Yazarlar Körükörüne Avrupa - 2

Körükörüne Avrupa - 2

18.12.1997 - 00:00 | Son Güncellenme:

Körükörüne Avrupa - 2

Körükörüne Avrupa - 2

Ali SİRMEN

TANZİMAT dönemi, Türkiye'nin Batılılaşma, çağdaş uygarlıkla bütünleşme dönemi olarak tanımlanır.
Gerçekten de bu dönemde, devlet yönetiminden mimariye, sanata, edebiyata, ticaret ilişkilerine, yasal düzenlemelere ve bir zümrenin günlük yaşamına kadar birçok alanda önemli yenilikler yapılmış, eğitimde çok önemli aşamalar kaydedilmiştir.
Tanzimat döneminde amaç Batılı yani Avrupalı gibi yaşamak olmuş, Avrupa yaşam biçimi çağdaş uygarlığın göstergesi olarak kabul edilmiştir.
O zamanın koşulları göz önünde bulundurulduğunda, bu düşünce tarzının çok da şaşırtıcı olmadığını kabul etmek gerekir.
Cemal Süreyya'nın da belirttiği gibi, o zamanlar Batı yani Avrupa Osmanlı'ya çağdaş uygarlığın tek mümkünü olarak görülmekteydi.
Tanzimat ile birlikte ilk örneğini Mustafa Reşit Paşa'nın en ünlülerini de Ali ve Fuat paşaların oluşturduğu yeni bir devlet adamı tipi çıkmıştır ortaya.
İlk defa olarak, ırk ve millet ayırımını ortadan kaldıran, kişilerin can ve mal güvenliğine saygıyı dile getiren Tanzimat Fermanı, hiç kuşkusuz insan hakları açısından tarih içinde ileri bir adım oluşturur.
Tanzimat reformları, olması gereken, hatta gecikmiş girişimlerdi.
Ama Osmanlı'nın çağdaş uygarlığı yakalamak için başlattığı süreç aynı zamanda yarı sömürgeleşmesi dönemi de olmuştur.
Her şeyden önce, Tanzimat Fermanı'nda ileri sürülen hususların uygulanması Avrupa'nın denetimine bırakılıyordu.
Avrupalılar ise, özellikle "azınlıkları" bahane ederek Osmanlı'nın iç işlerine sürekli müdahale ediyorlardı. (Lüksemburg bildirisinin azınlıklar ile ilgili maddesini bir türlü kavrayamayan, bir kısım aklıevvelere aidiyeti cihetiyle ithaf olunur)
Avrupa, sürekli olarak, kendi kurumlarını ve yaşam biçimini üst yönetici kadroya kabul ettirirken, ondan ödünler koparmaktaydı.
Tanzimat ilkelerinin bir tekrarı olan 1856 Islahat Fermanı'nın hemen ardından Avrupalılara Osmanlı toprakları üzerinde mülk edinme hakkı da tanınıyordu.
Tanzimat ileri gelenleri, bir kısım reformları zorunlu olduğuna inandıklarından çok, Avrupalılar istiyor diye yapan, hem tutucu hem de reformist olmak gibi bir çelişkinin pençesinde kıvranan kişilerdir.
"Ne versek doymuyorlar, ne yapsak memnun olmuyorlar, ama her şeyin daha kötüye gitmemesi için bu isteklerini kabul etmek zorunda kalıyoruz" sözleri Tanzimat'ın ileri gelen kişisi Ali Paşa'ya aittir.
Tanzimat körükürüne Avrupalılık dönemiydi ve üretken bir burjuvazi yerine, asalak bir tüketici zümre yarattı. Halktan kopuk olan ve Avrupa hayranlığı içinde yüzen bu zümre, ilerde birçok yeniliğin halk katında itibar görmemesinden birinci derecede sorumlu olmuştur.
1856 Paris Konferansı ile Osmanlı'nın toprak bütünlüğü Avrupa devletlerinin güvencesi altına konmuş olmakla birlikte, Avrupa'nın büyükleri Osmanlı'yı sürekli kemirip bitirmişlerdir.
Osmanlı'nın varlığını korumak ve yaranmak için giriştiği reformlar, istediği sonuçları doğurmamıştır.
Tanzimat ile gelen Batılı yaşam biçimine özenmek, Osmanlı'yı tüketime yönelik israfa itmiş, ilk kez 1854'te başlayan borçlanma (ki Prof Refii Şükrü Suvla'ya göre alınan kredinin ancak 1/5 üretime gitmiştir) Osmanlı'yı yirmi yılda iflasın eşiğine getirmiş, ünlü Muharrem Kararnamesi ile 1881'de devletin belli başlı gelir kaynaklarına Avrupalı aracıların el koyması demek olan Düyun - ı Ummumiye İdaresi yürürlüğe konmuştur.
Körükürüne Avrupalılık demek olan Tanzimat, bir yandan önemli reformları gerçekleştirmiş, ama öte yandan da yarı sömürgeleşmeye de neden olmuştur.
Şu sıralarda hepimizin bu dönemi daha iyi ve yakından incelememizde yarar var.



Yazara Email A.Sirmen@milliyet.com.tr