Güngör Uras

Güngör Uras

guras@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Kanuni, 1566 yılının 1 Mayıs’ında 150 bin kişilik ordusuyla İstanbul’dan yola çıktı ve 49 gün sonra, 27 Haziran’da Belgrad’a, oradan 5 Ağustos’ta Zigetvar önüne vardı. 6 Eylül’de çadırında öldü. Kale ertesi gün, 7 Eylül’deki son hücumla alındı ve hemen geri dönüş başladı.
Osmanlı İmparatorluğu 14. yüzyılın ikinci yarısından 16. yüzyılın sonlarına kadar Avrupa’da düzenli bir yayılma gösterdi. Hemen bütün Balkanları ve Macaristan’ın yarıya yakınını ele geçirdi. Avusturya ve Polonya’nın güney sınırlarına dayandı.
Bu genişleme Kanuni’nin son dönemlerinde belirgin biçimde yavaşladı. Savaşlar kısa, kesin sonuçlu ve ele geçirilen topraklar açısından çok karlı olmaktan çıktı. Savaşlar giderek uzadı, çok masraflı ve getirisi oldukça düşük hale geldi.
1683’ten itibaren ise pahalı beraberlikler yerini felaketli yenilgilere bıraktı. Osmanlı ordusu neredeyse büyük meydan muharebesi kazanamaz oldu. Karlofça’dan Küçük Kaynarca’ya kadar 18. yüzyıl hemen her adımda bozgunlara tanıktır.
Geleneksel kara imparatorlukları ne kadar büyürse, büyüme hızları da o kadar yavaşlar. Çünkü sınırları gitgide daha uzaklara gider. Dolayısıyla ordularının çıkış noktaları ile fethedilmesi amaçlanan yeni topraklar arasındaki mesafe büyür. Oralara kadar gidip dönmek zorlaşır. Etkili harekata yeterli zaman kalmaz.

Günde 15 km yürünüyordu
Geç Ortaçağ ve Yeniçağın maddi-teknik koşullarında, erken ilkbahar ve geç sonbahar yağmurlarıyla yumuşayan toprak yollar atları, develeri, topları ve diğer ağırlıklarıyla büyük orduların ayakları altında çamura dönüşüp geçilmez olduğundan, sefer dönemi kabaca nisan başı eylül sonu arasındaki altı ayla sınırlıydı.
Orduların ortalama yürüyüş hızı günde 20 kilometredir. Dört beş günde bir dinlenmeler ve civara yapılan ikmal akınlarıyla 15 kilometreye düşer. 180 günde gidilebilecek mesafe en fazla 2700 kilometredir. Eğer bir de geri dönülecekse efektif eylem yarıçapı bunun yarısına, zaman olarak üç aya ve mesafe olarak 1350 kilometreye iner. En az bir ay da manevra, kuşatma ve muharebeler için ayrılacak olsa demek ki aslında 950-1000 kilometre gibi bir sınır vardı.

İstanbul-Viyana 3.5 ay
İstanbul’dan uzaklıklara gelince: Belgrad 1000 kilometre (ve iki ay); Buda ve Peşte 1460 kilometre (ve bir ay daha); Viyana 1700 kilometredir (ekstra 15 gün.)
Osmanlılar Orta Avrupa’ya adım attıklarında, artık erişim ve takatlerinin en ileri ucunda ve çok riskli bir duruma geliyordu. Çünkü o kritik otuz gün içinde bir kuşatmayı bitiremedikleri ya da büyük bir meydan muharebesinde kesin sonuç elde edemedikleri takdirde, artık her şeyi yüzüstü bırakmaları gerekiyordu. Eylül sonu veya ekim başında kazanılacak bir zaferin meyvelerini toplamak bile çok zordu. Hele o noktada bir yenilgi, geri üs bölgelerinin uzaklığından ötürü, geri çekilirken imha edilmek anlamına geliyordu.
1621 Polonya seferinde Genç Osman, nisanda İstanbul ve sonra Edirne’den yola çıktı. Hotin ve civarındaki savaşlar 2 Eylül - 9 Ekim arasında gerçekleşti ve sonuçsuz kaldı. 1672 Kamaniçe seferinde IV. Mehmed’in de ordusu ve 3 bin ikmal devesiyle birlikte Polonya’ya ulaşması üç ay sürdü.
1683’te Merzifonlu Kara Mustafa Paşa tam 1 Nisan’da Edirne’den ayrıldı; 14 Temmuz’da (üç buçuk ayda) Viyana’ya geldi; 12 Eylül’de bozguna uğradı; gene üç buçuk ay sonra, 25 Aralık’ta Belgrad’a döndü ve orada idam edildi.
Bu bilgileri Prof. Dr. Halil Berktay’ın Sakıp Sabancı Müzesi’ndeki “Uzak Komşu - Yakın Anılar / Türkiye - Polonya İlişkilerinin 600. Yılı” sergisi kataloğu için yazdıklarından özetledim.
Dr. Nazan Ölçer’in kuratörlüğünde düzenlenen bu sergi, sadece Osmanlı’nın Avrupa’daki savaşları kadar, dönemin Avrupa’sındaki siyasi oluşumu da yansıtıyordu. Sergi sona erdi. Sergiyi gezemeyenlere sergi kataloğunu satın almalarını tavsiye ederim. Büyük boy 376 sayfalık kataloğ, sergide yer alan, Polonya’dan ve Avrupa’daki değişik müzelerden getirilen Osmanlı ganimetlerinin hikayesini anlatırken, Osmanlı tarihine ışık tutuyor.