Almanya, Atlantik Okyanusu, Karayipler, Selimiye, Messerschmitt, helikopterler, Pink Floyd, 70 yaşında sağlıklı olmak, kadınlar, erkekler ve hayat hakkında bir hikaye...
Tam adı Frank-Bodo Altenburg. 2000’den beri Türkiye’de yaşayan bir Alman. Bir gün tekneyle Selimiye’ye geliyor. Kaptan Restaurant’a yanaşıyor, bir yemek yiyor ve ardından sahibi Kemal’e civarda bildiği kiralık bir ev olup olmadığını soruyor. “Benim bir evim var” diyor Kemal. Ve Frank Selimiyeli oluyor.
Frank’la konuşmak giderek açılan ve derinleşen bir muhabbet. “Lost”un senaryosu gibi önce her şey çok basit ve net görünüyor. Halbuki öyle değil. Herkesin bir hikayesi var.
Konuşmayı çok seven biri değil. Ama konu açıldığında lafını esirgemiyor.
70 yaşında acayip fit ve sağlıklı. Denize çok fazla giren biri değil. Ama bir sabah “Çocuklar ben bir denize gireyim” dedikten sonra çatır çatır kelebek yüzmeye başladı. Bize kompleks geldi.
Osman Müftüoğlu Frank’la tanışsa kariyerini gözden geçirir. Balık falan ağzına koymuyor. Deniz ürünlerinden hoşlanmıyor. Kırmızı et yiyor. Acı seviyor. Günde en az dört-beş fincan kahve ve bir paket sigara banko...
Her akşam beyaz şarabının içine iki buz atıp ağır ağır demleniyor teknesinde. Duruma göre rakı, viski, zaman zaman rom da içtik birlikte. “Rom sevmem” diyor. “Karayiplerde hayat karartır bu içki.”
Atlantik’i iki kez geçti
“Karayip mi?” İşte size yeni bir başlık. Bir dönem orada takılmış. “Etraf korsan dolu, hırsız çok, alkolik gırla, sabah ve öğleden sonra denize giremezsin çünkü köpekbalıklarının yemek saatinde suda olmak istemezsin” diyor. “Kimsenin olmadığı cennet gibi bir koyda bile kamaranın penceresini kapamadan uyuyamazsın. Güvenlik sıfır.”
“Yelkenliyle dolaşmak için gördüğün en iyi yer neresi?”
“Türkiye.”
“Frank, tribünlere oynuyorsun!”
“Hayır. Ben çok ülke gördüm, bunu rahatlıkla söyleyebilirim. Ama siz farkında değilsiniz. Balıkları dinamitle ve trolle öldürüyor, koyları inşaata açıyorsunuz. O yüzden bir mil ötedeki Yunan adalarındaki doğal yaşam buradakini solladı.”
İki kere Atlantik Okyanusu’nu geçmiş 10 metrelik teknesiyle Frank. “Hep denizci miydin?” diye soruyorum. Başka bir hikaye başlıyor.
Frank orduda helikopter pilotu. Dev nakliye helikopterleri kullanıyor. 1993’te emekliye ayrılmış. Sağlam bir ikramiye ve iyi yaşayacak kadar parayla takılmaya başlamış. Tekne alıp dünyayı dolaşmış. “TIR şöförlüğü yaptım bir ara” diyor. Nasıl yani? Evde oturmamak içinmiş. İş olsun diye. Ve işte asıl hikaye...
Dinlenecek en garip şey
Frank’ın ilk eşi virütik bir hastalıktan ölüyor. Bu dönem yalnız kalıyor ve pek çok işe girip çıkıyor Frank. Orası çok net değil. İkinci evliliği kısa sürüyor. Üçüncüsünde mutluluğu tekrar yakaladığını düşünüyor. Atlantik’i birlikte geçtiği, neredeyse dünyayı dolaştığı eşinden bahsederken Frank durgunlaşıyor.
“Pek çok yeri gezdik ama o hiçbir yere bağlanmak istemedi. Selimiye’ye gelir gelmez buraya yerleşmek istedi” diyor. Birlikte yüzüyor, spor yapıyor, harika bir hayat yaşıyorlar. Sonda bir gün karısı yüzerken fenalaşıyor. Sahile zor getiriyorlar. “Başım ağrıyor” diyor. Ambulans, elektroşok derken kaybediyor eşini Frank beş dakika içinde. Kollarında onu izliyor çaresizce. Anevrizma...
Frank eşinin Selimiye’ye gömülmesini istemiş. Aile de burayı çok sevdiğini bildiğinden onaylamış. Ancak “Hıristiyan olduğu için izin vermediler” diyor. Şimdi İçmeler’deymiş.
Ve ondan sonra Selimiye’de kalıyor Frank bir yere gidemiyor. Çünkü burada onu başka mutluluklar bekleyecek. Burada biriyle tanışıyor ve şimdi çok mutlular birlikte. Onunla konuşurken gözlerinin parlamasından anlıyorum.
Gittiği Pink Floyd konserini, skydiving tecrübesini, artık 40’larındaki kızını ve oğlunu da dinledim yolculuğumuz sırasında. Ve daha pek çok muhabbet. Ben son gece notlar alırken Frank bir CD koydu. Çocuk gibi gözleri parladı. II. Dünya Savaşı döneminden kalma orijinal bir Messerschmitt uçağının kalkış sesini dinletiyor bana. “Bak bak, uçak kalkıyor şimdi...” Çocuk gibi heyecanlı. Bir yelkenlide dinlenecek en garip şeylerden biri herhalde...
Ne mi öğrendim Frank’tan? Hayata sırtını dönme, hayat da sana sırtını dönmeyecek.
Bir de eğer bir kıza yemek hazırlıyorsan masada çiçek olması gerektiğini...
Ama bu başka bir hikaye...
Sadece gitar değil...
Özay Şendir
İyi yurttaş yetiştirme mecburiyeti...
19 Nisan 2024
Didem Özel Tümer
Fidan’ın açıklamasındaki ayrıntı
19 Nisan 2024
Abbas Güçlü
Köy Enstitüleri ve öğretmen atamaları
19 Nisan 2024
Zafer Şahin
İstiklal Marşı gündemde değilmiş!
19 Nisan 2024
Abdullah Karakuş
Olağan sorumlular olağan sorumsuzlar
19 Nisan 2024