Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları

ŞÖYLE bir söz vardır: “Kendi tecrübelerinden faydalanmayı bilenler akıllıdır. Başkalarının tecrübelerinden faydalananlar ise daha akıllıdır.”
Komşu Yunanistan’ın düştüğü durumdan ders alarak, olası bir ekonomik krize karşı antikorlarını güçlendirmek, kendini güvenli konuma getirebilmek “aklın yoludur.”
Başta sanayi olmak üzere üretim düşüşte.
Tarım arzında yetersizlik nedeniyle enflasyon yükselişte.
İşsizlik de tırmanıyor.
Yabancı sermayede “çıkış” var.
Dolarda “önlenemez yükseliş” yaşanmakta.
Uzatmayayım...
Ekonomide göstergeler iç açıcı, umut verici değil.
Üstelik iktidarın “özerk” Merkez Bankası’na sürekli “ayar çeken” uyarıları ile siyasetin “bilinmezlik katsayısı” da ekonomi damarlarında dolaşımda.
Bu manzarada “Yunanistan” örneğini hatırlamakta yarar var.
Ekonominin iç ve dış dinamikleri, kendi yasaları, özgün kuralları vardır.
Bunların tabiatına yabancı, DNA’sına aykırı kimyası “siyaset” olan sızıntılar hiç arzulanmayan olumsuz sonuçlar üretebilir.
“Merkez Bankası ve faiz tartışmaları bu açıdan da görülmeli.”
Taha Akyol’un yazısından bazı satırlar bu konuda hayli düşündürücü. (Hürriyet, 10 Mart 2015)
Aşağıda yansıtıyorum.

Haberin Devamı

FAİZ TARTIŞMASI

FAİZ meselesi dogmatik ve kategorik değil, pratik bir konudur.
Amerika kriz döneminde faizi sıfırladı, dahası 4 trilyon dolar basıp piyasaya sürdü.
Fakat toparlanan Amerika şimdi faizi yükseltecek.
Hem Amerikan ekonomisine güven arttığı için hem dolar almak faiz getireceği için dolara hücum var.
Dünyada doların değeri artıyor.
Demek ki her şart altında doğru bir faiz politikası yok, şartlara göre değişiyor.
Böyle bir dönemde Türkiye’nin doların kıymetlenmesini frenleyecek politikalar geliştirmesi gerekirken, maalesef Merkez Bankası “Faizi indir” baskılarına maruz kaldı.
TL’nin getirisinin azalacağı düşüncesi, dolara hücumu büsbütün artırdı.
Türkiye, dolar karşısında milli parası en çok değer kaybeden iki ülkeden biri oldu.
Brezilya petrol geliri düştüğü için, Türkiye Merkez Bankası’na güven zedelendiği için.
Nitekim “Garanti Yatırım”ın raporuna göre, Merkez Bankası üzerinde bu “siyasi tartışmalar olmasaydı”, dış sebeplerle dolar 2.41’e çıkacaktı. Halbuki “siyasi tartışmalar” da eklenince 2.56’yı vurdu!

TARİHİN DERSİ

1856 Kırım Harbi’nden itibaren Osmanlı, Avrupa piyasalarından yüzde 1215 faizle krediler aldı, korkunç yüksek.
O zaman Avrupa’nın içinde ortalama faiz yüzde 47 idi.
Osmanlı’nın banka sistemi yoktu, Merkez Bankası yoktu, modern maliye teşkilatı olmadığı için etkin vergi toplayamıyordu.
Aldığı borcu ödeyebileceğine güven zayıf olduğu için faiz böylesine yüksekti.
Sonuçta devlet iflas etti.
Abdülhamid 1881’de “Düyunu Umumiye” denilen ‘Kamu Borçları İdaresi’ni kurdu. Osmanlı’nın toplayamadığı bazı vergileri, yabancı maliyecilerin yönettiği bu kurum etkin olarak topladı.
Gelirler artınca borçların da ödeneceğine dair güven de arttı.
Abdülhamid’in ve şeyhülislamın imzasıyla 1888 yılında yayınlanan “Murabaha Nizamnamesi”nde faiz yüzde 7 olarak tespit edildi...
Yüzde 12’den yüzde 7’ye.
Merak edenler geçmişten Cevdet Paşa’yı, zamanımızdan iktisat tarihçileri Şevket Pamuk ve Haydar Kazgan’la hukuk tarihçisi Ekrem Buğra Ekinci’yi okumalıdır.
Netice: Faiz pratik bir konudur.
Modern devlette her kurum kendi görevini yapar, Merkez Bankası’nın bağımsızlığı ekonominin temel direklerinden biridir.
.......................
Kemal Derviş’in felaket haldeki Türkiye ekonomisinin toparlanması için planını taşıyan sütunu “Merkez Bankası bağımsızlığı” olduğunun da altını çizerek noktayı koyuyorum.