Biri oyuncu diğeri de yorumcu iki ‘ünlü’ arkadaşım aynı günlerde aynı konudan şikayetçiydi: “Neden insanlar bize taş, duvar, duygusuz, incinmez, hissiz vs. muamelesi yapıyor? Bizim bir başka gezegenden geldiğimizi ya da ‘şöhret’in eş anlamının ‘insan değil’ olduğunu filan mı düşünüyorlar?”

Gittikleri restoranda, tatilde, mağazada vs. yanlarından geçerken ya da tam yüzlerine bakarak sanki orada onlar hiç yokmuşçasına kendileri hakkında konuşulanları anlattılar.

Sosyal medyaya yapılan yorumlar da cabası… Son derece kabaca yapılmış fiziksel ve ruhsal eleştiriler bir yana, ne yaparlarsa yapsalar birileri, onları yere göğe koyamazken başka birilerinin de yerin dibine sokması her ikisini de hayrete düşürmüş.

Haberin Devamı

Birileri aşırı bir hayranlık duyarken başka birileri aşırı nefret besliyor. İkisi de çok saçma…

Çünkü ‘hayranlık’ dediğin şey, ‘beğeni’nin çok ötesinde, büyük bir takdirin dışa vurumudur ki birine hayran olmak için sadece oyunculuğunu ya da şarkısını sevmen yeterli değildir. Nefretse, ancak canını çok yakan birine hissedebileceğin yakıcı bir duygu…

Özetle, ikisi de gerçek değil.

İncitme kapasitesi artıyor

Çok sevdiğim yazar Alain De Botton son kitabı ‘Haberler’de bu durumu son derece çarpıcı örneklemelerle anlatmış. Hani eğer siz de ‘ünlü’ isimlerin ruhu, duygusu olmayan bir varlık türü olduğuna inanıyorsanız ve onlara her türlü cümleyi kurabilme, en acımasız şekilde eleştirebilme, özellikle de sosyal medya üzerinden hesap sorup, gaddarca yorum yapabilme hakkınız olduğunuzu düşünüyorsanız, Botton’ın şu cümlelerine kulak verin:

“Bir ünlü, kendisini eleştirenlerin sadece sınır tanımayan takıntılı bir nefretle hareket ettiklerini ve böyle karalayıcı çıkarımlara varmalarının nedeninin, sabit fikirlilikleri olduğunu düşünebilir. Oysa işin aslı, aleyhtarlarının genellikle düşük standartları kanıksamış, başkaları ne yaparsa onu yapmayı adet haline getirmiş, düşüncesiz, anlayışsız insanlar olmalıdır. Böyle gaddarca yorumlarda bulunmalarının başlıca nedeni, kabalık ettikleri insanın onları dinliyor olabileceğine ve son derece hassas olabileceklerine hiç ihtimal vermemeleridir. Yükseklerden aşağı bırakılan bombaların tesiri gibi, insanın başkalarını incitme kapasitesi onlardan uzaklaştıkça yani kurbanların gözlerinin içine bakma zorunluluğu olmadığı zaman, katlanarak artar.”

Haberin Devamı

Öfkeden kuduruyoruz

“Başkalarının başarısız olmasına ihtiyaç duymamızın ve attıkları yanlış adımlar hakkında dedikodu yapmaktan zevk almamızın nedeni aslında son derece hazindir. Çünkü yeterince ilgi görmediğimiz için biz de öfkeden kudururuz ve dolayısıyla bizi bu hakkımızdan mahrum eder gibi görünen kişileri (yani ünlüleri) cezalandırarak teselli bulmaya çalışırız. Hayal kırıklığıyla son bulmuş emellerimiz bizi, başkalarının da başarısızlığa uğramasına ihtiyaç duyan başarısız insanlara dönüştürür.”

Bir de şahane tespit Botton’dan:

“Üyelerinin çok büyük kısmının muntazaman hor görüldüğü bir toplumda hem şiddetli şöhret arzuları ortaya çıkacak hem de şöhreti elde etmiş kişilere yönelik iğneleyici, kindar ve şizofrence saldırılar patlak verecektir.”

Haberin Devamı

Şimdi o ‘ünlü’ kişi hakkında atıp tutmadan veya ona kin kusmadan önce derin bir nefes alın ve bir kez daha düşünün… Asıl derdinizin onunla değil de kendinizle olduğunu anladınız değil mi?