Mehmet Tez

Mehmet Tez

mehmet.tez@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Durun, hemen ne alaka demeyin. Müzik dinlerken bir yandan da gazete okuyayım dedim. Elime aldığım gazetede okuduğum haber bakın durduk yere bana neler düşündürdü

Zaman gazetesinin Cuma ekinde Fatma Turan imzalı yazıda bir kitap tanıtılıyor. Mustafa Çavuşoğlu’nun yazdığı “Teknolojik Meselelere Fetvalar”.
Günlük hayatta ve ibadette teknolojinin, Müslüman insanın zihninde doğuracağı sorulara yanıt olma amacıyla yazılmış. İlginç bir konu. Ama bir dakika...
Bilgisayarda insan modeli tasarlamak, karikatür çizmek caiz midir? Hayır değildir.
Bir kadın tek başına uçakla bir ülkeden başka bir ülkeye yolculuk edebilir mi? Hayır. Tesettürlüyse şehir içinde dolaşmasında sakınca yok.
Kredi kartını kullan ama taksidi geciktirirsen, nakit avans çekersen caiz değil (Tut ki paran çıkışmadı, ay sonunu getiremedin, çoluk çocuk açlıktan öleceksin ya da dinden çıkacaksın).
“Yamaç paraşütü veya paraşütle atlamak intihar sayılır mı?” “Anne karnında mavi gözlü sarı saçlı olsun diye çocuğa gen aşılamak caiz midir?” gibi soruları (!) geçiyorum konuyu saptırmamak için. Amacım dalga geçmek değil. Şaşkınım. Açıkçası modernleşen muhafazakar kesimin bunları hafiften aştığını sanıyordum.
Hem muhafazakar hem modern hem çağdaş olunacağı iddiasını imaj çalışmalarıyla, ezber bozma girişimleriyle, Serdar Erener’e yaptırdığı kampanyalarla vurgulayan Zaman, merak ediyorum, bu kitabı okurlarına ne düşünerek önerdi?
“Sayın modern, muhafazakar, çağdaş, özgürlükçü okurlarımız, bu kitapta size faydalı bilgiler var” mı diyorlar? Türkiye’nin web’deki ilk gazetesi olmakla yıllarca övünen Zaman’ın 2012 yılı teknoloji ve çağdaşlaşma perspektifi bu mu? Modern mizanpajlı ‘lifestyle’ ekinde “Kadınsan tek başına uçağa binme” diyen kitabı tanıtmak...
Kadın tek başına uçağa binemiyorsa neyin çağdaşlığından, modernleşmesinden, özgürleşmesinden bahsediyoruz? Başörtüsü serbest olsun da kadınlar sokağa çıksın diye neden bu kadar mücadele edildi? Neden başörtülü genç kızlar okusun diye üniversitelerdeki saçma ve şekilci uygulamayı protesto ettik yıllardır?
Yoksa Ak Parti’nin ana motoru olduğu bu muhafazakar modernleşme hareketi topluma sirayet etmiyor mu?
Yoksa muhafazakarlığın modernleşmesi dar bir kesime mensup “cipe binen pahalı marka giyen başörtülü kadın”dan mı ibaret kalacak?
Müzik yazayım diye oturdum, bakın ne yazmış oldum pazar pazar...

Haberin Devamı

Antrepo antrepo dolaştım seni aziz İstanbul!

Haberin Devamı

Hafta içi sabahtan vurdum kendimi Bienal’e, istikamet İstanbul Modern içindeki antrepolar.
* Bienal’e giden yol nargilecilerle döşeli. Atasözü gibi oldu ama doğru. Nusretiye Camii ve külliyesi muhtemelen hepsi kaçak olan yapılarla işgal altnda olduğundan çaresiz geçmek durumunda kaldım
o keşmekeşin içinden.
Ya arabaların arasından gideceğim Bienal’e, ya da nargile, sigara ve küflü kilim kokuları arasından.
Sanat fedakarlık istiyor.
Aklınızda bulunsun.
* Eski bienallere göre daha az oyuncaklı daha az görkemli Bienal. Ama durun, hemen “Yaaa” demeyin. Çok enteresan işler var. Pasaport isimli bölümü çok etkileyici buldum.
* Dünyadaki sınırların anlamsızlığı üzerine çalışmalar sergileniyor Pasaport başlığı altında. Neticede toprak, hava, su. Ama işte insanlar etrafını çitle çevirip kapıya da adam dikince “burası benim aga” oluyor. Mülkiyet devreye girince sınırlar geliyor ve sonrası da savaş.
* Dünyadaki ülkelerin haritadan kesip çıkarılmış, alfabetik olarak yan yana dizilmiş halini çok beğendim (Kirsten Pieroth’un eseri).
Parça parça ne kadar anlamsız duruyor dünya böyle bakınca. Dünya bile değil, yan yana şekilsiz toprak parçaları. Hiçbir ülkenin tek başına bir şeye benzediği yok.
* Garip garip şekiller aslında ülkeler. Ve siz ne kadar tek başınıza var olacağınızı düşünseniz, “Binlerce, on binlerce yıl, sonsuza dek var olacağız, bölünmez bütünlüğümüzle” falan deseniz de bu harita öyle olmadığını vurguluyor.
Tek başına değil, birlikte...

Haberin Devamı

Sınırları bir de bize sor ey Bienal!

Bizim çocukluğumuz televizyonda aklına esince ülkesinden kalkıp çat diye başka ülkelere uçan dizi ve film kahramanlarını izleyip bunların sadece filmlerde olduğunu düşünerek geçti.
Yabancı bir ülkeye gitmek demek, peeehh... Çok para lazım, tapu lazım, mal mülk lazım, sağlam banka hesabı lazım, fotokopileri çektireceksin yığınla belgeyi toplayacaksın, kapılarda kuyruklarda bekleyeceksin, suçlu muamelesine alışacaksın...
Acaba verecekler mi vermeyecekler mi, karın ağrıları çekeceksin, dualar edeceksin...
Verirlerse bayram. Vermezlerse yas. Verseler de bitmedi. Ya sınırda bir terslik olursa...
Hâlâ bugün bile iş güç sahibi, toplumda yer edinmiş adamlar, kadınlar, gençler, herkes, hepimiz, yurtdışına çıkınca pasaport kuyruğunda o uğursuz, sevimsiz tedirginliği yaşamıyor muyuz?
Hâlâ espriler, şakalar yapılmıyor mu bu kuyruklarda içten içe kıllanılarak?
Hala “Benim cüzdanımdaki paraya baktı”, “Bana bilmem ne sormadı” diye ilkokul sınavı bulantısı geçirmiyor muyuz? Geçer geçmez derin bir “oh” çekmiyor muyuz?
O yüzden Bienal’in Pasaport bölümünü beğendim ben. Çünkü biz Türkler olarak sınırların ne anlama geldiğini iyi biliriz. Hayatımız Bienal bizim.

İTİRAF EDİYORUM...

* Timbaland, Pitbull ve David Guetta’nın “Pass Me” isimli şarkılarının klibinde Efes içildiğini görünce şaşırdım. Ürün yerleştirme başarılı olmuş ama duyurmak da lazım tabii... (Kaynak: Bigumigu.com).
* Bazen eski albümleri yazmak ve önermek kadar hoşuma giden bir şey yok. Haydi hep beraber 2010’da dağılan Cajun Dance Party’nin tek albümü olan “The Colourful Life”ı dinleyelim bugün. Merak edenlere not: Grubun iki üyesi şimdi Yuck adında bir grupla müziğe devam ediyor.
* Bazı mekanlara gittiğimde çalan müzik o kadar “80’ler” oluyor ki, nostalji mostalji değil sanki birileri sahiden kasetten çalıyormuş gibi geliyor.
Misal: Koço Kafe, Moda.
* Tek bir Nuri Bilge Ceylan analizi daha okuyacak yerim kalmadı. Filmi de herhalde bir altı ay sonra izlerim.
* Miles Kane’in Türkiye’ye gelip Otto’da konser vereceğini duyunca (7 Ekim) pek neşelendim. Borusan Otomotiv’in katkısıyla gerçekleşen Minimore isimli festivalin teması şehirden kaçış. Müzik, tasarım, film, moda alanlarına meraklıysanız takibe alın (mini-more.com).
* Bir de duyuru. Haftaya cumartesi gecesi (8 Ekim) Babylon’daki Curry&Coco konserinin ardından üst katta “Melis Danişmend, Alper Bahçekapılı ve ben çalıyoruz; gelenler coşacak” şeklinde bir planımız var. Bilginize...

Yağmurda dinlemek için 13 şarkı

* “Mykonos” / Fleet Foxes
* “Why Does It Always
Rain On Me” / Travis
* “Ben Yağmurum” /
Can Bonomo
* “Still Raining, Still
Dreaming” / Jimi Henrix
* “Hedonism” / Skunk Anansie
* “Drive” / R.E.M.
* “Twice” / Little Dragon
* “Gun Song” / Alphawezen
* “Karma Police” / Radiohead
* “Drugs Don’t Work” /
The Verve
* “David” / The Radio Dept.
* “Standing Next To Me” /
The Last Shadow Puppets
* “Sonbahar” / Ceylan Ertem
Not: Twitter’daki takipçilerin yağmurlu bir cuma günü
yaptığı depresif listedir.