Erol Evgin olmak

25 Mayıs 2018

Bu hayatta sevdiğin işi yapıyorsan, hiç çalışmıyor gibisindir. Hele de içine aşk katıyorsan, hep genç kalıyorsundur. İşte en güzel örneği: Erol Evgin. Yaş alır ama yaşlanmaz, çok çalışır ama enerjisi bitmez. Sahneye çıktığında, genç kızların hayallerini süsleyen bir yıldız, sohbet ettiğinizdeyse mütevazı bir dostunuz olur. O yüzdendir ki, Evgin bizim kahramanımızdır.

Nasıl olmasın ki! Sanat hayatında 50 yıla yaklaşırken, hâlâ ilk günkü heyecanla Türkiye turneleri yapıyor. Geçtiğimiz yıl, uzun bir aradan sonra yola çıkıp, Anadolu’daki hayranlarıyla buluştuğu çok sayıda konser gerçekleştirdi. Aslında, 80’lerden bu yana ilk Türkiye turnesiydi ve bıraktıkları yerden aynı coşkuyla dinleyenleriyle bir araya geldi.

Evgin’e de iyi gelmiş olmalı ki, o tatlı heyecanla, bu sene Türkiye turnesine yeniden çıktı. Turneyi “Hayatımda hep ayrıcalıklı bir yere sahip” dediği İzmir’den başlattı. İzmir Fuar alanındaki konseri dolayısıyla, eski güzel İzmir Fuarı yıllarını da hatırladığını anlatıyordu. Sonrasında, 24 Haziran seçimleri nedeniyle kısa bir ara verip, temmuzdan itibaren daha çok Ege ve Akdeniz sahil şeridi olmak üzere, il il konserleri eylül sonuna kadar devam edecek. Her zamanki gibi,
o çok

Yazının Devamı

‘KONUŞMAK YERİNE ÇALIŞMAYI TERCİH EDERİM’

18 Mayıs 2018

Candan Erçetin’le her sohbetimiz zihin açıcı olur. Aynı şarkı sözleri gibi, sohbeti de aklımda yer tutar. Bu kez MSG (Musiki Eseri Sahipleri Meslek Birliği) Başkanı seçilmesinden hemen sonra buluştuk. Geçtiğimiz ay gerçekleşen ve tansiyonun yüksek olduğu gergin anlarıyla basına yansıyan MSG genel kurulunda, Garo Mafyan’ın başkanlığı son buldu. Seçimin kazananı Erçetin oldu.

Aslına bakarsınız, telif hakları başta olmak üzere, epeyce sorunun odağındaki bir meslek birliğinin başkanlığına talip olmak, kolay iş değil. Ben de ona açıkça neden bu sorumluluğu üstlendiğini sordum. Cevabı çok netti: “Konuşmak yerine çalışmayı tercih edenlerdenim.” Çünkü, “Görev almazsak, durduğumuz yerde sadece konuşuyoruz. Bu konuşmalar hiçbir yere varmıyor” diye anlatıyordu. Nitekim, elini taşın altına koydu. Değişim vadederek geldi. 13 yılın ardından Mafyan’dan başkanlığı, yine zarif bir şekilde eski yönetime de teşekkür ederek devraldı.

Yeni şarkılar geliyor

Bundan böyle, kendi deyimiyle ‘boş vakitlerinde şarkı söyleyip, diğer zamanlarda MSG Başkanlığı’nı sürdürecek’. Elbette, yeni şarkılar üretmeye devam ediyor. Kısa süre önce yayınladığı parçası ‘Kim Korkar Hain Kurttan’ ile hafif alaycı bir tonda

Yazının Devamı

Her seferinde Nükhet Duru

12 Mayıs 2018

Sesi ve yorumuyla her daim nevi şahsına münhasırdır Nükhet Duru... 40 yılı aşkın süredir sahnede... Nice kült olmuş şarkısı var. 70’ler, 80’ler ve 90’lar derken, enerjisini bugünlere de taşıyor. Bir süreliğine biraz uzak kalsa da, son 1-2 yıldır yoğun bir konser programı gerçekleştiriyor ve farklı konseptlerle sahne yapıyor. Bazen bir piyano eşliğinde dinleti, bazen de teatral bir müzikal kabareyle izleyicisiyle buluşuyor. Geçtiğimiz yıl ‘Beni Nükhet Duru Sanıyorlar’ adındaki kabareyle, hem anılarını, hem de şarkılarını paylaştı. Parçalarının yanı sıra anlattıkları da kıymetli, elbette... Zeki Müren’den, Sezen Aksu’ya, Onno Tunç’tan Mehmet Teoman’a kadar birçok yol arkadaşıyla yaşadıkları, bir dönemin özeti gibi...

Kaçıranlar için söyleyeyim: ‘Beni Nükhet Duru Sanıyorlar’ müzikli kabare, yeni sezonda da devam edecek. Üstelik sanatçı, arada geçen zamanda yaşadıklarını da ekleyerek, hem söylemeyi, hem de anlatmayı sürdürecek.

Yaz dönemindeyse üç şarkılık yeni bir projesi var. Her biri tekli (single) halinde üç yeni parçayı yaz aylarında art arda paylaşacak. İlki ‘Mavi Düşler’, geçtiğimiz hafta dijital platformlarda ve kendi YouTube kanalında yayınlandı. Kıpır kıpır bir yaz şarkısı.

Yazının Devamı

‘HEKİMLİKTE YOK YOKTUR’

4 Mayıs 2018

"Hekimlikte yok yoktur, hekim sadece hastaya yardımcı olur." Bu sözler damar cerrahisinde uzman bir isim olan Prof. Dr. Cafer Abbasoğlu’na ait... Onun adına, Ertuğrul Özkök’ün köşesinde tesadüf ettim. Dünyada varis konusunda özel bir tedavi olan köpük yöntemini Türkiye’de uygulayan isim olarak dikkatimi çekti. Sonrasında bir vesile oldu ve tanışma fırsatı buldum. Yalnızca tıp alanında değil, siyasetten dine kadar, hayatın birçok alanında engin bilgisiyle ve deneyimiyle ender rastlanacak bir bilim insanından sizlere de bahsetmek istedim.

Abbasoğlu, İran’da Tebriz yakınlarında dünyaya gelmiş. İlk ve orta eğitimini orada alıp, daha iyi bir eğitim almak için Almanya’ya gitmek üzere yola çıktığında önce İstanbul’a gelmiş. Kader bu ya, o dönem burada tıp eğitimi imkanını görüp, kalmaya karar vermiş ve Cerrahpaşa’dan mezun olmuş. Takip eden yıllarda önce Londra’ya sonra ABD’ye gitme şansı bulsa da, o hekim olarak Türkiye’de kalmayı tercih etmiş. İran ve Türk kültürüne hakim olurken, Batı’daki ilerlemeleri de yakından takip edebilmiş.

Türkiye’de Florence Nightingale hastanesinde kalp alanında 14 yıl Bingür Sönmez hocayla yol almış. O yıllarda Mehmet Öz’ün babası Mustafa Öz’le de çalışmış.

Yazının Devamı

Bir yere varmayan konuşma hallerimiz

27 Nisan 2018

İstanbul Film Festivali geride kaldı. İş yoğunluğundan istediğim oranda takip edememiş olsam da kendi adıma keşfettiğim, ilk filmleriyle tanıma fırsatı bulduğum genç sinemacılar oldu. O isimlerden biri de ‘Taksim Hold’em’ adlı filme imza atan Michael Önder’di.

‘Taksim Hold’em’ dünya prömiyerini Tokyo Uluslararası Film Festivali’nde yapan ve Japonya’da övgü alan bir projeydi. İstanbul Film Festivali’nde de yarışma filmlerinden biri olarak seçkide yer aldı. Ve festival yolculuğunun ardından, bugün vizyona giriyor.

Tamamıyla bağımsız bir yapım, o yüzden son derece cesaretli bir iş. Meselesi çok ciddi. Çünkü insan olmaya dair derin bir sorgulamaya soyunuyor. Tek mekanda geçen, sadece diyaloglarla bezeli bir film olmasına rağmen, mizahı en incesinden kullanarak, gerçek anlamda ‘güldürürken düşündürüyor’. Üstelik bunu tüm klişeleri yerle bir ederek yapıyor.

Peki ne anlatıyor? Bu soruyu sorarken ‘ne anlattığın değil, nasıl anlattığın önemli’ tezini geride tutuyorum. Çünkü hem en anlayacağımız şekilde anlatıyor hem de ‘insan nasıl bir mahluk’ meselesine doğrudan dalıyor. Malum bugünlerde hepimizin aklındaki soru bu, aslında.

Film, Gezi olaylarıyla yola çıksa da bu bir Gezi filmi değil...

Yazının Devamı

‘ARADA’ KALMAK!

20 Nisan 2018

Yeni nesil sinemacılar, yeni hikayelerin peşinde... İlk uzun metrajlı filmini çeken Mu Tunç, 1990’lı yılların İstanbulu’nda geçen tek gecelik bir hikaye anlatıyor. If İstanbul’da ilk gösterimini yapan ‘Arada’, geçtiğimiz hafta vizyona girdi. Burak Deniz ve Büşra Develi gibi iki popüler ismin başrolde olması, ilk anda bir cazibe sebebi gibi görünse de, filmin alamet-i farikası, müzikleri... Ana eksenine punk müzik gibi niş bir türü koymuş. Bir yandan da, Türkiye’de yıllar önce üretilen müziğe dair önermeler getiriyor. O senelerde, genç olanların batıda üretilen punk müziği takip etmeye çalışırken, Barış Manço’dan Orhan Gencebay’a, alanında öncü isimlerin yaptığı müziğin hakkını verme çabasını da anlatıyor.

Müzik üzerinden gençlerin kurduğu dünyada temel birkaç soruysa, filmin meselesini ortaya koyuyor. O sorulardan biri, bugün yine güncelliğini koruyor: İstanbul’da kalmak mı yoksa gitmek mi? Hikaye, bu soru üzerinden ilerliyor. Tunç’un ailesinden yola çıkarak, ağabeyi Orkun Tunç’un (Rashit grubundan tanıdığımız) gerçek hayatından bir kesiti beyazperdeye taşıyor. Belli ki, yurt dışında yaşam tecrübesi olan yönetmen, aslında kendi deneyiminden sonra vardığı noktayı da yansıtıyor.

Gitmek

Yazının Devamı

YAZAN, YÖNETEN VE ÇİZEN

13 Nisan 2018

Ümit Ünal, Türkiye sinemasında yazan ve yönetenler arasında hep beğendiğim bir isim oldu. Sinema yolculuğunda ‘Teyzem‘ gibi kült olmuş bir filmden en son imza attığı ‘Sofra Sırları‘na dek, kadın karakterleri öne çıkaran ve kadın hikayeleri anlatan filmlerini kıymetli buldum. Üstelik sanat sinemasıyla ana akım arasında bir yerde durması da, bana göre Ünal filmlerinin bir başka özelliği. Belki de bu yüzden Türkiye’deki festival jürileri Ünal‘ın son filmi ‘Sofra Sırları’nı göz ardı ederken, yine aynı sebepten, yani festival filmi olarak anılması dolayısıyla vizyonda da hak ettiği seyirciyle buluşamadı. Şimdiyse ‘Sofra Sırları‘, İstanbul Film Festivali‘ndeki ulusal yarışma filmlerinden biri olarak yolculuğunu sürdürüyor.

‘Kuşlar, Yüzler ve Diğer Şeyler’

Neyse ki, sanatın farklı kollarında kendini ifade etmek mümkün. Senarist, yönetmen ve yazar olarak izlediğim Ümit Ünal‘la bu kez ‘Kuşlar, Yüzler ve Diğer Şeyler‘ başlıklı sergisi dolayısıyla buluştum. Daha önce ‘Bana Göre Kıyamet’ adlı romanındaki dijital çizimlerin kendisine ait olduğunu biliyordum. Bu sergideyse, desenleri ve sulu boya işleri yer alıyor. Hasan Ali Toptaş‘ın ‘Gecenin Gecesi‘ ve Mehmet Yaşin‘in ‘Abuk’ adlı kitapları için

Yazının Devamı

Mehmet Erdem ile ahenkli yolculuğumuz

6 Nisan 2018

Birkaç efkarlı söz, biraz damardan saz ve Mehmet Erdem’in puslu sesi... Erdem‘le ahenkli yolculuğumuzun özeti bu olsa gerek!

‘Neden Böyleyiz‘ albümü kısa süre önce yayınlandı. Yeni şarkılar, coverlar ve düetlerle akıllarda kalan ve çok dinlenen bir çalışma olarak şimdiden yerini edindi. Projeye adını veren şarkı ‘Neden Böyleyiz‘ yine Cihan Güçlü‘nün imzasını taşıyor. Bir anda MFÖ‘lü, Bülent Ortaçgil‘li gençliğimize, o yılların tınılarına götürecek kadar yakın gelen bir şarkı. Defalarca dinlenecek kadar dingin ve film müzikleri kadar etkili. Yeni parçalardan bir diğeri sözü müziği yine Güçlü’ye ait olan ‘Sen de Vur Gülüm‘, özellikle alaturka versiyonuyla bir önceki albümdeki ‘Acıyı Sevmek Olur mu?‘ ve ‘Olur ya‘ gibi lezzetli...

Hayat bulan şarkılar

10 şarkılık albümde, yeni eserlerin yanı sıra her biri özenle seçilmiş ve Erdem’in sakin yorumuyla tatlanmış coverlar sıra sıra dizilmiş. Cover yapmak zannedildiği gibi kolay iş değil. Üstelik bunlar tozlu raflardan çekip çıkarılmış parçalarsa, kolaycılık hiç değil. Örneğin sözü müziği Murat Ak‘a ait, 90’lı yıllarda Çamur grubu tarafından söylenmiş ‘Hara‘, çoğumuzun hatırlamadığı bir şarkı. Ama Alper Atakan‘ın aranjesiyle albümün çıkış

Yazının Devamı