Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları

Kristal, porselen, gümüş...

Comite Colbert Başkanı Elisabeth Ponsolle des Portes
ile Eczacıbaşı'lar evinde...

BUGÜN siyasete bir başka pencereden bakıyorum. Dünyanın en ünlü markası “Baccarat” kristal avizeleri ve diğer kristal tasarımları koleksiyonlarından en büyüğü nerede?
İstanbul Dolmabahçe Sarayı’nda...
Dünyanın en ünlü “Sevres” porselen takımları koleksiyonlarından en büyüğü nerede?
İstanbul Topkapı Sarayı’nda...
Dünyanın en ünlü gümüş takımları markası “Chiristofle” koleksiyonlarının en büyüğü nerede?
İstanbul Pera Palas Oteli’nde... (10 yıllarca bir büyük odada kilitli kaldıktan sonra yeni sahip Süzer Ailesi tarafından tesadüfen bulundu.)
........................
Bunlar benim tespitim değil.
İstanbul’da iddialı bir etkinliğe imza atan “Comite Colbert”in başkanı ve CEO’su Elisabeth Ponsolle des Portes’den dinledim.
Fransız Akademi Üyesi.
........................
Başında bulunduğu kuruluşun öyküsünü anlatırsam söyleminin gerçekliği daha iyi anlaşılır diye düşünüyorum.
Çarşamba gecesi Oya-Bülent Eczacıbaşı’nın evlerinde Comite Colbert üyelerine bir yemek daveti vardı.
Merhum Nejat beyin Yeniköy sırtlarından boğaziçine bakan yeşillikler içindeki eski İstanbul mimarisinde yaptırdığı köşkteyiz.
Geniş koltukta sanat eserleriyle çevriliyiz.
Arkamızda neredeyse milada uzanan bir tarihin terrecota at heykeli ve toprak altı eserler.
Duvarlarda değerli tablolar.
Tam karşımızdaki duvardaki büyük panoda İznikler...
Elisabeth Ponselle des Portes ortamın keyfini çıkararak anlatıyor:
...........................
Savaşta Almanlara teslim olmamız bizim için acı duyguydu.
Fransa’nın itibarına düşen bir gölgeydi.
1950’li yıllarda bir itibar yükseltme projesi olarak oluştu “Comite Colbert...”
Fransa’nın küresel ölçekte en iddialı, seçkin lüks markalarından 15’i bir araya gelerek bu komiteyi kurdu.
Etkinliklerimizi dönemin büyük ve zengin ülkeleri ABD ve Japonya’ya yoğunlaştırmıştık.
Bir sanat olayı düzenliyor ve onun etrafını Fransa’nın lüks markalarından sunumlarla örüyorduk.
Sonra...
Çin, Hindistan, Arap ülkeleri ile alanımızı genişlettik.
Son yıllarda Dubai ve Körfez Şeyhlikleri de coğrafyamıza dahil oldu.
Şimdi de Türkiye’deyiz.
Bu arada üyelerimizin marka sayısı 74’ü buldu.
13 büyük Fransız Kültür kurumunun da katılımıyla “Comite Colbert” saygın bir dernek.
Ben de bu oluşumun başındayım.
.................
Türkiye’-deki etkinliğimiz için 2 yıldır Oya Eczacıbaşı ile birlikte çalışıyoruz.
İstanbul’a pek çok kez geldim.
İstanbul Modern’de Fransız ve Türk sanatçılarla bu sergiyi planladık.
Ve yaptık...
Ayrıca...
Lüks markaların dükkanlarında da sunumlarımız var.
Louis Vuitton, Hermes ve diğerleri...
Tarih boyunca ilişki içinde olan Türk ve Fransız kültürleri, ortaklıklarını birçok kez sergilediler.
Bu da onlardan biri.

Haberin Devamı

FRANSIZ KALMAK
TÜRKİYE‘de bir süredir “Fransız kalmak” diye bir söylem var.
“Anlamamak, yabancı kalmak, anlamsız kalmak” gibi anlamlarda kullanılıyor.
Dünyanın en köklü uygarlıklarından ve en entelektüel toplumlarından biri olmak iddiasındaki Fransızlarla hiç örtüşmeyen bir söylem.
Kim yakıştırmış, nedendir bilinmez ama kullanılıyor işte.
Zaman zaman Fransa’ya kızarız, hem de haklı olarak ama onları “angut” yerine koyan bu söylemin gerçekçiliği yok. Neyse...
Comite Colbert’in şu anlatımını yansıtmakta fayda görüyorum:
Büyük ve küçük, genç ve köklü birçok farklı kuruluşu buluşturan Comite Colbert’in üyeleri, giyim ve moda, kristal, yayıncılık ve dekorasyon, çini ve porselen, otelcilik ve gastronomi, gümüş ve bronz, deri, altın ve değerli madenler, parfüm ve bağcılık gibi, Fransız toplumunun yaşam tarzının kendine has öğelerini yaratır. Güçlerini köklerinden alan bu kuruluşlar, Fransız tarzının sürekli yenilenmesi için daima bir yaratma eylemi içindedir. Zamana ayak uydurabilmek için modernliğin özünü daima anlamaya çalışırlar.
...........................
Yazının başına dönelim.
Bizim saraylarda yer sofrası edebiyatı yapanlara incelmiş zevkin en büyük “Baccarat” kristalleri, “Sevres” porselenleri koleksiyonlarının bulunması, incelmiş zevkin göstergesidir.
Abdülhamid için Yıldız Sarayı’nın tiyatro salonunda opera gösterileri yapılırdı.
Abdülhamid’in Küba’nın şeker kamışından üretilen (üzümden yapılan ve şarap kökenli olmadığı için günah diye yorumlamadığı) “room” içtiği dönemlerden söz ediyoruz. Fransa ürünleri ile tanıtım promosyonu yaparken, bu İstanbul ziyaretinde Türkiye’nin de pek bilmedikleri yüzünü görebiliyorlar.
Keşke Atatürk’ün okuduğu kitapları ve entelektüel boyutunu da inceleyebilselerdi.
Not: Yazımı bitirip gazeteden çıktıktan sonra öğrendim. Sevgili Mehmet Ali Birand’ı kaybettik. Çok üzgünüm. Üzerine ışık yağsın. Ailesine ve gazeteci mahallesine başsağlığı diliyorum.