Mehmet Tez

Mehmet Tez

mehmet.tez@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

TRT “Hakkımız yeniyor” diyerek artık katılmadığımız Eurovision’un ne anlama gelebileceğini, bazen sadece katılmanın bile önemli olduğunu bir Fin grubundan öğrenebilir...

Mağdur olmadığımız alan yoktur ya bizim. E, Eurovision’da hep mağduruz tabii ki. Hakkımız yeniyor, komşular birbirine oy veriyor, bir üst akıl birinciliğimizi engelliyor falan filan. Detayına girmeyeceğim; konu o kadar saçma ve sıkıcı ki bu saatten sonra konuşmaya değmez. Merak eden 15 Şubat tarihli “Eurovision ve Ahlak” başlıklı yazımı okuyabilir deyip geçeyim.

Haberin Devamı

Biz Eurovision’a katılmıyoruz çünkü TRT illa birinci olmak istiyor. Onlar için katılmak önemli değil, kazanmak önemli. Orayı fethetmeliyiz, onlara günlerini göstermeliyiz vesaire vesaire. Böyle çocukluklar.

Senede bir gece yapılan, dünyada 1 milyar insanı aynı anda ekran başında toplayan
bu eğlenceli organizasyonu dahi sevimsizleştirmeyi, ekseninden ve kontekstinden çıkarıp bir “gıcıklık” mecrası olarak görmeyi başardılar.

Batı’ya ders verdik!

Hadi mizah duyguları yok onu anlıyoruz da bazen kazanmak değil, katılmak önemli. Bunu unuttuk mu biz artık acaba? Centilmenlik, sportmenlik, olgunluk bunlar bitti. 13 yılda 76 milyon ergen yarattık her yaştan. Sabah akşam çemkir, itiş kakış, ona buna koftiden efelen, dayılan dur. Kompleksli, ezik ve alıngan olduğumuzdan devamlı birileri bize kumpas kuruyor gerginliği içinde geldiğimiz nokta bu işte. Katılmıyoruz. En güzeli. Batı’ya öyle bir ders verdik ki geceleri uyuyamıyorlar.

Bakın daha önce bizim gibi bu yarışmayı kazanan Finlandiya bu yıl Eurovision’a bir punk grubu gönderdi. PKN (Pertti Kurikan Nimipaivat) adlı grubun Eurovision’a katılan ilk punk ekibi olması yanında bir diğer özelliği de üyelerinin özel durumu. Down sendromlu ve otizmli üyelerden oluşan ekip bir sosyal projede tanışıp bir araya geliyor. 2009 yılından bu yana 10 ülkeyi turluyorlar. “The Punk Syndrome” adlı bir filmleri var. Sony onlarla anlaşma imzaladı.

Müzikleri şöyleydi böyleydi, şansları şu kadardı... Bunlar önemli mi artık sizce? Bu grup bu akşam izleyeceğiniz Eurovision finaline kalamadı, 19 Mayıs gecesi yapılan yarı finalde elendi. Olur ya, insan elenir.

Haberin Devamı

Kendinize gelin

Ama ne oldu biliyor musunuz? Adı pek çok ülke adına katılan gruptan daha fazla duyuldu. Dünya basınında onunla ilgili yüzlerce makale yayımlandı. Sadece otizmli ve down sendromlu insanlara değil, eminim bütün engelli
ya da özel durumu olan kişilere, onların ailelerine, yakınlarına, sevenlerine umut aşıladılar.

Bizim Eurovision’a bakışımızla dünyaya veya memleket meselelerine bakışımız arasında fark yok. Tek boyut, tek renk, tek açı, tek gerçek görüyoruz. Bunu görmeye itiliyoruz. Mecbur bırakılıyoruz. Gözünüzü açın, etrafa bakın, silkinin ve kendinize gelin. Lütfen.

CD

MASA ÜSTÜNDEN NOTLAR

THE DESIRED EFFECT BRANDON FLOWERS

Bronski Beat’i hatırlayanlar elini kaldırsın ya da bana mesaj atsın, Whatsapp’ta grup kurup muhabbet edelim. Ergenken “yabancı pop” dinleyen biri olarak hislendim. Brandon Flowers, Killers ile yaptığı “Day&Age”den bu yana ilk kez dişe dokunur bir albüm yapmış. Solo çalışmasıyla 80’lerin üzerinden şöyle bir geçmiş. Kah Neil Tennant konuşuyor kah “I Can Change” isimli şarkıda olduğu gibi arkadan Bronski Beat’in 1984 kulüp hiti “Smalltown Boy” duyuluyor. Alın dursun köşede. “I Can Change” yaz şarkısı listemde üst sıralara yerleşti.

Haberin Devamı

SOL INVICTUS FAITH NO MORE

Faith No More sanki hiç ayrılmamış, hiç yeniden birleşmemiş, böyle şeyler olmamış, o kadar yıl geçmemiş gibi. Bu albüm 1995’teki “King For A Day...”den farklı değil. “Sunny Side Up”tan “Seperation Anxiety”ye her şarkı bir yerlerden tanıdık. “Rise of The Fall” da şaşırtmıyor. Eski şarkıların izinden giden melodiler, vokaller. Faith No More hep “garip” tınlayan bir grup oldu. “Sol Invictus” bu bilgiler ışığında şaşırtmadı. Ve aslında bu yüzden de şaşırttı. “Hayır ne bekliyordun?” diye soracak olursanız, siz de haklısınız. n