Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları

HAKAN Fidan’ın AK Parti’den milletvekili seçilmek için MİT Müsteşarlığı’ndan istifa etmesi bağlamında “anahtar” bir bilgi...
Meğer Hakan Fidan’ı, Başbakanlığı döneminde Recep Tayyip Erdoğan’a o sıralarda “başdanışman” olan Ahmet Davutoğlu tavsiye etmiş.
Bu bilgiyi Taha Akyol’un dünkü köşesindeki satırlar arasından çıkardım.
Böylece bazı “gri” bölgeler -bir bakıma- izaha kavuşuyor.
Dünkü yazımda “Fidan’ın Erdoğan’a rağmen, onun itirazını dikkate almaksızın MİT’in başından ayrılmak ve AK Parti’den aday olmak kararına, kuşkuyla bakılması gerektiğini” yazmıştım.
Erdoğan’a parmağı kadar yakın bu çok özel üst düzey bürokratın “Beştepe” faktörünü aşmak tavrı inandırıcı görünmüyordu.
Hele Başbakan Davutoğlu’nun da Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “olumsuz baktığı” söylemine karşın Fidan’ı AK Parti’den seçilebilir sırada listeye koyacağı fikri olacak şey gibi görünmüyordu.
Ancak...
“Davutoğlu - Fidan yakınlığı” çok daha eski ve derinmiş anlaşılan.
Zaten dünkü yazımda bu ya da benzeri bir durum için “Gene de insana dair hiçbir şey şaşırtmaz” ihtiyat kaydını düşmüştüm.
Hâlâ Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Fidan için “Takdir yetkisi Başbakan Davutoğlu’ nundur” söylemini bir uyarı gibi görmek mi gerekir diye düşünüyorum.
Bu durumda Başbakan Davutoğlu, hukuku eskilere dayanan Hakan Fidan’ı seçtirebilir ama yeni hükümetin içinde ona yer verirse acaba Cumhurbaşkanı Erdoğan onaylar mı?
Bu bile siyasete yakın gelecek için zihinlere sızan bir soru işareti.
.......................
DAHASI...
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Yeni MİT başkanını onaylarım veya onaylamam” ifadesi de düşündürücü.
“Onayla-mayabilirim” vurgusu da var.
“Kişilere” odaklanmış siyaset teorilerine girmek değil, özellikle “Türkiye’nin bütünlüğü için tarihi önemdeki çözüm sürecinin” iktidarın ötesinde asıl millet olarak hepimizi yakından ilgilendirmesi nedeniyle “Fidan olayı” önemlidir.

Haberin Devamı

DEMOKRATİK DİRENİŞ

GÜVENLİK yasa tasarısı etrafında fırtınalar esiyor.
Meclis’teki görüşmeler bir kez daha ertelendi.
Bu tasarıda bazı düzenlemelere katılmak mümkün değil.
Demokrasinin ve Anayasa’nın “kuvvetler ayrılığı” ilkesine ciddi aykırılıklar var.
Muhalefetin karşı çıkması doğaldır.
Zaten statüsü ve işlevi budur.
“Direnmek” muhalefetin yöntemleri arasındadır.
Ancak...
Burada çok önemli bulduğum bir noktaya dikkat çekmekte fayda var.
“Direniş” mutlaka “yasal” yani “meşru” çerçeve içinde olmalıdır.
“Demokratik direniş hakkı kutsaldır.”
Ama...
Hukuk zemininde olmak kaydıyla.
Sadece Meclis’te değil, meydanlarda mitingler düzenlemek de olabilir.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun “sokağa inmek” söyleminde bu işaret seziliyor.
İşte “duyarlı çizgi” burada.
Şiddetin, hukuksuzluğun olmadığı, meşru toplantı ve gösteriler “demokratik direniştir.”
Meclis’teki “muhalif tavrın” halktan güç alarak siyasete taşınmasıdır.
Kılıçdaroğlu ya da diğer liderler gösterilere, toplantılara bu “yasal” ve “pasifist” vurguyu yapmalıdırlar. Eğer...
Sokaklar karışırsa, yıkmak, yakmak olursa, şiddet yaşanırsa bunlar şu ya da bu şekilde bastırılır, fakat, “iç güvenlik yasa tasarısı” için gerekçe oluşturur. Kamuoyunda taraftar toplar.
İktidarın elini kuvvetlendirir.