Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları

MİZAH Türkiye’nin ikinci dili oldu. Örneğin...
Twitter’da PKK’nın yöneticilerinden Murat Karayılan adına açılan ve sahtelik kokuları veren hesaptan atılan ‘tweet’ konuşulmakta.
Gezi olayları sırasında “duran adam’ı en çok kıskanan, bizim Duran Kalkan (PKK’nın bir diğer yöneticisi G.C)“ diye yazmış.
Mizah yaratıcılıktır.
Olayları başka pencereden görebilmektir.
Hele kendisiyle de dalga geçebilmek önemlidir.
“Kurşun gibi ağır havayı” yumuşatır.
Empatiyi yaygınlaştırır.
Birbirini anlamak ortamına katkıdır.
Gezi sürecinin Türkiye’ye armağanı, zeka pırıltıları çakan “mizah eksenli mesajlar” olmuştur.
Sürecin galibi mizahtır.
Acı da olsa gülümsemeyi hatırlatmıştır.

ATEŞ BÖCEKLERİ

BÖYLE bir yeni dilde diyalog, barış sürecinin ilerleyişine zemin hazırlıyor.
Tehdit, şiddet, kan ve intikam dilini mizah “hurdaya” çıkarmakta.
O dili konuşamayanlar “kazma” kalmakta.
Türkiye’de yıllardır yayınlanan mizah dergileri bile, sanal ortamda milyonlarca ateş böceği gibi ışıl ışıl dolaşan mesajlara şapka çıkarttılar.
Kandil’in de kapılarını yeni dile açması, bu yorumları doğrulayan kanıtlardır.
AK Parti’nin, siyasetteki “internet mizah dilini anlamak ve örgüte tanıtmak” üzere bir araştırma grubu oluşturması -her ne kadar bu haliyle mizahtır ama- yeni dilin önemini ve etkisini gösteriyor.
Kireçlenmiş, küflenmiş zihniyet duvarlarından içeri temiz hava gibi girdi mizah.

GEZİ VE TAHRİR FARKI

TAHRİR’LE Gezi arasındaki farklardan en önemlisi mizahtır.
Tahrir’de muhalefet de, Mursi’yi destekleyen elleri sopalı Müslüman Kardeşler de bu “çağdaş incelikten” yoksunlar.
Tahrir’in “insan profiline” bakın.
Gözlerinde öfke şimşekleri çakan, hançerelerini yırtarcasına haykıran, yumrukları havada, erkek çoğunluklu Tahrir kalabalığı ile şortlu, yoga da yapan, namaz da kılan, “bir ağaç gibi tek ve hür, bir orman gibi birlikte” olan Gezi insanları sanki ayrı gezegenlerden.
Gezi Parkı’nda çiçekler ve yeşiller asıl onlar.
Aralarına girmeseler de sanki onlardanmış gibi rol çalmaya çalışan vandallar elbette vardı.
Ancak...
Onlar yeni değil.
Bütün zamanlarda zaten vardılar.
Dilleri de, eylemleri de, örgütlenmeleri de eskilere ait “arkaik...”
Öte yanda bu yeni dil Türkiye’nin her yerinde konuşulmaya başlandı.
Gezi eylemleri sırasında İstanbul’a -takviye- gönderilmiş olan TOMA’ların, Diyarbakır’a geri getirilince “ait olduğun yerlere hoş geldin TOMA” mesajlarıyla karşılanmaları da bir “kara mizah!..”

Haberin Devamı

EN BÜYÜK TEHDİT

Haberin Devamı

ULUSLARARASI şirketler zaman zaman “tehdit analizleri” yaptırırlar.
Gelecekte kendilerine zarar verebilecek “olası tehditlerin” sıralandığı listeler oluştururlar.
Böyle büyük şirketlerden birinin doruğunda olan dostum, kendi şirketinin “tehdit analizi” için ilginç bir bilgiyi paylaştı.
Bu araştırmayı yapan uzmanlara göre “en büyük ve en yakın tehdit, şirketin kendisi” imiş.
Çok büyüyen, kudrete erişen kale gibi korunaklı şirketlerde bu faktör hep olurmuş.
Rakiplerinin çok önündeyse, yüksek kar yapıyorsa, erişilmez, sarsılmaz konumdaysa öyle şirketler depremlerini kendileri üretirmiş.
En azından o tehlikeyi kendileri besler, büyütürmüş.
Birçok süper büyük özel sektör kuruluşunun kendi içlerinden bölündüklerini ve “yıkımı” kendi içlerinden yaptıklarını doğrulayan örnekleri çok.

TEK MADDELİ ANAYASA

TÜRKİYE’NİN son 2 aydaki görüntüleri böyle “bir numaralı tehdit kendinsin” algılamasına açık.
Yurtiçi ve yurtdışından tezgahlar, mikser eller, elbette var ama galiba asıl etken “fazla güç ve bu büyük gücün sahiplerine verdiği psikoloji...”
“Ne dersem odur” zihniyetinin, yazılı olmayan tek maddelik iktidar anayasasında, hüküm haline gelmesidir.
Oysa...
Kudretin de hem “netame” sınırı vardır, hem de “son kullanma tarihi.”
Bunlardan birincisini görmek, ikincisini okumak, iktidar sahibinin kıblesi gibidir.
Türkiye’nin yakın geleceğinde toplanmaya başlayan ve artık gözle görülür hale gelen tehditleri aşmak için “burada demokrasi var, benim dediğim olur” zihniyetinde bir “ayar” yapmak, aklın yoludur.