Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları

ŞEFFAF Oda konuklarım; “Türk İşi Dondurma” filminin başrol oyuncuları Şebnem Bozoklu, Erkan Kolçak Köstendil ve “Sen de mi Leyla” adlı single’ı ile Sevinç Yurdem.

“Türk İşi Dondurma”, Çanakkale Savaşı sırasında Avustralya’da yaşayan iki Türk’ün ülkeleri için verdikleri mücadeleyi anlatıyor.

FİLM VE MÜZİK
Avustralya’da yaşayan iki Türk, geçimlerini devecilik ve el arabasıyla dondurma satarak sağlıyor. 1915 yılında memleketlerinde savaş çıktığını öğrenen ikili, Çanakkale’ye ülke savunması için gitmeye karar veriyor. Ancak, yetkililer onların adadan çıkmalarına yasak koyuyor. İki Türk mücadeleyi Avustralya’da vermeye karar veriyor.

Haberin Devamı

....................

Yine iddialı bir Mustafa Uslu filmi. Mustafa Uslu gerçek hayattan konular ve senaryolar tercih ediyor. Çok da başarılı oluyor.

“Ayla”, “Sibel” ve “Çiçero” gibi...

“Türk İşi Dondurma” da yeni vizyona girdi... Gişesi çok olsun.

....................

Filmde Deveci Ali karakterini Erkan Kolçak Köstendil canlandırıyor. Erkan şu sıralar “Vartolu” olarak anılıyor. “Çukur” dizisinin fenomenlerinden.

Aynı zamanda geçtiğimiz hafta vizyona giren bol ödüllü “Sibel” filminde de Damla Sönmez’e eşlik ediyor.

Tiyatro sahnesinde de yer alıyor.

Erkan bununla da kalmayıp bir de Vefa Spor’da profesyonel futbolcu.

Hepsine yetişiyor, hepsinde de başarılı.

......................

Filmde Şebnem Bozoklu,
Deveci Ali’nin eşi Gülsüm’ü
canlandırıyor.

Erkan ve Şebnem’in bu ilk birliktelikleri değil. Onları “Ulan İstanbul” adlı dizide de birlikte izlemiştik. Enerjileri tutuyor.

Bundan sonraki planınız ne diye soruyorum, “Birlikte tatil yapmak” diye yanıtlıyorlar.

Şebnem Bozoklu hayatı dolu
dolu yaşayanlardan... Şebnem,
“Şairin de dediği gibi, aslolan hayattır” diye ekliyor.

Onun dönüm noktası “Canım Ailem” dizisi olmuş. İlk başrol oynadığı dizi, üstelik Uğur Yücel’le... Hem tiyatro, hem dizi, hem de sinemada rol alıyor.

......................

Sevinç Yurdem’i ilk “İstanbul Hatırası” yorumuyla dinledik. Buğulu ve derin sesiyle etkilendik. Şimdi Ferdi Tayfur’un “Sen de mi Leyla” adlı şarkısıyla karşımızda...

Haberin Devamı

Harika yorumluyor. Kendisi de söz yazıp beste yapıyor ama asıl işi yorumculuk. Sesinde caz tınıları var. Uzun yıllar caz, blues söylemiş.

Onun, Fransız kadınlarına özgü bir havası var. Patricia Kaas’a benzetiliyor.

Şeffaf Oda’daki Fransızca şarkı sürprizi de harika...

MARILYN’LE BEŞ ÇAYI

MESLEKTAŞIMIZ Melis Aygen “Marilyn’le Beş Çayı” adlı bir
kitap yazdı.

Ruhun bir başka bedende ya da başka başka bedenlerde yeniden yer almasını yansıtan “reenkarnasyon” kelimesi, bu romanın konusu.

Kimilerince “ruhların yeniden dünyaya gelmek için doğumlarda kendilerine beden aradığı ve bulduğuna” inanılır.

Elbette sadece beden değil mekânlar, ülkeler, kentler de bu “reenkarnasyonun” değişen coğrafyalarıdır.

Melis sarı saçları, beden
yapısı hatta ses tonuyla bir “Marilyn Monroe”dur.

Bu benzerlik de mi etkili oldu bilemiyorum ama en azından bilinçaltında izlerinin olduğunu düşünüyorum.

Uzun süre üzerinde çalıştığı. Araştırarak, düşünerek, hissederek...

Hatta...

Belki “Marilyn’i yaşayarak...”

Haberin Devamı

Marilyn Monroe’nun kendisine yasak edilen Beyaz Saray’a gelip, büyük aşk yaşadığı Başkan Kennedy’ye “Happy birthday Mr. President” diye seslenişini, ses tonu yüz ve beden diliyle öylesine güzel ve gerçekçi yapar ki...

Melis, -bana göre İstanbul’un en güzel ve anlamlı mekânlarından biri olan- Sultanahmet Four Seasons Otel’de gazeteci dostlarına “bu kitabın kutlaması bağlamında bir akşam yemeği” düzenledi. Çok keyifli bir geceydi.

Marilyn’in Türkiye’de belki de en çok anıldığı geceydi.

......................

Güzel yazılmış, iyi işlenmiş bir kitap. Bu hafta sonu
için öneririm.

FİLM VE MÜZİK

FİLM VE MÜZİK

PARMAK ŞEF...

UZUN bir yemek masasının etrafında tam 20 kişiyiz.
Önümüzde birer defter.

Salon karartıldı.

İşaret parmağım büyüklüğünde bir mutfak şefi belirdi hepimizin önünde. Tepeden ışık oyunlarıyla her birimizin önünde aynı minik şef.

Ses sistemiyle konuşmalarını hareketleriyle eşleştirerek, önümüzdeki defterin kapağını açtı.

Daha doğrusu ışık oyunlarıyla elini uzatıp defterin kapağını çevirdi.

İlk sayfada “başlangıçlar...”

“Başlangıç” olarak ne yiyeceğimizin görüntüsü...

Ve minik şef o lezzeti bileşenleriyle beraber anlattı.

Ardından salon yeniden aydınlandı.

Minik şef kayboldu.

Garsonlar, az önce projeksiyonla gösterilen “başlangıç” lezzetlerini sundular.

.......................

FİLM VE MÜZİK
Ardından gene salon karardı ışık oyunuyla minik şef gene belirdi.

Önümüzdeki defterin bir sayfasını daha çevirdi minik şef, servis edilecek lezzetin görüntüsü... Ve minik şefin anlatımı. Sonra...

Salon aydınlanırken minik şefin kayboluşu... Garsonların görüntüdeki lezzetleri servis edişi... Böyle böyle 6 kez aynı senaryo tekrarlandı.

Eğlenceli olduğu kadar öğretici ve lezzetli bir “şov” ve “akşam yemeği...”

........................

Bu gösteri önce Dubai’de üretilmiş.
Dünyaya süratle yayılmış.
4 aydır Okan Bayülgen’in “Dada-Le Petite Chef” adlı mekânında sunuluyor.

Sadece 20 konukla sınırlı.

Yemekler aynı binadaki Fairmont Hotel mutfağından.

.......................

Okan Bayülgen için tek kelimeyle bir tanım yapmamı isteyin. “Sıra ötesi” derim.

Evet... “Sıra dışı” değil, sıra kavramlarının ötesi...

Gayrettepe Quasar gökdeleninde iki katta “farklı gezegenler” oluşturmuş.

Geçen hafta bunlardan “Dada Salon Kabarett”i yazmıştım.

Orada bir alt katta gecenin daha ileri saatleri için mekân ile bir de bu “Dada Le Petite Chef” lezzet etkinliği mekânı...

........................

Bitmedi...
Okan Bayülgen’i çok yakında bir yeni kanalda TV programıyla da izleyeceksiniz. Gene bu mekândan...

24 saate neler sığdırıyor!..

Gerçekten alkış.

FİLM VE MÜZİK

BAŞKA BİR ÇAKAL

ARJANTİN’li şefin
adı Chakal...
“Çakal” okunuyor.

O da ünlü terörist “Çakal’ın adını taşıdığını” biliyor. Hatta “Aynen öyle” diyor. Terörist Çakal şiddetiyle, ünlü şef Chakal ise lezzetleriyle...

100’e yakın ülkenin mutfaklarını incelemiş.

Çoğunda bulunmuş.

Genel Müdür Uğur Talayhan’ın yönetiminde Swissotel Bosphorus bir yeniliğe daha kapılarını açtı.

“Sabrosa” adlı yeni mekânın tanıtımı için şef Chakal’ı “konuk şef” olarak davet etti.

Yazarlar, bloggerlar’dan oluşan çok sayıda konuk şef Chakal’ın lezzetlerinden tadım yaptı.

İlginç lezzetlerdi. Örneğin... Başlangıçlar arasında bir bileşen de “kaplan sütüydü...”

Biz Türkler “aslan sütüne” alışkınız ama “kaplan sütü” ile ilk tanışmamız oldu.

Chakal Arjantin yurttaşı ama ailede
İtalyan da var, Fransız da...

Arjantin tarzı ızgara etlerden Peru lezzetlerine, oradan Japon ve Avrupa mutfaklarına uzanan bir lezzet yelpazesi açtı.

Chakal klasik beyaz şef giysileri yerine Güney Amerika müziği gibi canlı, kıpır kıpır renklerden giysisi ve bandanasıyla masalar arasında dolaşıp konuklarla söyleşti,
sunumları hakkında bilgi verdi.

Konuk şef Chakal birkaç gün daha İstanbul’da.