Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları

SİYASET tarihimizde "Genelkurmay'ın ışıkları geç saatlere kadar yanıyordu" söylemi iyi bilinir.
Hassas süreçlerde "askerin tansiyonunun yükseldiği" mesajını veren "gazeteci jargonudur" bu... (Kurtul Altuğ'un bir kitabının kapağı da budur.)
Hatta eskiden başkent gazetecileri gecenin bir saatinde evden çıkarlar, otomobille "Genelkurmay ışıklarını yoklama" amaçlı turlar atarlardı.

Genelkurmayın ışıkları

Çarşamba gecesi de Genelkurmay'ın ışıkları saatlerce yanık kaldı.
Org. İlker Başbuğ, 3 kuvvet komutanı ve Jandarma Komutanı'yla 6 saat süren bir toplantı yaptı.
Toplantının içeriğini değil ama gündemini tahmin etmek hiç de zor değildi.
O gün biri Milli Güvenlik Kurulu eski Genel Sekreteri Org. Tuncer Kılınç olmak üzere aralarında Em. Org. Kemal Yavuz'un, Genelkurmay eski Hukuk Dairesi Başkanı Em. Tümgeneral Erdal Şenel'in de olduğu generaller, muvazzaf subayların evlerinde aramalar yapılmış, subaylar sorguya alınmışlardı.
Ertesi gün (dün) artık Genelkurmay'ın ışıklarına bakmak gereği olmaksızın askeri cenahtaki hareketlenme açıkça izleniyordu.
Genelkurmay Başkanı Org. Başbuğ'un Cumhurbaşkanı Gül'e haftalık olağan ziyaret saati son anda ileri alınarak, Başbakan Erdoğan'la görüşmeye gitmesi...
İstanbul'da Tümgeneral Bülent Dağsallı'nın - sempozyuma davet gibi bir vitrinleme gerekçesiyle- Emniyet Müdürü Cerrah'a ziyareti... Bunlar nabız atışlarının yükseldiğinin göstergeleriydi.

Haberin Devamı


ASKERE DOKUNULAMAZ MI?

BAŞKENTTE bu manzaralara bakanların kimileri "Ne yani? Ergenekon izleri kumandanlara gelince orada kazık fren mi yapılacak? Komutanlar tabu mu?" diyebilir. Hatta denilmekte, yazılmakta, yüksek sesle dile getirilmekte.
Dahası... "Genelkurmay'ın ışıklarını yakarak, Başbakan'la, Cumhurbaşkanı'yla konuşarak, Emniyet Müdürü'ne bir tümgeneral göndererek yargıya -örtülü- müdahale" iddiaları da ortaya atılır.
Bunlar demokrasi ve hukuk teorisinde "yanlış olmayan" görüşlerdir.
Gerçekten... Hiçbir kurum ve hiç kimse dokunulmaz değildir. Dokunulmaz olamaz.
Öte yandan... Komutanlara da uzanıyorsa, bir hukuk sürecinde TSK, -dolaylı ve örtülü de olsa- yargıyı etkileyecek yöntemlerle ağırlık da koymamalıdır.
Ancak... Bu " teoriler" sağlam bir hukuk zeminine dayandığında "doğrudur."
Oysa... Gözaltına aylar önce alınan 2 orgeneral için iddianame yazılmadı bile... Uzun süredir hangi delillere dayanarak ve neyle suçlandıklarını bilmeden hapisteler.
İkisinin de sağlıkları bozuldu. İkisi de yıprandı. Onların şahsında TSK üzerine de gölgeler düştü.
Şimdi 2 orgeneral ve 1 tümgeneral daha gene evleri basılarak alındılar ve özgürlüklerinden yoksunlar.

Haberin Devamı

ALACAKARANLIK ve EL AYASI
BÖYLE bir alacakaranlıkta TSK'nın halen görevdeki rütbeli subayları saygın bir askerlik hayatı sonunda en yüksek rütbelerden şerefiyle emekli olduğunda, "bir gün evinin ansızın basılacağı, bir polisin el ayasıyla başına basıp emniyet otosuna bindireceği" olasılıklarını düşünecektir.
Tekrar ediyorum...
Hiç kimse ve hiçbir kurum tabu olmamalı. Asker de bu genel kuralın içindedir.
Ne var ki, Türkiye'nin güvenliği için en üst düzeyde yetki ve sorumluluklar verilmiş orgeneraller gibi şimdi başka orgenerallerin ve generallerin de aylardır iddianamesiz, delilsiz hapiste tutulacağı kuşkuları TSK kurumsal kimliğini, kültürünü ve geleneklerini zorlamaktadır.
TSK'nın "yargıya müdahale" gibi bir imaj çizmemesi için Genelkurmay'ın da seçenekleri ve hareket sahası dar. Ankara'da geç saatlere kadar yanan ışıklar, Başbakan'la program dışı görüşmeler, Emniyet Müdürü'ne general ziyareti işte o dar alanın verdiği olanaklar...
Askerin ötesinde eski YÖK Başkanı Kemal Gürüz'den tutunuz da, Bedrettin Dalan'a kadar uzanan, adlarını dahi bilmediğimiz pek çok sivil de aynı kaygının süjeleri...
Susurluk'un da, Ergenekon'un da, Deniz Feneri'nin de, diğer vahim iddiaların da sonuna kadar gidilmelidir.
Ama... "Yasal" olanı "hukuksal" ile örtüştürmek koşuluyla...