Hakkı Öcal

Hakkı Öcal

hakki.ocal@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Biden, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’na katılan ve bir konuşma yapan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı bizzat dinleme fırsatını kaçırdı. Geleneksel olarak liderlerin genel kurul salonunda kalarak birbirlerini dinlemeleri pek beklenmez; çünkü aynı anda başka liderlerle görüşmeler yapmaları gerekir. Ancak devlet ve hükumet başkanlarının konuşmaları, vurguladıkları konular, kendi ülkelerinin dışişleri bakanlıkları tarafından daima analiz edilir. Arzu edilirdi ki, ABD Dışişleri Bakanlığı, Erdoğan’ın ABD’nin Suriye’de terör örgütüne verdiği destekten şikâyetini ve “Dünya Beşten Büyüktür” doktrinini 2013’ten beri olduğu gibi, yine tekrar ettiğini not etmekten ziyade, bu doktrinin Güvenlik Konseyi’nin daimî üyeleri olan beş ülkenin veto hakkı sebebiyle “milletlerin birleşmesi” konseptini yok ettiklerini, en azından etkisizleştirdiğini ayrıntılı olarak anlatsalardı.

Haberin Devamı

Anlatsalardı acaba faydası olur muydu? Geçen yıldan bu yana, Biden’ın “zihnî keskinliğine” inanan ABD’li sayısının yüzde 11 azalarak, yüzde 57’ye çıkmasının ima ettiği gerçek bir yana, Biden’ın Beyaz Saray’a, dışişleri ve savunma bakanlıklarına topladığı ekibin, değil Türkiye’den, dünyanın hiçbir ülkesinden gelecek fikir, uyarı ve söylemi dikkate alacak bir zihnî açıklığa sahip olmadığı, ayinesinden bellidir. Biden’ın ve bu ekibin iki takıntısı vardır: Pasifik Okyanusu’nda Avustralya, Hindistan ve Japonya’yı yanına alarak oluşturduğu, Dörtlü Güvenlik Diyaloğu (QUAD) adıyla, Bush’un başkan yardımcısı Dick Cheney’den beri süren girişim sonunda, NATO gibi bir ittifak (pakt) konseptine dönüştürmek ve Başkan Wilson’ın Orta Doğu haritasını değiştirerek orada bir Kürdistan kurmak ideali.

Birincisi, Avustralya’yı nükleer askeri güç haline getirmeyi öngören AUKUS ittifakı ve bu adımı bir örgüte çevirmek üzere QUAD liderlerinin geçen cuma günü Beyaz Saray’da ilk yüz yüze toplantıları ile yeni bir aşamaya geldi. İkincisi, Erdoğan’ın konuşmasının mürekkebi kurumadan ABD’nin Suriye’de PKK’nın uzantısı YPG/PYD/SDG’yi, DAEŞ’e karşı savaştıkları kılıfı altında silahlandırmaya yeni bir hız kazandı. ABD, PKK tarafından ele geçirildiğini adı gibi bildiği bu örgütlere, başlarda bazı Arap aşiretlerini de katılmaya zorluyordu. Ancak geçen ay bu aşiretler, SDG’nin 18 yaşından küçük çocukları zorla silah altına aldığını açıklayarak bu oluşumla hiçbir ilgileri kalmadığını açıkladılar. Ortada, Türkiye tarafından yerle bir edildiğinden bu yana bir DAEŞ tehdidi de bulunmadığına göre, SDG ile Rojava adı altında Afrin, Cezire, Fırat, Rakka, Tabka, Menbic ve Deyr Zor kent ve kasabalarını içine alan bir bölgeye tanınan özerkliğin anlamı nedir? 2012’den bu yana, bu özerklik adeta Suriye’deki Beşar Esad rejimi ve onun uluslararası tek müttefiki Rusya tarafından da adeta resmen tanınmaktadır. O kadar ki, bu özerk oluşum Suriye petrollerinin yüzde 35’inin çıkartıldığı kuyuları elinde tutmakta ve bine yakın ABD askeri de bu gaspa bekçilik yapmaktadır. Bütün bunların gösterdiği gerçek, Biden’ın, Bush ve Neocon ekibinden devraldığı ikinci takıntısının, yani Suriye’yi bölme projesinin hâlâ yürürlükte olduğudur. Trump da işe bu inançla başlamıştı. Ancak Erdoğan ile art arda görüşmelerinde, Suriye ve Irak’taki askerlerini tamamen çekme noktasına kadar gelmişti. ABD dışişleri, savunma ve Beyaz Saray kliklerinin Erdoğan’ı Biden ile görüştürmemekte direnmelerinin asıl sebebi, Suriye’yi bölme planının tutarsızlığını ve ABD çıkarlarına aykırı olduğunu Erdoğan’ın ortaya koyması tehlikesidir.

Haberin Devamı

Erdoğan, ABD ile ilişkileri değerlendirirken, Suriye’de terörizme verilen desteği en başta zikretti ve bunun Türk-Amerikan ilişkilerini zehirlediğini belirtti. Bu zehrin çıktığı sözde özerk bölgeler, ABD ile olduğu kadar Türkiye’nin Rusya ile ilişkilerinde de önemli bir meseledir. Erdoğan iki gün sonra Soçi’de Rusya Cumhurbaşkanı Vladimir Putin ile epeydir yapmadığı kapsamlı görüşmeyi yapacak. Putin, bakalım kendisi seyrederken Suriye’nin adım adım bölünmesine ne diyecek?