Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları

ŞEFFAF Oda’da 14 Şubat Sevgililer Günü’nü bugünden kutluyoruz. Şeffaf Oda’nın vazgeçilmez deniz manzarasına kırmızı mumlar ve güller de eklenince, Sıla’dan en güzel aşk şarkılarına klip gibi görüntüler ortaya çıkıyor.

Sıla ile Sevgililer Günü...

Sıla’nın ilk televizyon programı Şeffaf Oda’dır. 2007’de albümü ilk çıktığında oturduğu koltukta bugün Şeffaf Oda’nın 400. bölüm özel konuğu. Programa “Sevgili Kaybım ve Merhabalar” ile başlıyoruz. Ardından “Günaydın Sevgilim...”

Ve benim favori Sıla şarkım “Sevişmeden Uyumayalım...”

Haberin Devamı

Sıla ile Sevgililer Günü...
..................

ŞARKILARIN dahası da var... Hepsini sıralamıyorum. Sürpriz olsun.

Sıla orkestrasıyla Şeffaf Oda’da bir mini konser veriyor. TİM’deki 40 parçadan oluşan Heybeden Şarkılar konserinin önsözü gibi...

Geçen hafta Sıla’nın TİM’deki konserine gittim. Nasıl da kalabalıktı... Ve nasıl bir salon korosu... Nasıl bir alkış seli... Sıla’nın sahnesi, beden dili, mimikleri, vurguları şarkıyı yaşatıyor.

..................

SILA Şeffaf Oda’ya dekorla tesadüf uyumlu çok şık bir kıyafetle katılıyor.

“Modacı da olabilirdin” diyorum.

“Ben aslında Milano’ya moda eğitimi için başvuru yapmıştım. Kabul edildim. O sıralar Kenan Doğulu’nun vokalistiydim. Kenan’a bir şarkı verdim ardından gitmekten vazgeçtim” diye anlatıyor.

.................

İYİ ki gitmemiş. Sıla’ya alkış olmazsa ne hissedersin diye soruyorum. “Yıkılırım” diyor. Alkışı hiç dinmesin...

.................

BU kadar derin şarkılar yazan, bu kadar yaşayarak yorumlayan sanatçı elbette romantiktir ama yine de soruyorum.

Şöyle yanıtlıyor: “Bundan 5-6 sene öncesine kadar değildim. Ama artık değiştim. Romantiğim.”

Sıla’dan bir de sürpriz var...

“1.5 sene önce tekrar şiire döndüm.

Şiir kitabı çıkaracağım. Bunu da ilk kez burada açıklıyorum.”

EATALY’DE ‘GIPTA...’

Sıla ile Sevgililer Günü...

BİR ülkenin “marka” olması hiç kolay değil. Doğal ve tarihi zenginliklerinin ötesinde “insana dokunan” özellikleriyle de dünyaya tanıtılmalı; “müziği, lezzetleri, dili, sanat etkinlikleri vs...”

Bir örnek...

Hafta başında İstanbul Zorlu “Eataly” de bir grup gazeteci davetliydik.

3-4 basketbol sahası büyüklüğünde 2 kat...

Haberin Devamı

Birinci kat yüzlerce İtalyan ürünü satan market.

İkinci katta ise İtalyan lezzetleri için mekânlar.

Ve...

İtalyan dağ mekânlarını temsilen Boğaz’a bakan cephesi açık, doğalmışçasına ısıtılmış “Alpi” adlı mekân.

Alp Dağları’ndan esinlenmiş.

.................

BİZE İtalya’nın “koruma altına alınmış coğrafya” bölgelerinden “özgün” ürünler sunuldu.

Ciddi bir proje bu.

“Lezzet sevenler ve gastronomi profesyonellerine, kaliteli organik ve gerçek İtalyan ürünlerini tanıtmayı amaçlayan AUTENTICO ITALIANO” projenin adı.

“DOP (Korunma Altına Alınmış Menşe Adı)” ve “IGP (Korunma Altına Alınmış Coğrafya)” akreditasyonlu “otantik ürünler tüketiciyle buluşturuluyor.”

Türkiye’de “Eataly” de bu projenin uygulama mekânları

ve kurumları arasında.

İşte böyle özenle seçilmiş gerçek İtalyan ürünleriyle pişirilmiş lezzetler sunuldu bize.

Bunlarda, “ilaç, değiştirilmiş genetik, muhafaza katkısı kimyasallar” olmadığını da belirteyim.

İtalyan mutfağı dünyada yaygın ve seviliyor.

10 yılı aşkın süredir İtalya yeni bir hamle yaptı.

Haberin Devamı

Yüzlerce, binlerce yıllık ürünlerinin hiç kirlenmeye, kimyasallara maruz kalmaya uğramamış özgün halini yetiştiren “koruma altına alınmış bölgeler” oluşturdu.

Bir süredir dünya mutfaklarına bu “üst segmentten” giriyor.

Ayrıca...

Bu özgün ürünlerin, uluslararası hukukta “marka” akreditasyonlarını yaptırıyor ki taklidi

olmasın.

Projede İtalya Ticaret Odaları, İtalya Mutfak Sanatları Akademisi gibi kamu kurumları da aktif rol üstlenmişler.

................

‘KISKANMAK’ ruh

halini hiç sevmem.

“Gıpta etmek” ise “Ne güzel, keşke ben de yapabilsem” duygusunu yansıtır.

“Olumlu” histir.

O gece Eataly’deki davette duygum “memleketim”

adına “gıpta etmekti.”

‘Çiçek’ nostaljisi

Sıla ile Sevgililer Günü...
BİR mekân düşünün...Her yıl 10 Kasım’da gelenlere “rakı ve leblebi” sunuluyor. Atatürk’ün sevdiği gibi...

***

TAKSİM’de yazar çizerlerin, müzisyenlerin, sinema âleminin uğrak yeri “ÇİÇEK BAR”dı bu mekân.

Yayıncı, sinemacı, kocaman yürekli dost Arif Keskiner kurmuştu.

Mekânın çekiciliği daha çok onun sımsıcak kişiliğiydi.

....................

Artık adı “SİNEMA SEVENLER DERNEĞİ.”

Adı değişse de 10 Kasım’ların “rakı-leblebi” geleneği sürüyor.

Müdavimleri de yeni nesil sanatçıların da etkilenmesine rağmen eskilerin çoğu.

....................

Haftanın başında bir gece oradaydım.

Fransız caz yorumcusu Julie Erikksen’in konserine gittim.

Gerçekten güzel bir ses ve yorum... Fransız...

Bizdeki “O Ses Türkiye” yarışmasının bir eşi olan “The Voice” da yıldızı parlamış.

Albümleri var.

Paris’in iddialı caz mekânlarında sahne alıyor.

Sık sık da Danimarka’da konserleri oluyor.

Geçen yıl da İzmir Fuarı’ndaymış.

Türkiye’yi çok seviyor, buraya da sık sık gelmek istiyor.

***

Bir süre sohbet ettik. “Soyadının Fransızlarınkine benzemediğini, İskandinav adlarına çağrışım yaptığını” söyledim.

“Doğru” dedi ve açıkladı:

“Erik kardeşimin adı. Annem Danimarkalı olduğu için bu adı seçmiş, -sen- eklemesini de iyice İskandinav olsun diye ben ürettim...”

O gece bir Fransızca

“La vie en rose” söyledi ki

salon ayakta alkışladı.

....................

Teşekkürler Merve Bilik.