Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları

ÇETİN Altan’ı da kaybettik... Yarım yüzyılı aşan gazetecilik hayatımda tanımaktan gerçekten mutlu olduğum bir aydın, bir abi, bir dosttu.

Güneş patlamaları gibi ışık saçan zekâ patlamalarına tanık olurdum.

Çok güçlü bir hafızaya sahipti.

Yüzyılların gerisinden başlayarak tarih, edebiyat, siyaset, sanatın her dalı... Onu dinlerken “İnternet sitelerinde sörf yapar” gibi hissederdim kendimi.

Spontane nükteleri tespih taneleri gibi art arda sıralardı.

Davudi ses tonuyla “r” harflerini “ğ” olarak telaffuz ederdi.

Haberin Devamı

Merak uyandırırdı.

.........................

Gençliğe doğru ilk yıllarımda siyasete ilgi duyardım.

2 büyük “idolüm” vardı.

Onlar medyanın yıldızlarıydı; “Metin ve Çetin...”

Yani... Türkiye’nin en etkili siyasi dergisini yayımlayan Metin Toker ve harika bir üslubu ve cesaretiyle Çetin Altan...

Birkaç yıl içinde onlara Abdi İpekçi de katıldı.

Gazeteciliğe gerçek anlamda AKİS dergisinde başladım.

Gazetecilik hocamdır Metin Bey.

Abdi Bey gazete yapmakta rol modelimdi. Çetin Altan ise üslubu, yaşamı, açtığı yeni ufuklarla hayran olduğum yazardı. Şaşırtıcıydı...

Ankara Küçük Tiyatro’da bir oyunun galasına gitmiştim.

İşsiz, parasız, yaşam zorluğu içinde, akşamları peynir, domates, ekmekle rakı içen genç adam bunalımı biraz olsun bir iki kadehte yumuşatmaya çalışıyor.

Hamile karısı ise dır dır başının etini yiyor.

“Şu halimize bak, tencerede kaynatacak yemeğimiz yokken bir de rakıya para veriyorsun...”

Adam öfkeden burnundan soluyor ve o arada karısından bir soru:

“Çocuğumuza ne isim koyalım?”

Adam tabanca gibi patlıyor.

“Bok” koyalım.

Daha bu ilk sahneyle koltuklardaki bizleri avucunun içine alıvermişti.

.........................

Duvarlarıma Çetin Altan’ın yazılarından kestiğim kupürler yapıştırırdım.

O sırada Milliyet’in ikinci sayfasında yazıyordu.

Solculukta fazla ileri gittiğini düşünen gazetenin sahibi Ercüment Karacan’la odaya kapanmışlar.

2 saat baş başa konuşmuşlardı.

Odadan sinirli bir şekilde çıktığında artık onun için Milliyet bitmişti.

Aynı gün akşam dönemin dişli gazetelerinden AKŞAM’ın -o da Çetin Altan gibi Galatasaray mezunu olan- sahibi Malik Yolaç’la buluşmuşlar.

Haberin Devamı

Çetin Altan AKŞAM’a geçti.

Onun Milliyet’teki yeri yıllar boyu doldurulamadığı içindir ki beraberinde AKŞAM’a çok okuyucu götürdü.

.........................

Hakkında açılan davalar sonucu hapse gireceği anlaşılınca Çetin Altan İşçi Partisi’nden bağımsız aday olarak milletvekili seçildi.

Milletvekilliği yıllarında ben de parlamento muhabiriydim.

Sık sık kuliste konuştuğu gazeteciler arasındaydım. Onun kürsüye her çıkışında Millet Meclisi yüksek voltajda elektrik verilmiş gibi olurdu.Tansiyon tavan yapardı.

O bunu görür ama daha da üstüne üstüne giderdi.

Keskin bıçak gibi nüktelerle harmanlardı konuşmalarını.

Dönemin Meclis Başkanı, hatip kürsüsünün 1 metre üstündeki kürsüden oturumu yönetirken, konuşmakta olan Çetin Altan’a sık sık uyarılar yaptığı bir günü anımsıyorum.

Çetin Altan başkana doğru kafasını kaldırıp “Ne karışıyorsunuz? Marangoz hatası olarak siz orada oturuyorsunuz” demişti!..

Yorumu söylemin içinde.

Haberin Devamı

Çetin Altan’ın Meclis kulisinde fena halde dövüldüğüne de tanık oldum. AP (Adalet Partisi) milletvekilleri üzerine çökmüşlerdi.

Tekme, yumruk dövüyorlardı.

CHP’liler ve TİP’liler tarafından zor kurtarıldı.

Aldığı bir darbeyle gözünü kaybetmek üzereydi.

Aradan yıllar geçecek ve Çetin Altan hapse girecekti.

Dövülürken darbe aldığı o gözünün kör olması tehlikesi ciddiye binince, aydınların başlattığı kampanya sonucu tahliye edildi.

.........................

Askeri vesayet yıllarıydı.

Böylece hapisten çıktıktan sonra Çetin Altan’a gazete kapıları kapanmıştı.

Oysa... Yazarak kendisinin ve ailesinin geçimini sağlamak, oğulları Ahmet ve Mehmet’in eğitimini sürdürmek zorundaydı.

Hürriyet’in o zamanki sahibi Erol Simavi Çetin Altan’a bir olanak sağladı. “Şeytan’ın Gör Dediği” sütununda yazmaya başladı.

Ama “imzasız” yazması şartıyla.Bugün Mehmet Yılmaz’ın yazdığı orta sayfadaki sütunun doğumudur bu.

.........................

Siyasi ortam daha uygun hale gelince Çetin Altan “yuvaya” yani Milliyet’e döndü.

Orada imzasıyla ve hakkını vererek dört dörtlük yazıyordu.

Ancak.

Bir Paris gezisinde gazetenin yeni sahibi Aydın Doğan’la aralarında bir tartışma geçmiş.

Çetin Altan’la Milliyet’in yolları bir kez daha ayrılmıştı.

O sırada 3 ortaktan biri olduğum ve yönettiğim GÜNEŞ Türkiye’nin en çok satan gazetesiydi.

GÜNEŞ’te yazması için anlaştık.

Hemen hemen her gün öğle yemeğinde beraber olurduk.

Tadına doyulmaz sohbetlerini paylaşırdım.

Çok güzel anılarım var.

.........................

Ve GÜNEŞ’ten sonra Çetin Altan 3’üncü kez Milliyet’e geldi.

19 yıldır aynı gazetede yazıyoruz.

Zaman zaman konuşurduk.

Hep aynı yaşam sevincini yansıtan ses. O sesi sadece ben değil, hepimiz çok özleyeceğiz.

Üzerine ışık yağsın...