Yazarlar Gümrük Birliği'nin birinci yılı

Gümrük Birliği'nin birinci yılı

17.12.1996 - 00:00 | Son Güncellenme:

Meral Gezgin Eriş

Gümrük Birliğinin birinci yılı

ANKARA Anlaşması ve Katma Protokol'de öngörüldüğü gibi Türkiye ile AB arasındaki Gümrük Birliği bu yıl başında, 1 Ocak 1996 tarihinde tamamlandı.
Türkiye - AB ortaklığı kurucu anlaşmalarda öngörüldüğü üzere, tam üyelikten önceki son dönemin de ilk yılındadır; önümüzdeki yılbaşı itibariyle son dönemin birinci yılını tamamlamış olacaktır. Bundan sonra akit taraflar, "anlaşmanın işleyişi, topluluğu kuran andlaşmalardan doğan yükümlerin tümünün Türkiye tarafından üstlenilebileceğini gösterdiğinde, Türkiye'nin topluluğa katılması olanağını" inceleyebileceklerdir.
Taraflar arasında malların serbest dolaşımının sağlanması, Türkiye'nin anlaşmalardan doğacak tüm yükümlülüklerini üstlendiğinin önemli bir göstergesidir. Ancak Türkiye'nin GB'nin tam olarak işleyebilmesi için yerine getirmesi gereken yasal ve kurumsal düzenlemeler vardır. Bunları, Gümrük Kanunu'nun çıkarılması, rekabet ve akreditasyon kurumlarının kurulması ve tercihli ticaret anlaşmalarının imzalanmalarının tamamlanması olarak özetleyebiliriz. Her ne kadar bunlar Türkiye'nin kendi ekonomisinin işleyişinin düzenlenmesi için gerekli sorumlulukları gibi görünüyorsa da, 6 Mart 1995 Ortaklık Konseyi kararında yer alan hükümlerden doğmaktadır ve yerine getirilmeleri zorunludur; ayrıca GB'nin ülkemiz menfaatlerine uygun biçimde işlemesi de bu yükümlülüklerin yerine getirilmesine bağlıdır.
Geride bıraktığımız bir yıllık uygulama hakkında nihai bir hüküm vermek için erkendir. Bunun ilk nedeni elimizde henüz kesin istatistik bilgilerinin olmamasıdır. Yılın ilk iki ayına ilişkin ithalat ihracat rakamları, ihracattaki % 27'lik artışa karşılık ithalatta % 40 oranında bir artış göstermektedir. Gümrük Birliği'ne geçen her ülkede olduğu gibi ilk 2 - 3 yılda bir ithalat artışı ile karşılaşılması normaldir. Bizi sevindiren husus bu ilk yıl ithalatında önemli bir yeri hammadde ve yatırım mallarının tutması olmuştur.
Bu durum Türk yatırımcının GB ile açılan Avrupa Pazarı'ndan yararlanmanın hazırlıkları içinde olduğunu göstermektedir.
GB uygulamasıyla Türkiye'ye yönelik yabancı sermaye akımında önemli bir artış beklerken, tam tersine hissedilir bir azalma ile karşı karşıya kalınması düşkırıklığı yaratmıştır. Bunun nedenini, ülkemizin son genel seçimlerden sonra içine düştüğü hükümet krizinde ve yeni koalisyon hükümetinin yapısının dış ülkelerde uyandırdığı çekimserlikte aramak yanlış olmayacaktır.
Başka bir düş kırıklığı da, GB ile birlikte AB tarafından Türkiye'ye verilmesi kararlaştırılan mali yardımın önce Yunanistan'ın vetosu ile durdurulması, daha sonra da Avrupa Parlamentosu tarafından kapsamının daraltılmaya çalışılması ve siyasal koşullara bağlanmak istenmesi olmuştur. Tam üye olmadan GB'yi uygulamaya çalışan tek ülke olan Türkiye'nin bu mali yardıma ihtiyacı olduğu kadar AB'nin de bunun kullanılabilir hale getirme zorunluluğu bulunmaktadır. Bu nedenle yardımın işlerlik kazanmasını sağlayacak girişimlerin her düzeyde aralıksız sürdürülmesi gerekir.
Türkiye'nin AB'ye tam üyeliğinin gerçekleşebilmesi için, bundan sonraki aşamada ortaklık anlaşmalarında öngörülen ve sınai malların serbest dolaşımı dışında kalan, kişilerin, hizmetlerin, sermayelerin ve tarım ürünlerinin serbest dolaşımını sağlamak gerekecektir. Bunun kolay olmayacağı açıktır. Ama tam üyeliğe giden yol, ister istemez GB'nin başarılı biçimde çalışmasından geçmektedir. Şüphesiz Türkiye AB'ye üyelikte de ısrarlı olmalı ve bugüne kadar olduğu gibi gerekli girişimleri sürdürmelidir.
Tam üyelik için Türkiye'nin önünde çok iyi değerlendirilmesi gereken birkaç yıl bulunduğunu düşünmekteyiz. Bu dönemde hükümetlerarası konferanstan sonra AB'nin nasıl bir yapıya kavuşacağı daha açık bir şekilde ortaya çıkacaktır. Türkiye'nin de aynı dönemde iç ve dış sorunlarını çağdaş ilkeler çerçevesinde çözümlemeye yönelmesi, zaman zaman şu ya da bu nedenle birbirinden uzaklaşan tarafların yollarının tekrar birleşmesini sağlayacaktır.