Fuat Keyman

Fuat Keyman

fkeyman@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Suriye’ye olası askeri müdahaleyi, sadece Türkiye gözlüğüyle değil, küresel ölçekteki tartışmalardan okumakta yarar var.
Dünya nasıl tartışıyor Suriye’ye askeri müdahaleyi? Hızlı bir tarama üç sonucu ortaya çıkıyor:
Bir, Suriye’ye askeri müdahale olacaksa, bu müdahale, “haklı insani müdahale” biçiminde olacak. Esad yönetimi, uluslararası normlar temelinde, halkına kimyasal silah kullandığı için cezalandırılacak.
İki, bu cezalandırma, Kosova benzeri olmayacak, Esad rejiminin bitmesini amaçlamayacak, sadece, Esad’ı kimyasal silah kullanma temelinde “caydırıcı cezalandırmayı” amaçlayacak.
Üç ve esas ilginç olan, bugün geldiğimiz noktada, Esad rejimine karşı, haklı insani müdahale ve caydırıcı cezalandırma niteliğinde bir askeri müdahalenin bile olasılığı her geçen gün azalıyor.
Suriye’ye askeri müdahale olmayacak noktasına gidiliyor. Ya da şöyle diyebiliriz: Suriye’ye askeri müdahale olsa bile, bu, Esad yönetimi ile muhalifler arasındaki “güç dengesi”ni çok değiştirmeyecek kısa süreli bir füze saldırısı biçiminde olacak.
Esad çok güç kaybetmeden cezalandırılmış olacak. Suriye’de rejim değişikliği istenmiyor. Rejim karşıtı güçlere güvenmeme sorunu sürüyor. Dünyada yapılan tartışmalardan bu sonuçları çıkartıyorum.
Bu sonuçları, özellikle Amerika ve Britanya’da bu konu üzerine çalışan dostlarımla paylaştım: Onlar da benzer düşünüyorlar.

Uluslararası normların önemi
Amerika’nın 2003 Irak işgali, gayri meşru, gayri ahlaki ve haksız bir müdahaleydi. Irak’ta, Amerika’nın iddia ettiğinin tersine, kitle imha silahları yoktu. Ama, yine de Irak, uluslararası normlar çiğnenerek, işgal edildi. Bu, meşru olmayan haksız müdahale, başta Irak halkı olmak üzere, tüm dünyayı felakete sürükledi.
Bunu bilen Başkan Obama, Suriye konusunda dikkatli davranıyor. Irak işgalinden ders alan Amerika ve Britanya’da, Kongre ve Parlamento, Suriye’ye askeri müdahalenin haklı ve insani temelde olması için, BM gözlemcilerinin raporuna ek olarak, çok taraflı uluslararası uzlaşmanın da gerekli olduğunu söylüyorlar.
Bu bağlamda çok önemli bir gelişme, müdahalenin en önemli ikinci aktörü olan Britanya’da, parlamentoda yaşandı. Parlamento, Suriye’ye askeri müdahaleye izin vermedi. Başbakan David Cameron’un askeri müdahale talebi, 285 ret oyuyla (272 evet oyuna karşı) kabul edilmedi. Dahası, parlamento, kimyasal silah kullanımı tespit edilse bile, Britanya’nın askeri müdahalede yer almaması gerektiği kararını aldı.
Büyük darbe yiyen Başbakan Cameron, “hükümetimiz parlamento kararına göre hareket edecektir, artık Britanya’nın Suriye’ye askeri müdahale içinde aktif olarak yer alması mümkün değildir” açıklamasını yaptı. Böylece, Amerika ve Başkan Obama, Fransa ile birlikte, ama esasında yalnız kalmış oldu. Amerikan Kongre’sinde de, askeri müdahaleye karşı bir havanın olduğunu biliyoruz.
Haklılar da: Uluslararası normlara uyarak sağlanacak uluslararası meşruiyet, Suriye’ye askeri müdahaleyi “haklı insani müdahale” yapmanın gerekli koşulu.
2003 Irak işgalinde, uluslararası normlara ve hukuka uymayan, “ben güçlüyüm, o nedenle haklıyım” mantığı vardı.
2013 Suriye’ye askeri müdahale tartışmalarında, güçlü olma değil, aksine, “haklı ve meşru olma ve insana değer verme normu” ön plana çıkıyor. Askeri müdahale olasılığı, ancak, Esad rejiminin kendi halkına karşı kimyasal silah kullandığı noktasında, BM gözlemcilerinin raporu ve -altını çizelim- “uluslararası ve çok taraflı bir meşru zemin” oluşursa ortaya çıkacak. Bu da BM ya da NATO’da, “çok taraflı uluslararası uzlaşma”nın oluşması demek. Bunun gerçekleşmesi çok zor. Tüm bu meşruiyet arayışları gerekli ve doğru. Ama, 1990’ların başında, Irak’ta, Saddam rejiminin, Halepçe’de Kürtlere kimyasal silahla yaptığı katliamı ya da Sırpların, 1994-95’te Bosna’da gerçekleştirdikleri etnik kıyımı da unutmayalım.