Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Sakın zengin Fransız mutfağının seçkin lezzeti “salyangozun, burger tahtına kurulacağı” sanılmasın. Hadise şu...
İtalyan Carlo Petrini, Roma’nın açıkhava lokantalarından birinde enfes makarnasını yemiş, şarabını yudumlamıştır. Kahvesini içerken, gözü, tam karşıdaki, ünlü Amerikan zincir burger dükkânına takılmış. Hani o donmuş köftelerin mayonez, ketçapa bulanarak yuvarlak ekmekler arasında müşteriye ekspres verildiği fast food dükkânlarından biri...
Dünyayı istila eden yeni büyük güç. Şişmanlattığı, yerel lezzetleri yok ettiği ve yemeği 100 metre yarışına çevirdiği  iddialarının hedefi “burger”ler. Carlo Petrini o an  fast food’a karşı Slow Food adlı sivil toplum örgütünü kurmaya karar veriyor.
Ve hiç gecikmeden harekete geçiyor.
Slow Food 1986 yılında 62 üyeyle kurulmuş.
Şimdi dünyanın 850 farklı yerel topluluğunda 80 bin üyeye ulaşmış.
Damak/sağlık/çevre dostu
İnsanların ne yediklerine karşı azalan ilginin, kaybolan yerel yiyeceklerin ve yemek tercihlerinin dünyayı nasıl etkilediği gibi konuları sorgulayan ve kazanç amacı gütmeyen uluslararası bir sivil toplum örgütü bu.
Yerel örgütlerin, devletlerin yanı sıra, BM Gıda ve Tarım Örgütü (FAO)  ile de işbirliği halinde.
Slow Food, hem ekoloji hem de kaybolan lezzet mirasını korumada aktif bir oyuncu konumunda.
Slow Food, yemek keyfi ile yiyecek arasındaki bağı oluşturarak, yiyecek kaynaklarımızın çeşitliliğini korumak, lezzet eğitimini yaratmak, çiftçi, işçi ve köylünün ürettiği eşsiz ürünlere ulaşmak çabasında.
Hedefi, yerel ürün ve lezzetlerin organik tarımla, yani hormonsuz ve genleriyle  oynanmamış olarak üretilmesi... Türkiye de bu örgütün içinde.
Biyolojik çeşitliliği yerel gastronomik mirası, çevre dengesini tehlikeye atmadan kaliteli yemek ve lezzet odaklı.
Oysa... Tohumlar hibrit, ürünler hormonlu. Çoğunun geniyle oynanmış. Geleceğimizde terk edilmiş köylere, insansız yerleşim birimlerine, tatsız, kokusuz ve yöresel kültür derinliği içermeyen besinlere yer olmamalı.
Elbette kolay hedef değil ama Slow Food yavaş fakat dingin ve dikkatli adımlarla ilerlediği için kendine simge olarak “salyangoz”u seçti.
Gençler ve çocukların gelecek nesillerin mutluluğu için salyangoz simgesi etrafında buluşmalıyız.

Salyangoz-burger düellosu

Slow Food hareketinin İtalya ve Türkiye’deki isimlerinden Emre Tatari, Türkiye’de kişiye özel organik bira üretecek.


BABA ve KIZI
Baba-kız arasında hoş bir görüntü bağı...  Baba ve kızının tabloları Four Seasons Hotel Bosphorus’ta...
Baba Timur Kerim İncedayı’nın ünü zaten uluslararası...
Kızı İrem İncedayı da Roma Güzel Sanatlar Akademisi’ni bitirmiş. Sık sık gittiği İstanbul’da, Boğaziçi’nin altın şafağına kapılmış.
Günbatımında parlayan saraylar ile camilerden oluşan zarif ve gizemli bir dünyanın sihrine çekilmiş.
İrem’in tuvallerine geçmişin derinliklerinden gelen ihtişam yansıyor.
Altın, mor ve türlü renklerden zarif imgeler, hayali bir İpek Yolu boyunca Boğaziçi’ni geçiyor, Bizans Saraylarının sıvalarından tuvallere kıvrak ve zarif bir Osmanlı kaligrafisi gibi akıyor.
İrem İncedayı’nın Roma’da 10’u aşkın sergisi olmuş.
Ayrıca... Roma’da ve Paris’te otellerin duvarlarında tabloları var. Son sergisi, Bodrum Mandal’da...
Cumartesi gecesi Nadin Perahya’nın bu bağlamdaki davetine çağırılıydı.

Salyangoz-burger düellosu





SYNC ve BURANA
Salyangoz-burger düellosu
AKP hükümetinin ilk Dışişleri Bakanı Yaşar Yakış’la karşılaştık.
“Bodrum’a sadece hafta sonu için geldiğini” söyledi.
İki günlük programını şöyle anlattı:
“Bu gece Bodrum Kalesi’nde Carmina Burana’yı göreceğim.
Yarın gece ise İngiltere’nin eski Ankara Büyükelçisi’nin evindeki yemeğe gideceğim, sonra da döneceğim.”
AKP’nin böyle parlamenterlerine kanat germesi gerekir.
Bırakın AKP’yi, diğer partilerden, hatta CHP’den bile seçilmişlerin ajandalarında böyle program olanlar az.
Sık sık yazıyorum...
Magazin sayfalarına yansıyan Bodrum’la hiç ilgisi olmayan bir başka Bodrum var.
İşte Yakış’ın hafta sonu programı öteki Bodrum’dan sadece iki görüntü...
İngiltere Büyükelçisi emekli olduktan sonra Bodrum’dan ev almış ve Bodrum’a yerleşmeye karar vermiş.
Cumartesi gecesi yeni evinde ilk davetini veriyordu.
Yaz-kış Bodrum’da oturan ve her hafta briç davetleri düzenleyen, özel sinema salonunda dostlarına dünya klasikleri seyrettiren Ali Şen’e, bir seçkin konuk daha...
Tarihi kaledeki Bale Festivali’ne gelince...
Ankara Devlet Opera ve Balesi’nin açılış temsili bu.
İlk perde SYNC...
Senkronizasyonun kısaltılmışı, “to be in sync” deyimi, “uyum içinde olmak” anlamına gelmekte.
Alman besteci Carl Orff’un Carmina Burana’sı ise ikinci perdede...
Arjantinli koreograf Mauricio Wajnrot’un yarattığı bir bale eseri...
Kötülüklerin yanı sıra baharın güzellikleri, dans ve aşkla örülmüş.
Evet, bunlar da öteki Bodrum.