Harun Uysal

Harun Uysal

harun.uysal@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Yerküre fosil yakıtlardan çok çekti. Ülkeler gelişmeleri uğruna, insanlığı bir tarafa bırakıp dünyamızı kirlettiler. Yaşanacak başka dünya olmadığını idrak edince de göstermelik protokoller ve iklim konferansları düzenlemeye başladılar. Konferanslarda da fatura hala küresel ısınmada hiçbir günahı olmayan gelişmemiş ya da az gelişmiş ülkelere kesilmek isteniyor. Ne ABD ne de Çin anlaşmaya yanaşmak istemiyor.
Nitekim bilimsel veriler yerküremizin sera gazı salınımının olağanüstü artması nedeniyle ısındığını ve iklim kuşaklarının 150 ile 500 km. kuzeye doğru kayma eğiliminde olduğunu, su kaynakları hızla azaldığını ve kirlendiğini gösteriyor.
Bunlara karşın özellikle AB ülkelerinde gelecek için bazı umut verici önlemler alınıyor. Örneğin Almanya, Fransa gibi ülkeler nükleerden vazgeçip, yenilenebilir enerjiye geçeceklerini açıklıyorlar. Bizde de benzer şeyler olmuyor değil. Örneğin Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu (EPDK), piyasaya akaryakıt olarak arz edilen benzin türlerine, 1 Ocak 2013 tarihinden itibaren yüzde 2, 1 Ocak 2014 tarihi itibariyle de en az yüzde 3 oranında yerli tarım ürünlerinden üretilmiş etanol ilave edilmesini kararlaştırıyor.
Biyoyakıtlar, yenilenebilir enerji kaynağı niteliğiyle, bu alanda kullanılabilecek umut verici bir araç niteliğinde. Bu bağlamda, üreticinin ürününe enerji için talep olacak. Bu yapılırken de çevre dolayısıyla da dünya zarar görmeyecek.
Ancak...
En başta, biyoyakıt hammaddesinin üretiminde yetersizlikler yaşanabilecek. Şayet biyoyakıt sanayinin gelişimi ithalata dayalı olursa, Türkiye tarımı bundan olumsuz etkilenecek. Bu duruma düşmemek için, öncelikle sağlıklı bir üretim planlamasının gerçekleştirilmesi, ikincil olarak da sulanabilir alan miktarının yatırımlar yoluyla artırılması gerekiyor.
Ayrıca, biyoyakıt hammaddesi üretimi için daha fazla miktarlarda arazi tahsisi, temel gıda ürünleri üretimimizin arzını kısıtlayacaktır. Eh bu da doğal olarak ürün fiyatlarını yükseltecektir.
Türkiye’de 2 milyon hektar tarım alanı kullanılmamakta, 3.5 milyon hektar alan da tahıl-nadas ikilemesinde her iki yılda bir boş bırakılmaktadır Bu açıdan bakıldığında, dikkatli bir planlama ve uygulama ile ülkemiz için sorun oluşmayabilir gibi görünmektedir Ancak plansız üretim ilk olarak yoksulların cebini vuracaktır. 2007 yılında dünyada kuraklık yaşandığında gıda krizi, yoksul ülkelerin yoksul ailelerini vurduğu gibi. Mısır gibi ülkelerde halk o zaman da isyan etmişti. 2007 krizinin bir nedeni de üretilen tarım ürünlerinin bir kısmının biyodizel üretiminde kullanılmasıydı.
Unutmayalım bir depo biyobenzin demek bir insanın bir yıllık gıda gereksinimi demektir