Hep rock, hep indie bir yere kadar. Yılbaşında kendime bir güzellik yaptım, takımımı giydim, Berlin’e, Filarmoni Orkestrası yılbaşı konserine gittim
Baştan söyleyeyim, bundan sonra klasik müzik konserlerinin müdavimiyim. Rock’tan, konserlerden, kulüp ortamlarından, hep aynı simalarla benzer isimleri izlemekten daraldığım zaman kendimi klasik müzik salonlarına atmaya karar verdim. Artık bu sayfada klasik müzik haberlerini daha sık görürseniz şaşırmayın. Ey Serhan Bali kolla kendini...
l Evet, bunu da başardım, biletleri aylar öncesinden tükenen Berlin Filarmoni Orkestrası yılbaşı konserine “artı 1” olarak kafayı soktum. Berlin’de o şık ortamda bile bu sistemin işlediğine şahit oldum. Yeni sloganım “sanat için artı 1”. (Not: Koyu renk bir takımınız olursa artı 1 daha kolay.)
l Takım demişken, Umberto Eco’nun denemelerinde (“Günlük Yaşamdan Sanata”, Can Yayınları) jean giymekle ilgili bir bölüm vardır. Üstad Eco jean giyen değil kumaş pantolon giyen kuşaktan olduğundan jean meselesine bakışı da bizim kuşaktan farklı. “Jean, kumaş pantolondan farklı olarak belinizi, poponuzu, kasıklarınızı sıkar. Bacak aranıza ve orada yer alan organınıza baskı yapar”der. (Bülent Arınç duymasın). Kumaş pantolon kemerle bele yapışır. Sıkıştırmaz.
Ve der ki Eco, gün boyu oranızda bir baskı ve sıkışma hissiyle dolaşmak bakış açınızı, fikirlerinizi ve felsefenizi etkiler.
Yılbaşında neler yaptım?
* Bardan kovuldum. “Bir dakika, giriş ücreti var” dediler, “biz bi içki içip çıksak olmaz mı?” dedik, adam Türkçe “Eeeh 5 euro ödeyin ya da defolun gidin” dedi. “Gidelim” dedik. Açık sözlü adamlar şu Berlinliler.
* Togolu bir taksici, bir travesti ve satıcısıyla aynı taksiye bindim. Yılbaşı gecesi Kreuzberg’de taksi kıtlığı olduğundan birilerine yamanmaktan başka çarem yoktu. Şansıma bu ekip düştü. “Önce beni bırakabilir misiniz, acelem var da” dedim. “Tabii” dediler nazikçe. Togolu taksici Türklerle takılıyormuş, gidene kadar “güle güle”, “allahaısmarladık” “merhaba”, falan deyip durdu. Evliymiş, boşanmış, annesini Berlin’e getirmeye çalışıyormuş ama kadın “burası rahat istemem” diyormuş. Teşekkür ettim, “valideye selamlar” deyip indim taksiden.
* Esas DJ’in (Richie Hawtin) sabah 5’te çıktığı bir kulübe gittim. Sanırım en piyasa yermiş. 7’de çıkarken kapıda hâlâ kuyruk vardı. Bunu anlattığım bir diğer arkadaşım ertesi gece nehir kıyısında 24 saatlik bir partiye gittiğini ve sabah 11’de kapıda kuyruk olduğunu anlatınca sustum. Çok kalabalık, çok sıcak, çok kötü kokulu, çok endüstriyel ve çokmilletliydi partiler.
* Yılın ilk sabahını hayvanat bahçesinde geçirdim. Oraya nasıl gittim bilmiyorum. Ama tavsiye ederim, güzel bir chill out mekanı. Muhabbet sıktığında, “Aa gergedana bak”, “Oturup fokları izleyelim mi biraz?” ya da “Kanguruların orada buluşalım” falan deyip yırtma şansı da var.
* Her hesap geldiğinde “Berlin’de yaşasak bırakın masrafı, para biriktiririz” diye düşündüm. Kira ucuz, gece hayatı ucuz, yemek ucuz. “İki de çocuk yapsan, devletten aldığın yardımla
artıya bile geçersin” dedim kendi kendime, tam ertesi gün memleketine dönecek ve her şeyi unutacak bir turist gibi.
CUMARTESİ ALBÜMÜ
“Point” / Cornelius
Japon elektronik müzik duayeni Keigo Oyamada’nın 2001 tarihli bu albümü de nereden çıktı diyeceksiniz. Arada duyduğum bir şarkı ya da melodi beni alıp geçmişe götürebiliyor. Point bence modası geçmeyecek, klasikleşmiş ambient-electronic albümlerden. Bu cumartesini orta tempoda, yormayan bir albümle geçirin istedim. Tanıyanlar, hatırlasın; tanımayanlar için fırsattır.
Havai fişek terörü
Arkadaş, yılbaşına Berlin’de girelim dedik, havai fişek terörüne maruz kaldık. Kör olmadan döndüğümüze seviniyoruz. Meğer gelenekmiş, yılbaşı oldu mu herkes sokağın köşesindeki “havai fişekçi”ye gidiyor, kendine uygun, üzerine, tarzına yakışan, “taşıyabileceği” havai fişekleri alıyor, bir de ateş alıp sokağa dökülüyor. Bomba gibi gümleyenler, füze gibi fırlayanlar, patır patır patlayanlar, savrula savrula uçanlar, fıslayıp yerlerde sürünenler... Ortalık savaş yeri gibi, dumandan göz gözü görmüyor. Akşamüstü başladı, ertesi gün 11’de hava aydınlıkken hâlâ havai fişek patlatanlar vardı. Düğünde havaya silah sıkmak gibi bir kafa. Türkiye’de olsa demedik laf bırakmayız valla...