Mehmet Tez

Mehmet Tez

mehmet.tez@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

l “AB’ye girmek seçenek değil tarihi bir mecburiyettir. Ya Batı ya Doğu gibi bir seçim yapmak zorunda değiliz” dedi. Mantıklı konuştu.
l Devlete kendi gündemini dayatmanın yanlış olduğunu belirtti. Başkanlık sistemine geçişi “kişisel gündemi dayatmak” şeklinde yorumladı.
l “Bu bir siyasi seçim değil, bu şekilde lanse etmek yanlış, CHP’nin MHP’nin değil bir uzlaşının adayıyım, AKP içinde de değerli dostlarım var, ben o partinin de oylarına talibim” dedi. Böyle CHP’li ya da böyle MHP’li mi olur diyenlere yanıtını verdi.
l “Atatürk bu ülkenin kurucusudur, bağımsızlık savaşını kazanmıştır onsuz bir Türkiye tarihi olmaz” dedi.
l Alevilerin haklarını almaları için çalışacağını söyledi. Barış sürecine karşı olan savaş istiyordur diyerek sürece destek verilmesi gerektiğinin altını çizdi.
l Başkanlık sistemine karşı olduğunu, ABD’de bu sistemin tarihsel kökleri olduğunu, bizim tarihimizde ise Tanzimat’tan bu yana parlamenter sistem olduğunu anlattı.
l Madem öyle, madem başkan seçiyoruz, o halde gelin sadece kişiye özel adrese teslim bir yasayla, bir aylık bir kampanya süresi ve kısıtlı finansman imkânlarıyla değil ABD gibi yıllara yayılan, ön seçimli uzun soluklu kampanyalarla yapalım dedi. Şartlar adil değil dedi. Bunda da haklıydı.
Bütün bu söyledikleri ve üslubuyla benim ilgimi çekti doğrusu.
***
Şimdi herkes Erdoğan’ın seçim kampanyasından söz ediyor, ne kadar iyi hazırlandığını anlatıyor. İhsanoğlu’nun hitabet yeteneği yok deniyor, halka nasıl inecek sorusu soruluyor. Birtakım kukla kanallarda İhsanoğlu’nun adını söyleyemeyen vatandaşların videosu yayınlanıyor.
Gerçekten şahane bir belaltı vurma kapmanyası, Erdoğan’ın o çok “profesyonel” kampanyasına eş zamanlı yürütülüyor. Bana kalırsa çok büyük bir haksızlık yapılıyor.
Neticede Tayyip Erdoğan her zaman yaptığı gibi şimdi de bizi kendi gibi otoriter karizmatik bir lidere ihtiyacımız olduğuna inandırmaya çalışıyor. Yani bir CHP’li ya da MHP’li Tayyip Erdoğan çıkarılması ve karşısına konması gerektiği mesajıyla hareket ediyor. Cumhurbaşkanı ya da başbakan olmanın şartının bu olduğu önkabulu üzerine stratejisini inşa ediyor. Hep böyle yaptı.
Bu düşüncesi muhalefet içinde de kabul görüyor üstelik. Umutsuzca onun gibi biri bulunup çıkarılmaya çalışılıyor. Böyle biri yok. Olması da gerekmiyor. Neticede Erdoğan rakiplerini hep kazanamayacakları bir savaşa girmeleri gerektiğine inandırıyor. Bunu hep yapıyor ve bu konuda hayli başarılı.
Seçilir, seçilmez bilemem, kendisini de tanımam. Ama Ekmeleddin İhsanoğlu’na bakınca ben aslında başka türlü bir devlet adamı/siyasetçi profiline ihtiyacımız olduğunu düşündüm.
Kendinden ziyade memleketi öne çıkaracak biri. Ölene kadar başımızda kalacak değil, seçimle gelen, vatana millete hizmet süresi bitince yine seçimle yerini peşinden gelene bırakacak, kendi partisinden ya da farklı siyasi partilerden yeni isimlere hizmet imkânı tanıyacak, pozisyonunun şartlarına haiz yasalara ve hukuka saygılı bir yönetici.
(Not: Ekmeleddin İhsanoğlu’nun yazımda yer alan ifadeleri bire bir kendi ağzından değil, benim CNN Türk’te yaptığı açıklamalardan derlediğim haliyle verilmiştir.)

Haberin Devamı

Mağduriyet kanununu yazsam yeniden!

Haberin Devamı

“28 Şubat’ın mağduru Müslümanlardı. Dünün mazlum Müslümanları artık iktidarda. Şimdi onların zulmettiği, yeni bir mazlum Müslüman topluluk var” demiş Hakan Şükür geçen gün. O halde gelin mağduriyetin kanunu yazalım, herkes rahat etsin.
Madde 1: Bu ülkede mağduriyet bitmez. Zulüm fıtratımızda var.
Madde 2: Mazlum kabul edilmek için müslüman/sünni ve topluluk olmak şartı aranır. Başka türlü dini, siyasi, medeni, kültürel, sınıfsal, sosyal, bölgesel ve kişisel mağduriyetler kanunda “mağduriyet” olarak tanımlanmayacaktır.
Madde 3: İlk iki madde değiştirilemez.
Önümüzdeki 10 yılın mağduriyet trendleri belli olmuştur. Devletimize hayırlı olsun.