Mehmet Tez

Mehmet Tez

mehmet.tez@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

George Michael diye biri




Yeni nesiller George Michael’ı “sürekli alkollü araba kullandığı için gözaltına alınan eski popçu” sanıyor. Ama değil. Madem meşhur “Faith” albümü yeniden basılmış, o halde bu konuda iki çift laf etmeye hakkımız var


George Michael’ın başı uyuşturucularla, alkolle hep derttedir evet. Ve kamusal alanda seks yapmak falan gibi suçlarla da gözaltına alındığı olmuştur. Polisle diğer starlardan daha büyük sorunları olmuştur ve belki bunun 1998’de bir barın tuvaletinde bir polisle seks yaparken yakalanmasıyla da bir ilgisi vardır. Michael o sene gay olduğunu açıkladığında ne gürültü kopmuştu ama...
- George Michael’ı yargılayabilir, tamamen kendine ait olan, adı üzerinde, özel hayatında yaptıklarından dolayı kötü örnek olarak gösterebilirsiniz, dalga da geçebilirsiniz ama bu onun çok iyi müzik yaptığı gerçeğini değiştirmiyor.
-Yeniden yayımlanan “Faith” albümünde “Remastered” denen düzeltilmiş, yeniden elden geçirilmiş orijinal albüm, ekstra şarkılar ile akustik versiyonlar içeren ikinci bir CD ve video kliplerden oluşan bir de DVD var.
-DVD’deki 1987 yılına ait röportajda Michael yeni hit’i
“I Want Your Sex”i BBC’nin yasaklamamasına çok şaşırdığını söylüyor (biz olsak şaşırtmazdık, şimdi olsa hemen yasaklarız).
-1987’de yayımlanan bu albüm o zaman Michael Jackson’ın “Bad” ile birlikte albüm satışlarını artırmış, piyasayı kurtarmıştı. İçinden altı tane hit şarkı çıkardı. Artık böyle albümler çok az yapılabiliyor. Hem bu kadar kaliteli hem de bu kadar kolay akılda kalanı beğenilen şarkılar yapan isimler giderek azalıyor.
-Bilmeyenler, tanımayanlar için bu yeniden basılan albümler önemli. Ancak işin acı olan yanı, herkes biliyor ki şu anda kimse CD falan almıyor. CD’ler de zaten parası olan ve hâlâ CD dinleme alışkanlığını terk etmemiş orta yaşlılar ve yaşlılar için varlar. Bu da CD’nin dramı.
-Ben Tarkan’ı George Michael’a benzetirim. “Ne alaka?” demeyin, George Michael’ın ilk solo albümü olarak yayımlandığında aynı isimli şarkı olan “Faith”, özellikle gitarlı girişiyle çok beğeni toplamış akıllara yer etmişti. Tarkan’ın da 1994 yılında yayımlanan “Aacayipsin” albümü buna çok benzeyen tarzdaki “Hepsi Senin mi?” ile patlamıştı. Tipleri de, dansları da, tarzları da benzer.
-Değerli ses mühendisleri; istediğiniz kadar “remaster” edin, düzeltin, allayın pullayın, plakta olduğundan daha iyi bir ses elde edemiyorsunuz. Bu “remastered” denen hadise şekil şemal olarak şahane ama sesler teneke gibi çıkıyor. Derinlik gidiyor, koskoca orkestranın yaptığı şarkılar ve ses zenginliği küçük kulaklıkla dinlenecek düzeye indirgeniyor.
Benden söylemesi...



İTİRAF EDİYORUM
-“Recep Larousse”u duyunca CHP’nin mizahçılardan oluşan bir ekipten profesyonel yardım alması lazım diye düşündüm. CHP’lilerin bile gülmediği bu espriye maruz kalmaktansa CHP parti meclisinin bazı genç üyelerini “Tayyip Erdoğan’dan gelen esprilere nasıl karşılık verilir, sıradan bir espri nasıl gole çevrilir, hazırcevaplıkta yeni fikirler” gibi konularda Penguen ve Uykusuz dergilerinde staja göndermesi lazım.
-İnsanlık rakı ve buzu aynı anda getirecek teknolojik düzeye ne zaman ulaşacak diye merak ediyorum. Ne zaman rakıyı-suyu koyup içmek için yarım saat beklemekten kurtulacağız?
-Anna Calvi’nin “Jezebel” isimli şarkısını dinleyince bu kadını Radyo Eksen Türkiye’ye getirmeli diye düşündüm. Tam onların kalemi (Şu anda Grinderman’ın ön grubu bu ablamız. Ünlenip fiyatı artmadan getirin, aramızda kalsın).
-Haydarpaşa Garı içindeki Gar Lokantası’nı yeni keşfettim. Eskiciden alınıp yenilenmiş mobilyaların olmadığı, İstanbul’da yıllardır hizmet veren hakiki bir mekanda yemek yemenin keyfine vardım.



İçkiye ÖTV meselesi
Ne zaman içki fiyatlarına bir vergi bindirilse tüketici isyan eder. Kimi şeriatın ayak seslerini duyar, kimi “İnadına yapıyorlar” der, kimi “Gece hayatını yasaklıyorlar, ‘Evinizde için’ demek istiyorlar” diye şikayet eder. Dolayısıyla içki fiyatlarının pahalılığından hep AK Parti’ye atfedilen “gericilik” sorumlu gösterilir.
Halbuki içki fiyatlarının ve gece hayatının İstanbul’da ve büyük şehirlerimizde dünyadaki emsallerinden katbekat pahalı olmasının nedeni AK Parti değil, işletmeciler.
Dünyanın hiçbir yerinde bir
içeceğin market fiyatıyla mönüdeki
fiyatı arasında bu kadar büyük bir fark yok. 1,5 liraya satılan birayı 15 TL’ye, maliyeti iki lirayı bulmayan bir kokteyli 25 liraya satıp sonra da suçu AK Parti’ye atmak çok kolay.
Şimdi yükselecek sesleri duyar gibiyim. Ama bizim bu tepkilere karnımız tok.
İşletmeciler “Bu ne biçim fiyat?” diyen müşterilere zammı bahane ederek aradan sıyrılmak yerine kâr marjlarını insaflı seviyelere çekmeli. Gece hayatı bitecekse onlar yüzünden bitecek çünkü.



Bu şarkıları seviyorum arkadaş!
-“Alejandro” Lady Gaga
Çünkü: Bir hit şarkının bütün özelliklerini taşıyor. Acayip akılda kalıcı, daha önce hit olmuş bir başka şarkıyı andırıyor (“La Isla Bonita”) ve insan kendini bu şarkıyı mütemadiyen tekrar ederken buluyor. Ale ale handro...
-“Loca” - Shakira ft. Dezzie Rascal
Çünkü: Shakira’nın bütün şarkıları gibi bu da “nefret derken dinlediğimiz” türde bir şarkı. Sevdim işte ne yapayım?
-“Adımı Kalbine Yaz” - Tarkan
Çünkü: Dinledikçe şunu anladım, bu şarkı bu yılın hit’i ve Tarkan’ın son yıllarda yaptığı en iyi şarkı. Bunu dinleyip ufak ufak hareketlenmeyecek insan var mı Türkiye’de?
-“Alors on Dance” - Stromae”
Çünkü: Gelecekte biri “2010 yılının bakkal şarkısı neydi?” diye sorduğunda, yanıtı bu şarkı olacak. O şarkının adı neydi diye kıvranmayın, kayıtlara geçsin diye yazıyorum buraya.
-“Love The Way You Lie” Eminem ft. Rihanna
Çünkü: Rihanna’nın
“dramların kadınıyım” sesini, Eminem’in öfkesini severim. Güzel bir birleşim.


“The Social Network” filmini izleyince...

-Türkiye’de bir fikir üretip ondan zengin olan tek bir insan olduğu gün muasır medeniyetler arasında yerimizi gerçekten alabileceğimizi;
-İşinizin sizi ele geçirmeye başladığı an, “devam” dediniz mi faturasını sevdiğiniz insanları kaybederek ödeyebildiğinizi;
-Bir şeyin yasal olmasının, o şeyin aynı zamanda etik ve meşru olduğu anlamına gelmediğini;
-Gereksiz “tıraş” olmadan çekilen filmleri özlediğimizi;bir kere daha anladım.
Ayrıca Sean Parker’ın 50’lerine gelince botokslu, genç kız peşine koşan yaşlı
bir kokainman olacağına dair bahse girdim.