Mehmet Tez

Mehmet Tez

mehmet.tez@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Evet, pazar günü ben de kitabı satın aldım ve birkaç saat içinde okudum. Sonda söyleyeceğimi başta söyleyeyim herkes rahat etsin. Abdullah Gül’ün en büyük sorunu bir türlü açık konuşmaması. Net bir cümleyle ne düşündüğünü ifade etmekten şu veya bu nedenden dolayı hep kaçınması. Hep anlaşılmayı beklemesi. “Daha ne söyleseydim” şeklinde düşünmesi. Oysa halk anlamıyor. Herkes yedi yıl boyunca Gül’ün ne demek istediğini anlamaya

çalıştı. Sorun bu.

Kitap bir bakıma bu gerçeği ortaya koymuş.

“Abdullah Gül ile 12 Yıl”, Abdullah Gül aslında böyle yapmak istedi ama yanlış anlaşıldı ya da anlaşılamadı” şeklinde bölümlerle dolu. Bir ara hatırlarsanız Erdoğan için bir ekip vardı. Erdoğan bir şey söyler sonradan “Aslında öyle demedi” açıklaması bu ekipten gelirdi. Sayın Gül için de bu kitap benzerini yapıyor. Bir farkla. Gül’ün suskunluklarının perde arkasını anlatmaya girişiyor. “Sustu ama susarak aslında şunu demek istedi”, “Bir şey yapmadı ama bir şey yapmayarak aslında şunu yapmak istedi” gibisinden.

Haberin Devamı

Sanki Abdullah Gül’ün kamuoyuna açıkça söyleyemediklerini Sayın Sever onun adına geçmişe yönelik tek tek söylemiş. Diyeceksiniz ki uzun zamandır gidişat AKP’nin oy kaybını işaret ediyor olmasa yine de bu kitap yazılıp yayımlanır mıydı? Emin olamıyorum.

Gezi protestoları, içinde internet yasaklarının da bulunduğu torba yasalar, 17-25 Aralık, Mısır ile ilişkiler, Suriye krizi... Kitaba göre Gül elinden geleni yaptı, uyardı. Hükümet dikkate almadı. Ama bu durum bize halka yansımadı ki. Biz konuşmaktan, görüşlerini açıklamaktan uzak duran,

ne şiş yansın ne kebap tarzı bir kişilik gördük.

Sever, Gül’ün zaman zaman da “Kol kırılır yen içinde kalır” ilkesi doğrultusunda hareket ettiğini ve davaya zarar gelmemesi için bazı şeyleri kapalı kapılar ardında yaşadığını anlatıyor. Bu bir fayda sağladı mı? Yorum sizin.

Öyle bir yer var ki kitapta aktarmadan edemeyeceğim. Ahmet Sever 2007 genel seçimlerinin ardından Gül’e artık bir basın toplantısıyla adaylığını açıklaması gerektiğini söylüyor. Gül onaylıyor. Basın toplantısında izdiham var (25 Temmuz olmalı). Bütün basın orada. Herkes o cümleye odaklanmış. Gül şöyle diyor: “(...) Herkes milli iradenin gösterdiği istikamete ve işarete göre hareket etmelidir.”

Haberin Devamı

Basın tam anlamıyor, net bir açıklama bekliyor, sorular soruyor. Gül’ün cümleleri şu şekilde:

“Ben açık konuştum. TBMM’nin yıpranmaması ve halkın nezdinde zedelenmemesi için adaylıktan çekildim. Şimdi meydanların ve milletin gösterdiği istikamette, yani milli iradenin tecelli ettiği istikamette hareket etmemiz gerektiğine inanıyorum.”

“(...) Kimse kimseye siyasi yasak koyamaz. Ben olamam diye bir şey söz konusu değil.”

Gazeteciler yanıt alamıyor, sormaya devam ediyor:

“Sizin kararınız nedir, tamam mı devam mı?”

Yanıt: “Ben herhalde meydanların ve milletimin iradesini görmezlikten gelemem.”

Ahmet Sever kitapta Gül’ün yukarıdaki ifadesinin ardından şunu yazmış: “İşte kilit cümle buydu ve adaylığının ilanı anlamına geliyordu.”

Gül asla “Ben adayım” demiyor ve bu kitapta belirtildiği üzere adaylığını açıklama basın toplantısı. Lafı dolaştırmadan adayım demek bu kadar zor mu? Gezi’de yapılanlar yanlıştır demek bu kadar zor mu? Bu yasa sansür anlamına geliyor yeniden ele alınması lazım demek bu kadar zor mu? 17 25 Aralık iddiaları yargıya taşınmalı demek bu kadar zor mu? Yedi yıl işte böyle geçti.

Haberin Devamı

Abdullah Gül, anladığımız kadarıyla, belli çevrelerce Türkiye’nin geleceğinde önemli bir siyasi aktör olarak görülmekte. Eğer bu yola girecekse çevresindekiler kendisine belki de şunu hatırlatmalıdır. “Artık belli konularda ne düşündüğünüzü dosdoğru açıklayınız. Halk bunu bekliyor.”

Net cümlelere ihtiyaç olan bir dönemdeyiz.