Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Dahi piyanistin sarılma-öpme turları


David Helfgott ile kuliste...

ŞİZOFREN dahi sahne arkasında nasıldır? Konseri bittikten sonra David Helfgott’un kulisteki odasındaydım.
Koşarak geldi. Adımı sordu. Boynuma sarılıp, yanağımdan öptü.
Hemen ardından fotoğrafı çeken arkadaşa adını sordu. Ona da sarıldı. Yanağından öptü.
Birkaç kişi daha girmişti odaya...
Hepsine aynı şeyleri yaptı.
Bu ad sormak, sarılmak, öpmek süreci 15-20 saniyeyi geçmiyordu.
Ancak...
David Helfgott durmak bilmeyen bir adam...
Hiperaktif denebilir.
Herkese adını sorup, sarılıp, öptükten sonra gene aynı turları tekrarlıyordu.
Bana da o gece 4 turda 4 defa adımı sordu, sarıldı, yanaklarımı öptü.
Ne zaman ki odaya iki güzel hanım girdi... Turların öpüşme duraklarında hız değişimleri başladı.
Kadınlara sarılarak daha uzun süre, örneğin 1 dakika yanlarında kalıyordu. Öpücükleri daha ateşliydi. Ve en önemlisi kadınların isimlerini sadece birer kez sordu, hiç unutmadı.
Diğer öpücük turlarında erkeklere isimlerini sorarken, kadınlara isimlerini söyleyerek sarılıyordu.
Örneğin... Amram ailesinin Güney Amerikalı gelini Clara Amram’a “Aaaaaa Clara” diye yeni karşılaşmış gibi sarılıp her turda aynı şeyi yapması gibi...

Piyano çalarken sohbet
KONSERDE birinci sıradaydım. David Helfgott’un tam karşısındaydım.
Yüzünü, beden dilini yakından izleyebiliyordum.
Hatta ne söylediğini anlamamakla beraber sesini de işitiyordum.
Ama...
Kulağıma gelen sesler “do, re, mi” gibi notalar değildi.
Gene de kuşkuluydum.
Çünkü...
1.5 saatlik konser boyunca notasız çaldı.
Yoksa benim anlamadığım bir özel müzik diliyle çalmakta olduğu notaları kendi kendine tekrarlıyor muydu?
Kulisteki odasında astrolog eşi Gillian’a sordum:
“Piyano çalarken sürekli kendi kendine bir şeyler söylüyor. Acaba notaları mı tekrarlıyor.”
Hiç beklemediğim bir cevap aldım:
“O sırada bir şeyler görüyordur. Bazen kendini ormanda zanneder... Bazen trende... Bazen tünelde... Bazen denizde... Bu gördüklerini kendi kendine anlatır. Söylüyorum ona piyano çalarken konuşma diye ama dinlemiyor ki...”

Üç beyinli dahi
DÜŞÜNÜN.. Tıbbın “insan beyni aynı anda iki şeyi düşünemez” temel kuralına tekzip gibi bir şey bu.
Hem notaya bakmadan dünyada sadece 3 piyanistin eksiksiz çalabildiği Rachmaninoff’un 3. konçertosunu çalabiliyor. Aynı anda şizofren dünyasında hayali yolculuklar yapıp, gördüklerini anlatıyor. Belki de karşılaştıklarıyla konuşuyor.
Bu müzik boyutunu biraz daha açayım.
Rachmaninoff’un 3. konçertosunu eksiksiz çalmak için piyanistin “2 beyninin ve 10’dan fazla parmaklarının olması gerekir” diye bir söylemi David Helfgott’un tanıtım yazılarında okudum.
Anlaşılan bu durumda “2 beyin” Rachmaninoff’a odaklanıyor, “1 beyin” de şizofreni dünyasındaki hayali yolculuklara...
Daha önce Nobel Ödüllü şizofren Profesör John Nash ile de tanışmış ve Ali Rıza Bozkurt’un davetlisi olarak tarihi mekân Zeyrekhane’de, aynı masada yemek yemiştik.
John Nash daha sakindi.
Fakat...
Daha ilk dakikalarda beyin gücünü göstermişti.
Restoranın mönüsünde bu mekânın tarihçesini okudu. Sonra bize “Bu yazıdaki tarih yanlış, gelirken tam karşısındaki kilisenin tarihini okudum. İkisi farklı” dedi.
Buna benzer başka ilginç saptamaları da oldu.
Hayali yolculuklarında korku var. Rus ajanları tarafından izlenildiğini sanır. İlk karşılaştığımızda beni “Mr. Cıvaoğlu” diye tanıştırmışlardı. Yemekte “Güneri” diye hitap edilmesi üzerine rahatsızlık gösterdi. Tatsız bir sesle “Bana adının Cıvaoğlu olduğunu söylemiştiniz. Aynı şahıs mı?” diye sordu.
İzah ettik.
David Helfgott’a dönelim, Aya İrini konserini kaçırmıştım. Cemal Reşit Rey’de dinledim.
Muhteşemdi.
Geceyi düzenleyen “İstanbul Gençleri”ne teşekkürler.


İZMİR SAKIZ AĞAÇLARI BULUŞMASI
Dahi piyanistin sarılma-öpme turları


Siren Ertan Çarmıklı, Cem Bakioğlu, Berkay Eskinazi, Sinem Özusta...


İZMİR’İN tam karşısında Sakız Adası... Sakız ağaçlarının Ada’ya servet akıttığı söylenebilir.
Hangi kafayla yapılmış bilinmez, bir zamanlar yüz binlerce sakız ağacının bulunduğu İzmir’de artık 1 tane bile yok.
O yediğimiz sakızlı muhallebiler, sakızlı dondurmalar, sakızlı lokumlar, hatta Alaçatı’nın meşhur sakızlı kahvesi için sakız karşıdaki Yunan adasından geliyor.
Müthiş de fiyatlı.
Müjdeyi Ege Orman Vakfı Kurucusu ve Başkanı Cem Bakioğlu’ndan aldım.
Gerekli etütler yapılmış.
İzmir sakız ağaçlarıyla buluşturulacak.
En büyük primi yapan ağaç türü bu.
Cem Bakioğlu’nun başkanlığındaki Ege Orman Vakfı, bugüne kadar 20 milyon ağaçlık orman yaratımının altındaki imza...
İlk kez sadece kendi fabrikalarının olanaklarıyla Menderes Havalimanı yerleşim alanında 700 dekarlık alana fidanlar dikmiş. Her yıl bakımını yapmış.
Orada harika bir yeşil örtü yaratmış.
Öylesine heyecan duymuş ki, Ege Orman Vakfı’nı kurmuş.
20 milyon fidan...
5 yıl süreyle her yıl nisan-mayıs aylarında fidanların tek tek çapası yapılıyor.
Kuruyan fidan olursa, yenisi dikiliyor.
Sadece içinde bulunduğumuz şu 2009 yılında hedef 1 milyon fide...
800 bini dikilmiş bile...

3 güzel insan
BUNLARI Cem Bakioğlu’ndan İzmir Çeşme’de vakfın 26 bin fidan kampanyası etkinliğinde dinledim.
Çeşme’deki 7800 Residences & Hotel’de düzenlenmişti gece...
İzmirli 3 iş kadını; Siren Ertan Çarmıklı, Berkay Eskinazi ve Sinem Özusta Çeşme yolunu yeşillendirmek amacıyla girişimi başlatmışlar.
O geceye gelmek için satılan biletlerin getirisiyle 26 bin fidan dikiliyor.
Adı; “MUTLULUK ORMANI...”
“Çarmıklı”lar bu oteli etkinliğe açmışlar.
Özusta ve Eskinazi de kendi kişisel olanaklarını bu etkinliğe taşımış.
Orman yangınları büyük dert.
Tüm Türkiye’nin sorunu.
Ege Orman Vakfı gibi kurumlar yaygınlaşmalı.
Ege Orman Vakfı, sadece fidan dikmek ve bakımını yapmakla yetinmiyor.
Orman yangınlarının aslında bir kültür sorunu da olması nedeniyle çocuklara, gençlere, yöre köylülerine eğitim etkinlikleri düzenliyor.
Ayrıca...
Yılda 6 ay bu girişimlerde çalıştırarak yöre köylülerine iş-aş sağlıyor.
Vakıf, şimdi çıtayı daha da yükseklere kaldırıyor.
Fabrikalarla “karbon” anlaşması yapmak üzere Çevre Bakanlığı’na başvurmuş.
Yani...
Fabrikalar karbon salıyorlar.
Çevreyi kirletiyorlar.
Bunun doğal çarelerinden biri, her fabrikanın neden olduğu kirlenmeyi temizleyerek oksijene çevirecek sayıda ağaçlandırma için ödeme yapması...
Kyoto anlaşması yürürlüğe girdiği için bu konu önemli.
Eğer Çevre Bakanlığı Ege Orman Vakfı gibi vakıflara bu imtiyazı verirse, devlet bütçesi hiç zorlanmadan inanılmaz bir ağaçlandırma süreci başlatılmış olur.


KALBİM EGE’DE KALDI
Dahi piyanistin sarılma-öpme turları


Mutluluk Ormanı’nın fidan tanıtımını yeşil giydirilmiş çocuklar yaptı.

KONAKLADIĞIMIZ 7800 Residences & Hotel’de ısıtma dahil tüm hizmetlerde ve havuzlarda şifalı termal su kullanılıyor.
Binanın mimarisine Erol Arolat imza atmış. Geçtiğimiz hafta Avrupa’da bir de mimari ödülü aldı.
Önümüzde uzanan deniz, göl suyu gibi sakin.
Tek bir kaya, tek bir yosun demetinin olmadığı koyun suları pırıl pırıl.
Kıyıda çıplak ayakla 1 saati aşkın yürüyüşle elektriği toprağa verdik.
Ve Alaçatı’da güzel bir gece...
Sokaklarda piyasa yaptık.
Kristal gibi temiz havada ne üşüdük, ne terledik...
Tuval’de ağız tadıyla yedik.
Kimimiz pembe şarap içti, kimimiz de -ben dahil- rakı...
Sonra... Tadına doyum olmaz taptaze sakızlı muhallebi... Yanında ağzımızı şenlendiren sakızlı dondurma...
Gelsin arkadan sakızlı kahveler...
Ertesi sabah dönerken dilimde Sezen’in “Kalbim Ege’de kaldı” şarkısı...