Yazarlar "Meclis'in kapısına dayanalım..."

"Meclis'in kapısına dayanalım..."

26.10.1997 - 00:00 | Son Güncellenme:

"Meclis'in kapısına dayanalım..."

Meclisin kapısına dayanalım...

Nilgün CERRAHOĞLU

"Artık insan yetişemiyor. Manisa davası, Göktepe davası, Yağmurdereli olayı. Sokak sokak dolaşacağımıza artık hep beraber toplanıp, Meclis'in kapısına dayanalım..."

Müjde Ar'la iki yıl içinde yaptığımız ikinci söyleşi bu. İlki "ayrılık" üzerineydi. Atilla Özdemiroğlu'ndan yeni ayrılmıştı Ar. Bu söyleşi ise aşk, sevgi, yıllar ve olgunluk üzerine.
Yılların, insanın yalnız yüz hatlarını değil, "iç dünyası ve duygularını da yumuşattığını" düşünüyor Müjde Ar. "Estetiğe" bunun için prim vermiyor. Aynadaki olgun yüzüne bakmaktan korkmuyor. 40'ından sonraki mutluluk sırrını en kestirme yol "bisturide" değil, meşakkatli bir iç yolculukta arıyor o çünkü.
Dört yıldır devam ettiği psikanaliz seanslarını bu büyük iç serüvende vazgeçilmez buluyor. Yaşamın acemiliklerini böylece ilk kez üzerinden attığını düşünüyor Müjde Ar. Ve kendisini aynen gördüğü, göründüğü gibi hissediyor, seviyor; hissetği gibi görüyor. Gözlerindeki pırıltıyı da, bir süredir üzerinde konuşulan ve ilgiyle izlenen Ercan karakaş'la yaşadığı "aşk hikayesi" tamamlıyor...

- Eşber Yağmurdereli için Kanal D'nin önündeki gösteride yoktunuz...
- Haberim olmadı. Olsaydı mutlaka orada olurdum. Ama artık insan yetişemiyor. Manisa davası, Göktepe davası, Yağmurdereli olayı... Artık böyle sokak sokak dolaşacağımıza, hep beraber gidip Meclis'in kapısına dayanalım. Bu yasa çıksın.
- Düşünce önündeki engelleri kaldıran yasal düzenlemeleri kastediyorsunuz...
- Artık düzenleme falan yapmasınlar. Bu konu gündemden çıksın. Kanun koyucular bizde, birazcık alanı nefes alacak kadar gevşettiklerinde yeni yasaklar getiriyorlar. Yasağın birini kaldırıp, diğerini koyuyorlar. Bir şey düzenlemesinler. Herkes istediğini düşünsün, yazsın. Biz, kendimizi düzenleriz.

- Ercan Karakaş'la siyaset konuşur musunuz?
- Tabii. Her gün telefonda karşılıklı günün rezaletlerinin özetini yapıyoruz.
- Siyasetçi - sanatçı aşkı niye özel ilgi çekiyor?
- Sanatın içinde de politika var. İkisi birbirinden kopuk değil. Ve bir politikacıya ilgi duyduğunuz an, siyasi kimliğiniz de deşifre oluyor. Bizde halbuki sanat dünyasında çok kişi kimliğini gizler. Tuhaf politikalar vardır: "Canım biz halkın malıyız" falan diye. O anlamda bir kimliğin altını çizdiği için de ilgi çekiyor.
- Siyasete girmek ister misiniz?
- Sistem değişirse evet. Bugünkü Meclis'e asla.
- İstanbul - Ankara hattında yaşamak zor değil mi?
- İstanbul - Ankara artık 4 saat. Ercan, İstanbul'da olduğu zaman bile havaalanından buraya 2.5 saatte geliyor. Ankara'da oturmasıyla Yeşilköy'de oturması arasında çok fark yok. Haftanın iki - üç günü görüşüyoruz. Yurt dışına birlikte gidiyoruz. İkimizin tek başına yapacak çok şeyi var. O da çok okuyor. Haftanın yarısını ayrı geçirmek daha verimli oluyor.
- İki ayrı kent dezavantaj değil mi?
- Bilakis avantaj. Birbirimizi özlemek ve birbirimizin ayağına takılmamak gibi avantajları var. Gerçi bu yaz bir ay ABD'de bir araydaydık. Böyle bir gün gibi geçti. Ama tek bir şehirde yaşamaya zaten hayat elvermeyecek galiba. Standart aile gibi yaşamak gibi bir hedefimiz yok.
- Kendinizi yeniden evli bir kadın olarak düşünebilir misiniz? Evlilik konuşmadık diyorsunuz gerçi...
- Evlilikten uzaklaşalı 21 yıl oldu. Gerçekten konuşmadık. Mahkemenin sonuçlanması sürpriz oldu. Otomatik boşanmaya daha bir yıl vardı. En azından daha bir yıl planda böyle bir şey yoktu.
- İlk röportajımızda "Entellere zaafım var" demiştiniz. Karakaş entellektüel mi?
- Benim entel tarifinden anladığım şu: Kendini geliştirmek ve birikim sahibi olmak. Hayata ilgi duymak. Sürekli sorgulamak. Benim için entel bu. Ercan Karakaş bu anlamda benim tanıdığım birkaç entelden biri.
- Onda başka ne buldunuz?
- Bir kere çizgi dışı. Bozulmamış. Temiz kalmış. Etraftaki ahlak çöküntüsüne karşı, böyle bir adaya sığınmış insanlar var. Allah'tan böyle insanlar var. Küçük bir azınlık belki, ama Türkiye ayakta durabiliyorsa, o adada kalanlar sayesinde ayakta duruyor.
- Özdemiroğlu'ndan ayrıldığınız dönemde, "Bundan sonraki ilişkim mezara kadar" diyordunuz.
- Küçük, günlük ilişkiler dışındaki herkesin hayatında olabilir bunlar, ben her kadının her ilişkiye hep mezara kadar sürecekmiş gibi baktığına inanıyorum.

- Yani kadınlar, aşık olduğu erkek karşısında 17 yaşında bir kız çocuğuna dönüyor. Siz şimdi kendinizi 17 yaşında mı hissediyorsunuz?
- 17 değil de, kendimi aşağı yukarı üç yıldır 30 yaşında hissediyorum. İçimdeki bu duygu bana bir yenilenme ve gençleşme veriyor.
- Film sanatçısı Müjde Ar için yaş ne anlama geliyor? Roller azalmıyor mu? Meryl Streep ve Glenn Close gibi Hollywood yıldızları bile bundan yakınıyor.
- Burası Hollyood değil. Burada zaten artık sinema yok. Yılda onlarca film yapılsa ve kimse gelip sana bir şey teklif etmese bu üzücü bir durum olabilir ama zaten az film yapılıyor. Bu bence kendimi iyi hissetmem için bir sebep. Tabii oyuncunun bir yaşı var. Her sabah aynaya bakıp, acaba yüzümde bir buruşuk mu oluştu diye bir genç kalma yarışı vermek yerine, artık şunu düşünmeye başladım: Bu işi ölünceye dek yapmak istiyorsam, virajı nasıl alırım? Örneğin "Ağır Roman"daki Tina. Tina da bir karakter sonunda. Mahallenin kart orospusu. Görmüş, geçirmiş, feleğin çemberinden geçmiş ve Salih'in temizliğine göz dikmiş.

- Ağır Roman, 14 Kasım'da mı gösterime giriyor?
- Evet. Mustafa Altıoklar montajı çok geciktirdi. Filmi de çok geciktirdi. Ritmi öyle. Biraz fazla tarakta bezi var. İş yaparken, bazı insanlar yalnız yaptıkları işi düşünüyorlar. Mustafa öyle bakmıyor. Bu benim anlayışımın dışında. Bizden önce başlayanlar montajlarını bitirdiler. Festivallere katıldılar. Nerdeyse vizyonlarını tamamlamak üzereler. Başından beri belalı bir film oldu.
- Neden?
- Filmin zor olduğunu biliyorduk. Bu sürpriz değil. Fakat Mustafa'dan başka filmin ağırlığını çekecek bir yönetmen çıkmadı filme. Yani Mustafa'nın hafif uçarı yaşamı projeye denk geldi. O da işin içine girdikten sonra güçlükleri anladı. Senaryoda zorlandık. Mesela, Kasımpaşa'nın arka sokaklarını anlatıyor film. Oralarda çalışmak çok zor. Sesli film çekiyorsun. Kadının biri sabaha karşı 05.00'de geliyor evine. Sonuna kadar o ara kimin kaseti çıktıysa çalıyor. Kapatır mısın diye rica ettiğiniz zaman da ana avrat küfrediyor. Sonuçta 5 haftada bitecek film, 10 haftada bitti.
- Başka?
- 800 bin dolar gibi bir parayla başladık. Yetmedi. Şu anda 1 milyon 200 bin dolar filmin bütçesi.
- Sonuçta tatmin oldunuz mu?
- Ben hiçbir işten tatmin olmam. Bu benim iddialı bir filmim falan da değil. Sadece başlamış olduğum için sonunu getirdim. Bir daha da böyle bir iş yapmam hayatta. Çok yoruldum. Ağır Roman döneminde yazdığım kitaba bile ara verdim. Terapiye devam ettim yalnızca. Dört yıldır psikoloğa gidiyorum.

- Bu insanın kendisiyle barışık olmasına mı yardım ediyor?
- Kendimi keşfetmeme iyi geldi. Terapiyi bırakırsam, hayat boyu kendimi "Ağır Roman" gibi belalara sokmaya devam edeceğim. Terapi işte "neden böyle zor bir işe kalkıştın?" sorusunun cevabını veriyor.
- Terapi öncesi ve sonrası Müjde Ar arasında ne fark var?
- Terapi beynimdeki bilgisayar programımı değiştirmemi sağladı. Başkalarından çok kendisi için yaşayan, kendini seven ve lüzumsuz şeyleri hayatından derhal çıkartan biri oldum.
- Ne gibi?
- Şu cep telefonunu hemen çıkartacağım hayatımdan mesela. Eskiden olsa 10 yıl düşünürdüm.
- Başka?
- Takıntılarımdan uzaklaştım, gerginliklerim azaldı. Yaşamdan, parasız kalmaktan, başarısızlıktan korkardım. Bunları önemsemiyorum artık. Mazoizmden vazgeçtim. Güvenim arttı. Bana artık iyi davranılmasından hoşlanıyorum.
- Daha talepkar bir kadın mı oldunuz?
- Tam tersi. Çok daha az şey talep ediyorum. Bundan önceki ilişkilerimde, o ne der; bu ne der endişem vardı mesela. Ercan'la ilişkimde ilk kez alemi de umursamadım. Başlangıçta henüz boşanmamıştı ama tüm duygularımı ve heyecanımı olduğu gibi bıraktım ve yaşadım.
- Ve çocuk meselesi var. Üç çocuk evlat edinmek istediğiniz doğru mu?
- O uydurma bir haber. Daha genç olsam düşünürdüm. Yeğenim Söz'ün evlat edinilmesiyle ilgili haber de yanlış çıktı. Bu sadece bir formalite. Söz'ün ileriki yaşamına ait maddi yükümlülüğünü ve velayetini üstleniyorum hepsi bu. Zaten annesiyle oturuyor. Gerçi arada bir annesine teyze, bana anne diyor. Ama çocuklar hain. Kızınca da, "Sen, benim annem değilsin" diyor.
- Ya para? Zengin olduğunuz söyleniyor...
- Para bir özgürlük. Size o adadan dışarı çıkmamak ve taviz vermemek özgürlüğü veriyor. İstemediğim şeyleri yapmamak için bir garanti para. Mesela TV'lerde gördüğünüz o kötü programları yapmamak gibi.
- Talk - show mu? Teklif alıyor musunuz?
- Sabahtan akşama kadar. Ve o kadar çok paralar veriyorlar ki, insan bir tereddüt geçiriyor. Ama her anlamda arsızlığı ret edecek kadar maddi imkanım var. Paranın verdiği özgürlükle bunu kastediyorum. Zaman zaman da farklı bir şey yapabilir miyim diye düşünmüyor değilim. Örneğin bir gazeteci arkadaşla birlikte bir projemiz var. Rayting değil de, kalite programı olarak.
- '70'li yılların Bihter'i, '80'lerin özgür kadın simgesinden sonra '90'larda kendini yeniden tanımlayan bir Müjde Ar var. Sonuçtan memnun musunuz?
- Uzun ve zorlu bir yolculuk oldu. Her şeye yeniden başlasam, kendimi daha az yorarak yaşardım. Gençken param olsaydı, bazı şeyleri farklı yapardım. Gazinolarda şarkı söylemezdim mesela. O fuardan bu fuara bir 10 - 12 yıllık gazino yaşamı var ki, o beni çok üzen bir dönemdi. Çok enerjimi verdim. O ilişkiler, o dünya...
- "Keşke" dediğiniz başka şey var mı?
- Evet, annemle ilişkim daha iyi olabilirdi. Onunla hep kavga ettik. Aysel'i şimdi kocaman bir çocuk olarak görüyorum. Bunu daha önce görebilseydim, annemle ilişkimden çok keyif alabilirdim. O keyfi yaşayamadım. Hayata karşı içimde keşke beni daha önce uyarsaydın diye kalan tek ukde bu.

"Türkiye'deki ahlak çöküntüsüne karşı böyle bir adaya sığınmış insanlar var. Küçük bir azınlığın adası o. Ercan'la ben o adada buluştuk..."