48’inci Kütüphane Haftası kapsamında bana nazı geçen tek etkinlik, bir sanal kitap fuarı oldu. Hem hızlı teslimat hem de fiyat avantajıyla, ay boyunca alışveriş yapmak mümkün

Kütüphane ilaçtır
Modacı Karl Lagerfield’ın kütüphanesinde 300 bin kitap varmış.
Bu fotoğrafı çok seviyorum.

48’inci Kütüphane Haftası kapsamında, ne yazık ki adı sanı anılan, ilgi çeken bir etkinlik yapılmadı. Geniş katılımlı tek organizasyon, tüm Türkiye meydanlarında yapılan ‘eşzamanlı okumalar’dı. Kitabını alan meydana çıktı, sokağın ortasına oturup yarım saat okudu. Amaç, toplumun kitap ve kütüphanelere ilgisini çekmek, okuma alışkanlığı konusunda farkındalık yaratmaktı. Bu iyi niyetli etkinlik sık sık düzenleniyor ama sonucu değiştirdiği pek söylenemez. “Sokağın ortasına oturup yarım saat kitap okuyalım da örnek olalım” düşüncesiyle kalıcı bir alışkanlık yaratılamıyor ne yazık ki.
Keşke Kütüphane Haftası vesilesiyle, sayıca az ve içerik olarak da korkunç durumda olan İstanbul kütüphanelerine bir el atılsaydı. Aklıma ilk gelen; tüm şehri kapsayan bir ‘kütüphanelere bağış kampanyası’ düzenlenmesi... Evinde binlerce kitabı olan okuyuculara,
yayınevlerine, belediyelere, bağış çağrısı yapılabilirdi. Hem içinde yalnızca 90’lardan kalma ansiklopediler bulunan terk edilmiş semt kütüphanelerine katkı olur; hem de kütüphanelerin yalnızca test çözen öğrencilere değil, araştırma yapan ve okumak isteyenlere de ev sahipliği yapması sağlanabilirdi. Artık “Bir sonraki bahara” diyelim...
Ufak tefek organizasyonların içinde bana nazı geçen tek etkinlik, bir sanal kitap fuarı oldu. 30 Nisan’a kadar www.kutuphanehaftasi.com sitesinden, ciddi indirimlerle kitap alınabiliyor. Kimi yayınevleri fiyatlarını yüzde 50’ye kadar indirmiş. Siparişlerinizi gönül rahatlığıyla verin; çünkü işin arkasında
Idefix de var. Teslimat onların güvencesi altında, birkaç gün içinde de elinizde. Bu organizasyon belki şehir kütüphanelerini değil ama, kişisel kütüphanelerimizi neşelendirecek nitelikte. Unutmayın ki, hayatta her şey ve herkes olmak mümkün.
Kitaplar da bu yüzden var.
www.twitter.com/gulumdagli

Haberin Devamı

HAFTANIN NOTLARI

Haberin Devamı

* Ferzan Özpetek’in ‘Şahane Misafir’i çektiği evi gezmek için İtalyanlar sıraya girmiş, ev sahibi artık ziyaretçilerden sıkılmış. ‘Şahane Misafir’ gibi, baş karakterlerden birinin ‘mekan’ olduğu bir film çekildiğinde veya roman yazıldığında, doğal olarak o mekanın popülaritesi artıyor. Bunu bilen bazı işletmeciler, yurt dışında yazar ve yönetmenlere “Gel burada çalış” diye teklif götürüyorlar. Geçenlerde benzer bir olay Türkiye’de de yaşandı. Günaydın’dan Mevlüt Tezel’in haberine göre; Rahmi M. Koç Müzesi, Ahmet Ümit’e, “Gel bizim müzede geçen bir roman yaz” demiş. Ahmet Ümit’in buna sıcak bakmadığı konuşuluyor. Anlaşılan proje hayata geçmeyecek, ama yine de Rahmi M. Koç Müzesi’ni kutlamak gerek. En azından denedikleri için...
* Türkiye’den kaçmaya çalışırken öldürülen, cesedi aylar sonra bir ormanda bulunan yazar Sabahattin Ali’nin hayatı, belgesel oldu. ‘Sabah Yıldızı’ adlı filmin galası yarın akşam. Peki biz ne zaman izleyeceğiz? Eğer vizyona girecek salon bulurlarsa,
2 Haziran’da... Merak ettim, acaba filmin adı neden ‘Sabah Yıldızı’? Yönetmen Metin Avdaç bu soruyu şöyle yanıtlamış: “Sabahatttin Ali’yi çocukluğunun geçtiği yerde komşuları ‘sabah yıldızı’ diye severmiş. Bunu öğrendiğimde filmin adı olmasına karar verdik.”
* İkinci sayısını yayımlayan ‘Dünyanın Öyküsü’ dergisinin kapağında, Faruk Duman’ın yaptığı Tahsin Yücel röportajı var. ‘2011 Yılının En Beğenilen Öyküleri’ konulu dosya konusu da ilgi çekici. Nitelikli bir dergi okumak istiyorsanız aklınızda bulunsun.

Haberin Devamı