Mehmet Tez

Mehmet Tez

mehmet.tez@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Avrupa turnesine hazırlanan Depeche Mode’un üyelerinden Martin Gore ve Andy Fletcher’la karşılıklı oturduk, merak ettiklerimizi sorduk

“80’lerin geri dönüşü 80’lerden uzun sürdü”

Depeche Mode tamamlanan ancak ismi henüz belli olmayan yeni albümlerinin Avrupa turnesi kapsamında 17 Mayıs’ta İstanbul’da bir konser verecek.

Hemen söyleyeyim. Artık hafif yaşlarını göstermeye başlamış Depeche Mode
üyeleri. Daha olgun, dingin ama hâlâ cool
ve esprililer. Kendini kanıtlamış, milyonlarca albüm satmış, hâlâ dünya turnesine çıkabilen
ve 80’lerden bu yana bir arada olan az sayıdaki dev gruba özgü bir alçak gönüllülük içindeler. Görmüş geçirmiş olmanın getirdiği bir tür bilgelik diyelim.
“Artık şatafatlı hayatı, partileri bıraktık, rock yıldızı gibi değil sakin bir hayat yaşıyoruz” mesajını veriyorlar. Depeche Mode geçen hafta Paris’te bir basın toplantısı düzenledi ve onlarca ülkeden gazetecilerle yeni turne programını paylaştı. 7 Mayıs’ta Tel Aviv’den başlıyor, Avrupa’da 25 ülke geziyor, 35 konser veriyorlar.
17 Mayıs’ta Küçükçiftlik Park’ta bir kez daha bizimle birlikte olacak ve henüz adı sanı ve çıkış tarihi belli olmayan, ancak turneden önce piyasada olacağı söylenen yeni albümlerinden şarkılar çalacaklar. Basın toplantısında stüdyo sürecine dair (şu anda Youtube’da da bulunan) bir film izledik ve bir şarkıyı dinledik. Depeche Mode usulü bir tür arena rock şarkısı diyebilirim. Ama değişik efektler, yerden tavana uzanan eski tip analog synthesizer’lar kullanılıyor. 80’lerin dijital alameti farikası Depeche Mode, 2012’de 70’lerin synthesizer’larıyla bir yeni albüm yapmış yani. İlginç ve merak uyandırıcı benim açımdan. Depeche Mode üyelerinden grubun müzikal ve teknik beyni Martin Gore ve felsefi gurusu Andy Fletcher ile Paris’teki Four Seasons Oteli’nin bir odasında buluştuk. İçeride bulunan bir grup gazeteciyle
grup arasında dönen muhabbetten ortaya karışık
şöyle bir şey derledim.

Haberin Devamı

Yeni bir şarkıya başladığınız zaman önceki şarkılara benzemeyen, onları çağrıştırmayan
bir şey yapmayı nasıl başarıyorsunuz?


Martin Gore: Eee bazen başaramıyoruz (Dev kahkaha patladı). İşin aslı zaman geçtikçe yeni bir şey yapmak daha zor oluyor. Yeni şarkıyı dinlediyseniz muhakkak orada da eskiden yaptıklarımıza benzer bir şeyler bulabilirsiniz. Umduğumuz şey çok tekrara girmemek aksi takdirde onun adı pastiş olur artık.

Haberin Devamı

Bu albümü kaydederken sanatsal açıdan iddianız neydi?

Martin G.:
Öncelikle mutlu olacağımız bir şey yapmak için yola çıktık. Her projede denediğimiz yeni bir şey oluyor. Daha önce modular synthesizer dünyasına çok fazla dalmamıştık. (Bir teknik açıklama: 70’lerde kullanılan eski tip analog shynthesizer’lardan söz ediliyor. Bu cihazlar sesleri çok özel bir biçimde dönüştürerek o zamana kadar hiç duyulmamış efektler yaratmıştı. En ünlüleri Robert Moog’un geliştirdiği “moog” olarak bilinir.) Bu defa onları kullanmak istedik. Filmde gördüğünüz üzeri düğmelerle dolu dev analog synthesizer’larla çalıştık. Albümdeki sound’un büyük kısmı bu aletlerle yaratıldı. Bu cihazlarla çalıştığınızda her şey biraz da doğaçlama gelişmek zorunda. Çünkü ses modüllerini birbirine bağladığınızda kayıt anında tek ve özel bir sound oluşturuyorsunuz. Ama aletlerin hafızaları olmadığından ayarlarınızı kaydedemiyorsunuz. Kabloları çıkardığınızda her şey uçuyor. Şarkının üzerinde ikinci bir kayıt ya da düzeltme yapmak mümkün değil, çünkü aynı sound’u yeniden elde etmeniz imkansız. Bu bizim için yeniydi.

Haberin Devamı

Küçük kulüplerde ya da pub’larda çaldığınız zamanları özlediğiniz oluyor mu?

Andy F.: O zaman çok başkaydı. Farklı farklı ülkelere gidip küçük yerlerde 100 kişiye çalıyorduk. Dinleyici çok gençti, biz çok gençtik. Çok heyecanlıydık.

Martin G.: Seyirci konusunda çok şanslı olduğumuzu düşünüyorum. Onlar nerede çaldığımızı önemsemiyorlar.

İlk hayranlarınız yaşlanıyor ve devamlı yenileri geliyor. Yeni şarkılar yaparken şimdiki kuşağın beğenilerini dikkate alıyor musunuz?

Martin G.: Biz her zaman hoşumuza giden müziği yaptık. Bugünün müziğine uymaya çalışsak eğer, nereden başlayacağımızı bilemiyorum gerçekten.

Andy F.: Sizce de bugün 80’lerin sound’unu kullanan birçok grup yok mu? Genç gruplar 80’lerdeki gibi görünmek ve duyulmak istiyor.

Martin G.: Geçenlerde birisi şöyle dedi: “80’lerin geri dönüşü 80’lerden uzun sürdü”.

Rolling Stone’un kurucusu Jann Wenner bir keresinde “Müzik eskiden dünyayı değiştirebilecek bir güçtü, şimdi daha ziyade eğlence” demişti. Siz de bir şeyleri değiştiren gruplardansınız. Ne düşünüyorsunuz?

Andy F.: Siyasi mesajlar vermiş pek çok büyük müzisyen olduğunu biliyoruz. Biz de müziğimizle milyonlarca insanın hayatını etkilemiş ve değiştirmiş olabiliriz. Ama farklı bir şekilde. Biz siyasi bir grup değiliz. Ben aslında müziğin siyasi anlamda çok şeyi değiştireceğini de düşünmüyorum.

Martin G.: Şöyle bir şey var. Tam olarak nasıl ve neden olduğunu bilemiyorum ama müziğimizi çok ciddiye alan bir kitle var. Bunu bir hayat tarzı olarak yaşıyorlar. Belki bir şekilde onların hayatında olumlu anlamda bir şeyleri değiştirmişizdir.

Turnede olmanın en güzel yanı nedir?

Andy F.: Konserler. Geri kalanı çok sıradan günlük işlerle geçiyor. Langırt oynamayı seviyoruz... Hep yoldasın, her gece başka bir yatakta uyuyorsun. Bunun gibi şeyler. Konserler olmasa bir anlamı yok. Eskiden olsa partiler olurdu ama şimdi pek parti yapmıyoruz (Martin burada anlamlı anlamlı güldü, benden not).

“30 yıl sonra dünya turu imkansız bir hayaldi”

Çok uzun zamandır birliktesiniz. Hedeflediğiniz her şeye ulaştığınızı söyleyebilir misiniz?

Andy Fletcher: Aslına bakarsanız biz kariyer anlamında hayal ettiğimiz her şeyi ilk bir-iki albümde başardık (Martin kahkahayı patlattı). Gerçekten o zamanlar yıllar sonra burada bu koltuklarda oturup sizinle konuşacağımızı beklemiyorduk. 30 yıl sonra hâlâ dünya turuna çıkmak bizim için imkansız bir hayaldi.