Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


       Daha önceki Çankaya 29 Ekim davetlerinden bu sonuncusunun başlıca farkı neydi?
       Daha öncekilerde, Cumhurbaşkanlarının salonun neresinde olduklarını, etraflarındaki çok sayıda insandan oluşan ve Cumhurbaşkanı ile birlikte sürekli hareket halinde bulunan insan salkımından anlaşılırdı.
       Bu kez ise Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, sıradan herhangi bir konuk gibiydi.
       En fazla 3 - 4 kişilik gruplarla söyleşiyordu.
       Böylesine sade manzaralarda gerçekleşen bir söyleşiden, doğrusu gürültü kopacağını sanmazdım.

Söylem coğrafyası

       Gerçekten...
       Cumhurbaşkanı Sezer'le Anavatan Genel Başkanı Mesut Yılmaz, karşı karşıya gelmiş gibi bir görüntü var.
       Konu: "liderler sultası" diye özetlenebilir.
       Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in 29 Ekim davetinde, "demokrasi, liderden başlar... Demokratikleşmeye Partiler Kanunu'nu değiştirmekle başlamalıyız. Milletvekillerini biz mi seçiyoruz. Hayır. Liderler seçiyor. Biz de onaylıyoruz" (30 Ekim tarihli gazeteler) sözleri üzerine, dün Yılmaz şu yanıtı verdi:
       "Avrupa'da bir çok ülkede partiler adaylarını ön seçim olmadan, merkez organları aracılığıyla tespit ediyorlar. Cumhurbaşkanı'nın söylediği husus, bir demokrasi işareti değil."
       Bazı gerçeklerin ortaya konmasında fayda var.

Seçilmiş sultanlar

       Türkiye'de siyasi parti liderleri, genelde Duverger'in "seçilmiş sultanlar" deyimine hayli uygundurlar.
       Yani...
       Kendilerini seçenleri de liderler seçtikleri için başarı grafikleri ne olursa olsun yerlerini korurlar.
       Milletvekillerinin listede seçilecek yerlere konulmaları, bir dahaki seçim için gelecekleri, örgüt fesihleri liderin dudakları arasındadır.
       Kendi partilerinde eleştirilmez, değiştirilmez, karşı konulmaz mutlak otoritelerdir.
       Yılmaz'ın "Batı'daki bazı partilerin de milletvekillerini merkezde saptadıkları" söylemi doğru olmakla beraber, bir önemli eksiği var.
       O liderlerin, kendi yaptıkları milletvekili listelerinin sorumluluklarını da yüklendikleri ve seçim yenilgisinden sonra partinin başından ayrıldıklarını görmezden gelmeyelim.
       Bu saptama, hemen hemen bütün partiler için geçerlidir.
       "Demokrasinin sağlıklı işlemesi için önce, siyasi partilerin kendi içlerindeki demokrasi sağlıklı olmalı" görüşü, genelde paylaşılır.

Ve emanetçiler

       Buna karşılık...
       Bir diğer gerçeğe de işaret edelim.
       Türkiye'de bir siyasetçi, hele partisine egemen olabilecek bir genel başkan kolay yetişmiyor.
       Onların üzerine kolaycılığa kaçarak - iptal - anlamında çarpı işareti çekivermek, yanlıştır.
       Bakınız, partilerine egemen olamayan, uzaktan kumandalı genel başkanların yönetiminde, en disiplinli parti durumundaki Fazilet Partisi bile, ne hale geldi...
       Yahut...
       Önce SHP sonra CHP, bir dizi ara isimler nedeniyle kaçıncı kez genel başkan değiştirdi.
       O halde...
       Genel başkanların yetkilerini kökünden budamak... Dişleri ve tırnakları sökülmüş göstermelik gemi aslanları haline getirmek de yanlış.
       Zaten yeterince parçalanmış siyaset yelpazesi, zayıf genel başkanlarla büsbütün mitoz bölünmelerini taşıyamaz.

Aklın yolu

       Aklın yolu ve demokrasinin gereği, bu iki yanlışı giderecek sağduyu kavşağını oluşturmaktır.
       Parti içi demokrasilerin genelde iyi işlemediği, ama bazılarının da demokrasi iç savaşı yaşadığı bir gerçek.
       Yani...
       Çok aydınlık bir manzara olmadığı doğru.
       Ama...
       Sorunun tartışması bağlamında her uyarı, her fikir için bir son söz:
       "Karanlığa kızacağına, bir mum yak."
       Konfüçyüs



Yazara E-Posta: gcivaoglu@milliyet.com.tr