Güngör Uras

Güngör Uras

guras@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

       EKONOMİNİN durumu kötü. Kimine göre "sorun" var. Kimine göre "kriz" var. Tüm işletmeler bu kötü durumdan etkileniyor. Ama tekstil sektörü, ekonominin diğer kesimlerden daha farklı bir durumda. Ateş içinde. Yanıyor. Ayakta duracak hali kalmadı. Gerçek anlamda krize girdi.
       İşte burada "ak koyun ile kara koyunu ayırmamız gerekiyor."
       Dünya krizi ortaya çıkmasa idi, Türkiye dünya krizinden olumsuz etkilenmese idi farklı bir durumda olmayacaktık. Tekstil sektörümüz, er veya geç gene de krize girecekti.
       Çünkü Türkiye'de tekstilde, hatalı bekleyişlere dayalı olarak fazla kapasite yaratıldı. Yanlış yatırımlar yapıldı. Fiyatı, kalitesi ne olur ise olsun her üretilenin satılacağı sanıldı.
       Tekstilde büyük kar bekleyişlerine dayalı olarak kısa vadeli ve pahalı kredilerle yatırımlar gerçekleştirildi.
       Sanayicilikle ilgisi olmayanlar, tarlasını, apartmanını satarak, binalar yaptı. Makineler satın aldı. Üretime başladı. Üretime başlayanlar maliyet faktörünü dikkate almadan pazara girdi. İç ve dış pazarın belli bir büyüklüğü var. Pazar doydu. Ama doymuş pazara her gün bir yeni firmanın malı akmaya başladı. Malını satamayan fiyatı kırdı. Derken kredilerin vadesi geldi. Bu arada içeride ve dışarıda pazar şartları değişti. Asya ülkeleri, Hindistan, Pakistan ve Çin iç ve dış pazarda bizim tekstilcilerin ürünleriyle aynı kalite malı daha ucuza satmaya başladı.
       Sonuçta hesapsız kitapsız yapılan tekstil yatırımları krize girdi.
       Hesapsız kitapsız yapılan tekstil yatırımları için kriz denilen şey üretilen malın alıcısının olmaması, vadesi gelen kredinin ödenememesidir.
       Yatırım yaparken malı kime ve kaça satacaklarını, aldıkları krediyi nasıl ödeyeceklerini düşünemeyen şanssız yatırımcılar şimdi panik içinde.
       Açık tartışmada yarar var. Ne kadar üzülürsek üzülelim, bu derdin çaresi yok. Bunun sonu ölümdür. Hatalı yatırımlar batacak.
       Batacak durumdaki tekstil kuruluşlarına kimse yardım edemez. Çünkü hiçbir ilaç onların ölümüne çare getiremez.
       İlaç olarak istenen şeylerin işe yaramayacağını teker teker anlatayım:
       - Ucuz kredi verilsin.
       Hazine kendi ihtiyacını karşılamak için yüzde 150 faizle ve zorla para bulurken tekstil sektörüne devlet nasıl ucuz kredi imkanı sağlayabilir?
       - Bankalar yardımcı olsun. Vade uzatsın. Faizi düşürsün.
       Türkiye'de herkesin durumu kötü de bankalarınki iyi mi? Banka sistemi de sorunlar içinde. Bankaların krize giren, malını satamayan, sonu iyi görünmeyen müşterilerine gösterecekleri kolaylığın bir sınırı var. Bankalar batmakta olduğunu söyleyen sektöre, batmakta olduğunu söyleyen firmalara nasıl kolaylık gösretebilir ki?
       - Devlet pazar bulsun.
       Tekstil sektörünün içindekilerin, malı üretenlerin bulamadığı pazarı devletin memuru nasıl bulur? Hayatında tekstil ile, ihracat ile ilişkisi olmayan devlet memuru nasıl ihracat yapabilir?
       - Devalüasyon yapılsın.
       Tekstil sektöründeki yanlış yatırımların sorununa çözüm arayışında yapılacak bir devalüasyon ile, Türk ekonomisini temelden sarsmaya kimse cesaret edemez.
       Sayın okuyucularım, tekstil sektöründeki bu krizin sonunda önemli bir ayıklanma olacak. Sağlıklı ve verimli tekstil kuruluşları ayakta kalacak. Hatalı yatırımlar batacak.
       Başka ülkelerde de, Türkiye'de de "Kim ne üretir ise, hangi kalitede ve hangi fiyatta üretir ise satar. Her yatırım yapan mutlaka kazanır. Firmalar zorlanınca bankalar faizi düşürür, vadeyi erteler. Hükümetler zora düşen her firmayı kurtarır" şeklinde kanunlar yok. Tam tersine büyük riskler söz konusu. Kazanç nasıl müteşebbise ait ise, risk de müteşebbise ait. Yanlış yapan, faturayı öder. Burada Türk hükümetlerinin tek bir suçu var: Saf ve bakir Anadolu yatırımcısı, büyük ümitlerle tekstil yatırımları yaparken uyarılmadı. Her isteyene teşvik belgesi verildi. Tekstildeki fazla kapasiteden ve risklerden söz eden olmadı.




Yazara E-Posta: g.uras@milliyet.com.tr