Özal’a, Nazım’a, Mozart’a zehir!

8’İNCİ Cumhurbaşkanı merhum Turgut Özal için “zehirle öldürüldü” iddiası gazete manşetlerine ve TV ekranlarına yeniden yansıdı.
Gerçi adli tıp başkanı haberi yalanladı ama “zehirleme yok” demedi.
Sadece “incelemenin bitmediği, sonucun savcılığa bildirileceği” mesajı verdi.
“Özal’ı zehirleme” ihtimali hiç mi yok?
Özal’a binlerce kişinin olduğu salonda, korumalar ordusu varken, Kartal Demirağ adlı birinin tabancayla suikast girişimi olmuşsa, “zehirleme” neden olmasın?
O gün ben de salondaydım.
Oktay Ekşi ile yan yanaydık.
Kendimizi yere atmıştık.
Yerimde oturmayı sürdürseydim, birkaç kurşunla ben de vurulmuş olabilirdim.
Çünkü...
Tam arkamda oturan bir hanıma 11 kurşun isabet etmiş.
Numune Hastanesi’ne kaldırılanlar arasında en ağır yaralı oydu.
Allah’ın takdiri, 11 kurşuna rağmen hayatta kalabildi.
Yerde yuvarlanan Kartal Demirağ’a kurşun yağdıran güvenlikçilerin, korumaların kurşunlarıydı bunlar.
Kartal Demirağ’ın neden Özal’ı öldürmeye kalkıştığı hala sır.
Bu suikast girişimindeki bilinmeyen sebepler neyse, Özal’ın zehirlenmiş olma gerekçesi de belki aynıdır.
Elbette “Özal’ı zehirlediler” diye bir iddiam yok.
Fakat...
Gazetecilikte “şüphe” esastır.
Hukukta, pozitif bilimlerde de öyle.
Aşağıda bu düşüncelerimi besleyen örnekler yansıtayım...

NAZIM HİKMET’İ DE ZEHİRLEDİLER
NAZIM Hikmet Türkiye’den kaçtıktan sonra Moskova’da büyük itibar sahibiydi.
Ancak...

Şair, hayal kırıklığı yaşıyordu.
Dönemin lideri Stalin, “tek adam” baskı rejimini kurmuştu.
Nazım, Moskova’daki ilk haftalarında “Yazarlar Birliği Merkezi’nde” bir konuşma yapmaya çağrıldı.
Kürsüye çıkan Nazım hayal kırıklığını şöyle dile getirdi:
“Her tarafta Stalin heykelleri, Stalin fotoğrafları, Stalin yağlı boya resimleri...
Ne bu böyle?
Stalin’i putlaştırmak da ne demek oluyor?
Yoldaş Stalin ile görüştüğüm zaman kendisine bunun ne kadar yanlış olduğunu söyleyeceğim...”
O gün Nazım’ın Stalin’e eleştiri cümlelerinden sonra salondan birer ikişer kaçış başlamış.
Konuşma bittiğinde üç beş kişi ya varmış ya yokmuş.
Bunları, “Nazım Hikmet Belgeseli’ni” hazırlarken olayı o salonda yaşamış tanıklardan dinlemiştim.
Yayınlamıştım.
Aynı belgeselde Stalin’e karşı tavırları nedeniyle, gizli servislerin “Nazım’ı zehirleme girişimleri” de anlatılmakta.
Nazım Bulgaristan’a davet edilir.
Bir yemekte yanındaki güzel bir yazar kadınla sohbet etmektedir.
“Kur yapıyordu” da denebilir.
Bu arada servis yapan garson yemek tabağını önce Nazım Hikmet’in önüne koyar.
Yanındaki kadına servis için uzaklaşır.
İnce bir erkek olan Nazım, kendi tabağını, hemen, o kadının önüne kaydırır.
“Size gelecek olan tabağı ben alırım” der.
Gece hastanede sonlanır.
Kadın mide sancılarıyla bayılır ve hastaneye kaldırılır.
Teşhis:
“Zehirlenme...”
Nazım’ın tabağındakileri yediği için...
...............................
Gene o belgeselde Nazım’a bir suikast planı daha anlatılmakta.
Stalin dönemi bitmiştir.
Moskova yakınlarındaki, karlı kayın ormanındaki daçasının balkonunda Nazım, ünlü yazar Neruda ile şarap içmektedir.
Edebiyat sohbeti sürerken, şoförü gelir ve Nazım’ın önünde diz çökerek “günah çıkarır.”
“Stalin yönetimi seni öldürmemi istedi.
Bir otomobil kazası yapmam için baskı yaptılar.
Her defasında onları bahanelerle aldattım.
Gizli polis merkezine karımı bile getirdiler.
Onun önünde seni öldürecek kazayı yapmazsam karımın başına çok kötü şeyler geleceğini söylediler.
Gene de onları atlattım.
Her defasında zaman kazanmaya çalıştım.
Senden bunları o zaman anlatmadığım için özür diliyorum. Beni bağışla.”
Bunları anlatırken şoförün gözlerinden yanaklarına yaşlar akmaktadır. Nazım onu ellerinden tutarak ayağa kaldırır.
Yanaklarını okşar.
Şöyle der:
“Senin suçun yok. Bak neleri göze almış ve beni öldürecek kazayı yapmamışsın. Özür dilemen gereksiz. Gel kardeşim beraber şarap içelim.”
..............................
Daha önce de bu köşede notaları için “bunları bir insan yazmış olamaz, mutlaka melekler yazmıştır” denilen büyük müzik üstadı Mozart’ın “cıva ile zehirlenmiş” olabilme ihtimalini anlatan satırlar yer almıştı.
Hiçbir şey imkansız değil.