Geride kalan salı, İşbank Kuleleri Konser Salonu...Sahnedeki yansıda kolları olmayan bir erkek.
“Bedeniyle hiçbir bağlantısı olmayan, karşısındaki robot kol” hareketleniyor.
Bir şişe suyu adamın ağzına uygun eğimle yudum yudum boşaltıyor. Kolları olmayan adam su ihtiyacını gideriyor.
DÜŞÜNCE GÜCÜ
Robotlar kimsenin meçhulü değil. Bir robot kol kumandayla şişeyi alıp birisinin ağzına götürebilir, yudum yudum du içmesini sağlayabilir.
Yani... Hayret edilecek bir durum yok. Ama...
Ya “robot kolu, kolları olmayan adamın sadece düşünerek harekete geçirdğini” söylersem!..
Sahnede, uzunca boylu, 60’lı yaş sonlarındaki bilim adamı işte “bu müthiş tıp mucizesini” açıkladı.
Alkış seli koptu, sahneye aktı.
Bilim adamının adı Prof. Dr. Kamil Uğurbil...
Disiplinler arası dünya lideri Minnesota Üniversitesi Manyetik Rezonans Araştırma Merkezi’nin (CMRR) kurucusu ve yöneticisi.
Egeli... Lise Robert College, Columbia Üniversitesi’nde yüksek öğrenim, aynı üniversite de Fizik/Kimyasal- Fizik
alanında doktora.
Akademik kariyerde başarılı bir yolculuk ve profesörlük. Bilimsel yayınlarına 30 binin üzerinde atıf var.
“Beynin fonksiyonlarını manyetik rezonans teknolojilerini kullanarak incelenebilir” hale getirmek başarısına imza atmış.
“Alzheimer, depresyon”
gibi çeşitli hastalıklarda
nelerin aksadığını buluyor.
Tedavi yöntemlerinin saptanmasında ve sonuçla- rının alınmasında devrim niteliğinde bir başarı bu.
Prof. Dr. Kamil Uğurbil Amerika ve dünyanın en
saygın akademilerinde üye.
Sultan Reşad çok beğendiği için trendeki yemek vagonunu ona hediye olarak İstanbul’da bırakmıştı. Vagon demiryollarının depolarında yıllarca toz toprak içinde kalmış.
Rahmi Koç tarafından harap halde alınan vagon, Haliç’teki müzenin atölyelerinde aslına uygun olarak restore edilmiş.
Değerli bir tarih tanığı olarak şimdi müzede.
....................
Bizim -artık “geleneksel” bile diyebileceğim- dostlar grubu Mey İçki’nin CEO’su Galip Yorgancıoğlu’nun bu tarihi vagonda konuğu olduk.
Mezeler, balık...
Ve yudum yudum “ustaların harmanı.”
Elbette başta “İnleyen Nağmeler” olmak üzere ortama uygun müzik. (İmparator Wilhelm’in ruhu oralardaysa herhalde epey yadırgamıştır.)
Vagon dediğin öyle sadece bir salon değil. Giriş yemek öncesi şampanya yudumlanan, sohbet edilen, tütün içilen bar bölümü.
Oradan 18 kişilik uzun masanın bulunduğu yemek salonu. Sağaki kapı İmparatorun “asil” fazlalıklarını bıraktığı tuvalet ve banyo.
Soldaki kapı ise mutfak, bulaşıkhane, kiler.
.....................
Yemek öncesi müzenin kadim matbaasındaydık.Galip Yorgancıoğlu pedallı Heidelberg baskı makinesinde her birimizin adına özel “sertifikalar” bastırmış. Çerçeveletmiş. Sertifikaların yazıları Ertuğrul Özkök’ün “yaratıcı zeka” ürünü. Benim sertifika “rakının piri...”
Gerçek pirlerin yanında elbette öyle değilim ama gene de hoşuma gitti.
‘Ben’ ve 'Babaların Babası’
Bir albüm ve bir film...
Ayla Çelik’ten “Ben” ve Menderes Samancılar ile Burcu Binici’den “Babaların Babası...”
Şeffaf Oda’ya Ayla Çelik’in “Ben” albümünün çıkış şarkısı Bağdat’la başlıyoruz.
Bağdat 1 ayda 7 milyon tıklandı. Onu en çok “Türkan”la tanıdık. Şeffaf Oda’da Türkan’ı da söylüyor.