Mehmet Tez

Mehmet Tez

mehmet.tez@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Amerika’nın en büyük eğlence kanallarından Showtime’da yayınlanan “Billions” adında bir dizi var. Hiç denk geldiniz mi bilmiyorum, izlemediyseniz bir ilgilenin.
Bu dizi Reza Zerrab’ı yargılayan Preet Bharara’nın hikâyesinden hareketle hazırlanmış bir dizi. Bu yıl ilk sezonunu tamamladı ve büyük ilgi gördü.
Dizinin yayınlanmaya başladığı ocak ayında Wall Street Journal’da yayımlanan bir makale “Billions”ı “Manhattan savcısı Preet Bharara’nın ofisine Hollywood dokunuşu” başlığıyla tanıtmıştı.
Bharara, Reza Zerrab’ı tutuklayıp hapse atarak Türkiye’nin gündemine girdi ancak öncesinde de ülkesi Amerika’nın gündemindeydi. Özellikle finans dünyasında işlenen suçlara odaklanan dosyaları ve bu suçları işleyen kişi ve şirketlere tavizsiz yaklaşımıyla ünlü. Üst düzey yozlaşma, usulsüzlük, rüşvet, finansal manipülasyonlar ve benzeri davalara odaklanıyor ve affetmiyor. Özelliği bu.
Geçenlerde izlemeye başladığım ve büyük keyif aldığım bu dizide bir sahnenin etkisinden hâlâ çıkamıyorum.
Dizide Bharara’dan esinlenen karakter, New York Güney Bölgesi savcısı Chuck Rhoades (Paul Giamatti canlandırıyor) her sabah köpeğini dolaştırdığı güzergâhta sıkça rast geldiği bir vatandaşın köpeğinin pisliğini hiç temizlemediğini fark eder.
Aralarında geçen diyalog şöyle:
- Affedersiniz beyefendi. Köpeğinizin pisliğini temizlemediniz.
- Yanıma poşet almamışım.
- Hiç sanmıyorum. Bu yaptığınız yasaya aykırı olduğu kadar bireysel ahlaki değerlere de aykırı. Sizi her sabah şu binadan çıkarken görüyorum. Her seferinde köpeğiniz buraya pisliyor ve siz öylece bırakıp gidiyorsunuz.
- Pardon sen niye işine bakmıyorsun?
- Bu benim işim.
- Haa, sen şu adamsın...
- Evet, o adamım.
- Fazla torban var mı?
- Yok. Çünkü ben benimkini kullandım.
- Neyse bir dahakine yanıma poşet alırım.
- Hayır, bir dahaki sefer değil bu sefer toplaman lazım pisliği.
- Neden eziyet ediyorsun, neden boş vermiyorsun ki?
- Boş vermek mi? Çok basit değil mi? Boş ver, alt tarafı köpek pisliği değil mi? Ben size boş verirsem bütün New York’un köpek pisliğiyle dolmasını kabul ediyorum demektir. Her yer pislik dolduğunda ve biz pisliklere basa basa evimize girdiğimizde, o zaman da “Evimiz köpek pisliği oldu ama boş ver” dememiz gerekecek.
Peki, mesela ufak hırsızlıklara da boş versek nasıl olur? “Şu adam marketten beş dolar çalıp kaçmış, n’olur ki, boş verelim” değil mi?
O zaman bir dahaki sefer televizyonunu sırtlayıp götürdüğünde “Boş ver, alt tarafı televizyon” dersin. Belki bir dahakine evine girer bütün paranı çalıp karına tecavüz eder ama sen boş verirsin çünkü zaten bok içinde yaşıyorsundur.
- Ama torbam yok. Anlasana.
- Ellerin var.
- Ne?
- Elinle al at.
Adam eliyle köpeğin pisliğini alıp atar. Rhoades başında bekler ve “Şurada biraz kaldı, onu da al” der.
Adam söylenerek kalan pisliği de atar.
Rhoades’un son sözü: “Beyefendi, vatandaşlık görevinizi yerine getirdiğiniz için size teşekkür ederim.”
***
Zerrab’ı yargılayan böyle bir adam. Ve bu basit anekdot bile bizim ülkemizde yaşanan “Boş ver ya, bir kereden ne olur ki” mantığı sonucu nerelere geldiğimizi anlatıyor aslında.
Kimse kurallara uymak istemiyor, herkes kafasına göre takılmak istiyor, kimse toplumsal yaşamın şartlarını yerine getirmeye hevesli ve niyetli değil.
Herkes anlayış bekliyor. Herkes bir defadan bir şey olmaz kafasında.
Ve toplumu felakete götüren bu boşverci anlayış bizde “insaniyet” şeklinde anlaşılıyor.
Yani bu hikâyede Rhoades “Tamam, yarın toplarsın” diyecekti ve bunun adı “insaniyet” ya da “hoşgörü” olacaktı.
Bu olay Türkiye’de olsa belki de bir parti gelip “Bundan sonra köpek pisliği toplamak kalkacak, yasayı değiştiriyoruz” diye oy isteyecek ve alacaktı da...
Bunu adı da hizmet olacaktı elbette.
Nereye adım atsak köpek pisliği, farkında mısınız?