Mehmet Tez

Mehmet Tez

mehmet.tez@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Cennet vatan dünyanın en “punk” yerlerinden biri. Ve ben geçen gün fark ettim ki bu haline bayılıyorum

Canım punk dediysek kötü anlamda demedik. Hemen sözlüğe bakıp sövmeye başlamayın. Acayip, anlaşılmaz, uçuk anlamında...
Nasıl mı? Bakın şu diyalogu okuyun bir...
- Ülkenizde en çok dinlenen müzik türü hangisi?
Arabesk, halk müziği, Türk sanat müziği...
- En çok kim satıyor?
Tarkan, Serdar Ortaç...
- E niye ki?
Basbayağı. Türkçe pop dinleyenin parası var, alıyor. Diğerleri televizyondan, radyodan... Ya da parası çıkışmıyor, “bilgisayardan”...
- Yani daha az dinlenen albümler daha mı çok satıyor?
Evet.
- Peki burası nasıl bir ülke sizce genel olarak?
Muhafazakar.
- İslami müzik satışları ne kadar? Bu tarz kaç grup var?
Yok. Pardon Sagopa Kajmer var şimdi... Cübbeli, Eurovision’a önerdi hatta...
- Cüppeli?
Cüppeli dediğimiz yani, jet-ski seven bir dini cemaat lideri. Bir de Fatih Altaylı’yı seviyor.
- Efendim?
Geçelim.
- En ünlü sanatçılar?
Bülent Ersoy var, efendime söyleyeyim...
- Bülent Ersoy bir transseksüel değil mi?
Evet.
- Hani muhafazakardınız?
Muhafazakar transseksüel... Bilmiyorum...
- Peki en ünlü, en çok satan 5 pop yıldızınız hangileri?
Tarkan, Serdar Ortaç, Kenan Doğulu, Ajda Pekkan, Sezen Ak...
- Ama bir dakika bunlar eski isimler. Ben yıllar önce geldiğimde de bu isimler vardı. Yenileri yok mu?
Bunlar var...
* * *
Fransız Le Monde gazetesinden Patrick Labesse, Liberation’dan Bouziane Daoudi. Onlarla birlikte gelen Fas’taki Timitar Festivali sanat direktörü Brahim El Mazned de sohbete katıldı. Türkiye’ye gelmelerinin nedeni, öncelikle buradaki müzik sahnesi hakkında bilgi toplamak. Belli ki buradan yükselen bazı sesler var ve insanların ilgisini çekiyor. Hareketli dinamik bir yer, bir nevi kültürel bir cangıl. İkinci amaçları ise 2010 Kültür Başkenti İstanbul’u önceden bir yoklamak, şehirde neler olup bittiğine bakmak.
Elbette kelimesi kelimesine değil ama bana sordukları sorular ve aldıkları yanıtlardan bazıları böyleydi.
Alternatif müzikler, yarısından fazlası şehirlerde yaşayan halkımızın usul usul oluşturmaya başladığı rengarenk şehir kültürü (Mavi’nin yeni seri reklamlarını belki bu yüzden çok seviyorum), her telden çalmak ve tercihlerinden dolayı kimseye hesap vermemek, kimseden özür dilemek durumunda kalmamak gibi konularda da uzun uzun konuştuk.
Ama ne söylersem söyleyeyim burayı anlatmaya yetmez. Eksik kalır illa ki...
Ben bu röportajda şunu anladım: Cennet vatan dünyanın en “punk” yerlerinden biri. Ve yabancı birinin burayı anlamak için sorduğu sorulara aldığı yanıtlar sadece yeni sorular doğurmaya yarıyor. Bize normal gelen her şey, Batılı gözünde “punk”. Ve ben bu bahsettiğim “punk”ı seviyorum. Ne varsa o “punk”ta var... Anlatılmaz yaşanır...


Röportajdan notlar
- Tarkan, İbrahim Tatlıses ve Sezen Aksu en çok tanınan isimler. Ama İbrahim Tatlıses dendi mi akan sular duruyor. “İbrahim” dediler başka birşey demediler. Yalnız çok pahalıymış Türk sanatçılar. Böyle bir imajları var dünyada. O yüzden pek bir yere davet edilemiyorlarmış...
-Fransızcayı iyice unutmuşum ama bu halimle bile bir Mekteb-i Sultani’liden
daha iyi konuşabiliyorum. O kadar da değil...
-Fantezi müziğin ne olduğunu anlatamadım.
-“Taverna muhabbeti hâlâ var mı?” diye sordular. Dedim “modası geçti”. Ama kalbimizde yaşıyor. Le Monde muhabiri tavernacı çıktı. Alın size manşet...
-Sezen Aksu konserini izlemişler Paris’te. Patrick “Çok kötüydü” dedi. “Vallahi burada
bayılan çok” dedim. Nedenini anlatamadım...


İşte gerçek medya maymunu
Dün vizyona giren “Kanal-İ-zasyon” filminde yer alan fikir, “The Barefoot Executive” filmindekiyle aynı. Kurt Russell’ın oynadığı ilk filmlerden biri olan bu 1971 tarihli yapımda bir maymun var ve neyi ilgiyle izlese o reyting rekorları kırıyor. Tam medya maymunu yani. “Kanal-İ-Zasyon”da ise Okan Bayülgen’in canlandırdığı sade vatandaşın ilgiyle izlediği yapımların reyting rekorları kırdığı ortaya çıkıyor. Arak demeyeceğim. Herhalde yönetmen ve oyuncular orijinal fikrin bu filmde kullanıldığını biliyordur.


U2 neden daha önce gelmedi?

2010 Avrupa punk başkenti İstanbul
Efendim basın toplantısına gittik, günümüz dünya müziğinin “meşru konser tekeli” Live Nation yetkilisinden, Pozitif ve İKSV’nin yetkililerine herkesi dinledik. Sorularımızı sorduk. “U2 neden daha önce Türkiye gelmedi?” Sorunun yanıtı verildi ama ben size anladığımı söyleyeyim. Olay tamaaaamen duygusal. Endişe etmeye gerek yok. Yani Bono bize yamuk yapmamış. Sadece paragözmüş. (Oh neyse...)
Basın toplantısında kafama takılan bir diğer nokta da şu: Sorulan soru üzerine Live Nation yöneticisi Tim Dawdall dedi ki “Ben Bono’ya İstanbul’da çalacağını haber veren kişi değilim. O yüzden o anki tepkisini bilmiyorum. Ama şunu diyebilirim biz genel olarak çok heyecanlıyız” vesaire vesaire...
Yani hadise şu; adamın haberi bile yok, pek umrunda da değil. “İstanbul harika bir yer, Türkiye şöyle, açılım böyle” falan bunların hepsi hikaye. Bu bir iş; business... Zaten U2 da artık sadece grup değil, çokuluslu bir şirket. Şartlar oluştu mu? Evet. Yöneticiler ayarlıyor, U2 gidip çalıyor. Konsere gidelim, coşalım ayrı. Ama işin aslını da bilelim. Bu arada 50-375 TL arası bilet fiyatları (saha içi 100) böyle bir konser için uygun. 2 Kasım’da satış başlıyor. Takip edin pişman olmayın.