Mehmet Tez

Mehmet Tez

mehmet.tez@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

MÜYAP Myspace’e erişimi engellettiğinde “Site kapatarak sansürü bir ticari araç olarak meşrulaştırmak yanlış” diye itiraz ettik. “Sen korsanı mı destekliyorsun?” dediler. Şimdi de Digitürk blogları erişime kapattı

İki kişi telefonda cinayet planlayabilir. Herhalde hırsızlıktan daha büyük suç. Peki telefon komple yasaklanıyor mu? Bunu Twitter’da biri yazmıştı. Olayı çok net anlatıyor. İnternetteki yasa dışı olaylara da belki bu gözlükle bakmak lazım.
Google’ın blog hizmeti verdiği Blogspot çatısı altında yasadışı bir iş oluyorsa o blog kapanır. Ama mahkemeler üşeniyor, yasa da müsait: “Kim uğraşacak şimdi yazışmayla falan? Kapatın gitsin...”
MÜYAP Myspace’i kapattığında sanatçılarına söz geçirmek yerine bu yola gitmişti. “Kapattığınız sitede sizin firmalarınıza ait sanatçıların kendi adresleri var. Söyleseydiniz kapatırlardı” dediğimde “Tek tek uğraşamıyoruz” yanıtını almıştım. O yüzden toptan kapanmıştı Myspace. E zor tabii tek tek uğraşmak; telefon et, konuş, ikna et falan, MÜYAP da haklı.
Youtube... İki-üç sersem Atatürk’e hakaret etti. Bütün Youtube yıllarca erişime kapatıldı. İnsanlar Youtube’un hizmetlerinden faydalanamayacak ama olsun. Ne önemi var ki...
Neden mi kapatıyorlar? Çünkü kapatabiliyorlar. Bu yasalar ve bu mahkemelerle kapatabiliyorlar. Üstelik kapatma yöntemi başarılı da... Son dönem kapatma furyasını başlatan ve örnek olan MÜYAP, yasalar çerçevesinde sansürü bir ticari yaptırım olarak kullanıyor. Bunda başarılı da oluyor. Kapatılan sitelerin “mağduruz” çığlıkları atan sahipleri bile parayı alınca MÜYAP’ı destekledi. Bundan âlâ zafer mi olur?
Daha da devamı gelir. Önüne gelen, aklına esen internette gücünün yettiği yeri kapattırır. Dergi, gazete, ekran karartma, program yasaklama...
Önemli olan sansüre şartsız karşı durmak. “Ama onlar da korsan” diyerek olmuyor. Korsanla mücadele ayrı, sansür ayrı.
Pardon canınızı sıktım. Ne de olsa ekonomi harika, demokrasimiz ileri, insan hak ve özgürlükleri zirve yaptı, öğrenciler konuşabiliyor, gösteri özgürlüğü tam, AB’ye giriyoruz, Ortadoğu’nun parlayan yıldızıyız.
Ben de deli miyim neyim bunları yazıyorum, Asena’nın “Çatır Çatır” albümünü yazmak varken.

Merak!
1. Yerli ve yabancı filmlere ve dizilere Türkçe altyazı sağlayan bazı siteler var. Yasal olarak ya bir televizyon kanalında, ya sinemada, ya da ancak DVD’den izlenebilen bir film ya da diziye bir insan neden Türkçe altyazı arar?
2. Sık sorulan sorular bölümünde “ADSL bağlattım, internetten nasıl film indirebilirim?” sorusuna
“Hayırlı olsun, öğrenmek için hemen şu bölümümüze gidin” yanıtını veren bir site acaba neye hizmet etmektedir?
3. Teknik yardım bölümünde “Dvix’ten DVD nasıl basılır?” başlığı olan bir site bu bilgiyi hangi amaçla paylaşmaktadır?
4. Blogların tamamına Türkiye’den erişim “korsan” yüzünden yasaklanırken, bu site yüksek trafiğiyle Türkiye’nin en büyük beyaz eşya üreticisi firmalarından birinden reklam banner’ı alıyorsa, ortada ters giden bir şeyler yok mudur?
Benimkisi sadece merak.

İtiraf ediyorum...
* TV on the Radio’nun yeni single’ı “Will Do”yu çok beğendim. 12 Nisan’da çıkacak albümlerini şimdiden takibe aldım.
* Taşınma şarkıları listesi yapmaya yeltendim, bir türlü beceremedim. Ben taşınırken en çok Midlake, Sarah Vaughan ve 123 dinledim.
* Eskiden evlerde elektrik ve su olmadığında yaşanmazdı. Şimdi internet yoksa yaşanmaz.
* Bir kafede üç şey gördüğümde anında tüyerim. 1. Öpüşen çift. 2. Emziren kadın. 3. Bluetooth kulaklıklı adam.
* 18-19 Nisan tarihlerinde Babylon’a Manu Chao’nun geleceğini öğrenince sevinsem de olası izdihamdan daha şimdiden gözüm korktu. Tamam, stat dolmuyor ama Babylon da Manu Chao için küçük. Şu işin ortası yok mudur?

İki müzisyen kadından yeni grup ve yeni albüm...
Selen Hünerli ve Miray Kurtuluş. Biri Norrda diğeri Mira isimli gruplarla birer albüm yaptılar. Şimdi birlikte Nada adı altında “Oda” isimli bir albümle gündemdeler. Tekerleme gibi cümle oldu, siz en iyisi teknik detaylara internetten bakın, ben size albümü neden önerdiğimi anlatayım.
Bir kere sıradan değil. Ama dinlemesi meşakkatli, sadece meraklısına hitap eden, “zorlu” bir albüm falan da değil. Gitar, davul ve bas sesi duyuyoruz ama düzenlemeler bakımından sıradan grup müziklerinden farklı. Güçlü, şarkılarla uyumlu sözler var. Kimi zaman Zero 7, kimi zaman Telepopmusik dinliyormuş hissine kapıldım. Albümün içinden çıkan ve her şarkı için ayrı olarak hazırlanmış kartlar tarotları andırıyor. Bunları art arda albümle birlikte takip etmek bir masal ya da animasyon film izlemek gibi.
Bu tip albümlerde tarz endişesi albümün içeriğinin ve anlam bütünlüğünün ötesine geçer ve genelde benim en çok itiraz ettiğim de budur.
Nada bu sorunu aşmış görünüyor. Yeni müziklere ve tarzlara açıksanız, dinlemelisiniz.

Galip Boransu’nun ardından
2 Şubat’ta geçirdiği kalp krizi sebebiyle hayata veda etti. 1950 doğumluydu. Müziğe erken yaşta piyano çalarak başladı. Ozanlar isimli grupla çalarken lisedeki arkadaşları “Gel bizimle klavye çal” dediler: Mazhar Alanson ve Fuat Güner.
Yanlarına Ayhan Sicimoğlu’nu da alarak İpucu Beşlisi’ni kurdular. “Heyecanlı” isimli şarkı süper “funky” ritmi ve basit tekrarlara dayalı sözleriyle o dönem için çok yenilikçiydi. Ben sonradan 80’lerin sonunda lisede duyduğumda “Vay be” demiştim, “zamanında neler yapılmış”...
“Heyecanlı”ya çekilen klip aynı zamanda ilk pop video klibi de olabilir. Yıl 1976. İpucu Beşlisi’ndeki müzisyenlerden MFÖ çıktı. Kendilerini “Ele Güne Karşı” albümündeki olgunluğa götüren meşakkatli yolun bir bölümünü İpucu Beşlisi’nde birlikte geçirdiler. Ayhan Sicimoğlu perküsyona devam etti, Latin’e merak sardı, programcı oldu.
O grupta klavye çalan, aynı zamanda “Heyecanlı”nın klibinde de görünen Galip Boransu ise müzik hayatına farklı isimlerle çalışarak kendi başına devam etti. 1976’da “İmkansız” isimli bestesi Grup Karma ile katıldıkları Eurovision’da elemelere kaldı. 1979 ve 1981 yıllarında kendi adını verdiği iki albüm yayımladı. Farklı platformlarda müzik yapmaya devam etti. Son yıllarda Galipabi.ru adresinde kendi açtığı forum’u yönetiyordu. Türk pop müziğinin en zor dönemlerinde emek vermiş bir müzisyendi kendisi. Batı’da “obituary” denen ölenin ardından yazılan biyografik yazı geleneği bizde pek yok. Bu vesileyle vefatı kayıtlara geçsin istedim.

MASA ÜSTÜNDEN NOTLAR
Geldim, Gördüm, Sevdim” - Bertuğ Cemil

Haberin Devamı


Masaüstümdeki dağın içinden geniş büyük bir zarfı çekip yırtarken “Gene küçük bir ormanı katletmişler albüm tanıtacağız diye” söylendim. Bertuğ Cemil’in yeni albümü “Geldim, Gördüm, Sevdim”miş. Bertuğ Cemil ilk albümünden ve onu Türkiye’ye tanıtan “Yağmur” isimli şarkısından tam beş yıl sonra yeni albümünde yine pop ve blues’u birbirine eklemlemiş. İlk albümden daha iyi bir şekilde...
Bunda elbette Kıraç’ın etkisinden uzaklaşıp Aykut Gürel ile çalışmasının da etkisi vardır. İsabet olmuş.
Çıkış şarkısı “Geldim, Gördüm Sevdim”deki duygusallık albümün tamamında var. “Bulmaca”, “Sen de Dönme Yüzünü”, ”Ben de İçinde Yanayım” kaliteli pop şarkıları. “Oda”daki solo rahmetli Gary Moore’a selam çakar nitelikte. “Su Gibi”’deki nağmeli vokaller türkü ya da özgün müzik kalıplarını hatırlatıyor. Buna karşılık albümün açılış şarkısı ”Gamlı Hayat” klasik rock formunda. Benim kişisel favorim “Gitme” oldu. Keşke ilk klibi ona çekselerdi.
Tarz, dönem, yenilik, trend kaygısı olmayan bir albüm. “Eski” ya da “klasik” diyebilirsiniz. Arada ince bir çizgi var. Yaşınıza göre değişir.