Mehmet Tez

Mehmet Tez

mehmet.tez@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Masasız esnafın dramı()



Sandalyesiz ve masasız kalan Asmalımescit esnafının dramı pek kimsenin umurunda değil. Hatta herkes içten içe “oh olsun” bile diyor. Ama linç edilmemek için bunu telaffuz edemiyor. İster kızın ister küfredin, durum bu.
Çünkü meselenin yaşam tarzı falan değil belediyeyle esnaf arasındaki ticari bir itiş kakış, bir danışıklı dövüş olduğunu herkes az çok tahmin edebiliyor.
Hoş esnaf diyoruz ya. Esnaf da değil milyon dolarlık işletmeciler bunlar.
Asmalımescit uzun zamandır dev bir açık hava barı gibi. Ya da dev bir restoran mahalle. İstanbul’un bütün görgüsüzlerinin kazıklanmaya gittiği bir yer. Yerlerden biri...
Görgüsüz olmak da kazıklanmak da suç değil. Ama bu durum bir semtin ırzına geçiyorsa benim itirazım var.
Daha fazla kazık yiyen müşteri, daha fazla kâr. İşletmecilerin neticede istediği bu.
Bunun için semti oymaya, her taşını sömürmeye razılar. Yeter ki 30 liraya kaşarlı tost, 50 liraya bir bardak içki satsınlar.
‘Yaşam tarzı’ gazı
Semtin eskisi ve yeni yüzünün temeli Babylon, ilk açılan barlardan mahalle barı tadındaki Otto, az sayıda kalmış bilinçli işletmeler ve eski toprak meyhaneleri çıkarın, semtin tamamında manzara bu.
Son iki yıldır semt için daha da fena bir şey oldu. Sigara yasağı geldi. Asmalımescit dev bir sigara odasına dönüştü.
Oraya artık ne yemeye, ne içmeye, ne eğlenmeye, ne birileriyle muhabbete, ne konser izlemeye gidiliyor. Oraya elde bir içkiyle kapının önünde durup sigara içmeye gidiliyor. Duman altı olmadan çiğnenmeden, ezilmeden birilerinin masasına meze olmadan yürümek bile mümkün değil.
Semtte yaşamlarını sürdürmeye çalışanların ise seçeneği bol. Ya her gece gürültü ve keşmekeşten sinir krizi geçirecek ya da “sandalyesiz kalan esnaf”ın yaşam tarzı devam etsin diye buradan defolup gidecekler.
Şimdi bunu eleştirmek, bir düzen, bir kontrol olsun demek suç mu? Yanlış mı?
Belediyenin apar topar, kafa göz yararak dahi olsa bir çekidüzen verme çabasını yaşam tarzına müdahale ya da “Ramazan önlemi” diye yutturmak doğru mu?
Kardeşim siz Asmalımescit’in yaşam tarzının ırzına geçerken, açgözlülükle önünüze gelen her şeyi kırıp dökerken iyiydi de şimdi biri kuralsızlığa dur dedi diye mi kötü oldu her şey? Her şey şahaneydi de belediye mi işi bozdu yani?
Bunu yapan, AK Parti öcüsünün desteklediği belediye olunca tabii işiniz kolay. Ver “yaşam tarzı” gazını, insanlar ayaklansın, masalar geri konsun, kazığa, tecavüze kuralsızlığa devam.
Belediyeye gelince...
Kusura bakmayın ama ben bunu yemiyorum.
Masalar konsun ama bir düzenleme olsun. Kârdan biraz zarar edin, ne olur yani? Ekmek yediğiniz semte bir faydanız olsun.
Bu işin çözümü Asmalımescit’in ve bütün Beyoğlu’nun sağduyulu, semtine ve işine saygılı ciddi işletmecilerinin örnek olmasıdır. Bu durumdan en fazla onlar zarar görüyor çünkü. Ve görecekler. Çünkü böyle giderse masalı ya da masasız, Asmalımescit bitecek.
Belediyeye gelince... İşgaliye toplarken aklınız nerdeydi ey belediye? Bütün bu keşmekeşi Başbakan’dan fırçayı yiyince fark ettiğinize mi inanacağız yani, saf mıyız biz? “Aaa buraya masa koymuşlar başkanım.” Bu mu? Herkesin gözünün önündeki manzara mahallenin hemen arka sokağındaki Belediye binasından görülmüyor mu acaba?
Bir tavsiye... Başbakan’dan gene fırça yemeden Tophane’deki nargileci krallığına da bir göz atın isterseniz.

Ambargo ve kayırmak

Sansürle ambargo arasında fark var mı? Hem de çok. Power grubunun, yeni kliplerini ilk kez rakip kanala (Kral TV) verip orada yayımlattıran sanatçılara ambargo koyduğunu açıklamasını ben sansür değil ticari bir hamle olarak yorumladım. Sanatçı nasıl gidip klibini Power yerine Kral’a vermekte özgürse, kanal da istediği klibi yayımlar istemediğini yayımlamaz. Bunda terslik nerede? Muhtemelen onlar bu ambargoyu, durumu eşitlemek için stratejik bir hamle olarak koydular.
Buna karşı çıkmak, bu durumun sevimsizliğini ifade etmek, ambargonun yanlış olduğunu söylemek ayrı; sansür demek, yayımlamaya mecbur etmek ayrı. Ambargo koyan, halkın vergileriyle yayın yapan TRT olsaydı o zaman başkaydı.
Ama ticari bir kuruluşa “Neden bu klibi koymuyorsun?” diye sorunca yanıtını da alırsın: “Canım öyle istedi.”
Kral’a soruyor muyuz “Neden indie müzik yayımlamıyorsun?”, “Neden bazı gruplara hiç yer vermiyorsun?”, “Neden hep aynı şeyleri izletiyorsun?” diye? Hayır. Çünkü bu bir tercih. Kanal kendi için en iyisi neyse onu yapar. Geçenlerde Gezegen Mehmet, Atiye’ye “Biz seni hep destekliyoruz, senin yerin ayrı” diyordu.
Power’ı “Neden filancayı göstermiyorsun?” diye eleştirmek meşru olursa Kral’ı “Neden hep onu gösteriyorsun?” diye eleştirmek de meşru olmaz mı? Bunun sonu yok ki...

CUMARTESİ ALBÜMÜ

“Bon Iver” Bon Iver


Sessiz sakin birkaç saat geçirip kafa dinlemek istediğimde bu aralar elimin altında hep aynı albüm var. Bon Iver’ın masal diyarlarından kopup gelmiş gibi tınlayan son albümü “Bon Iver”. Solist Justin Vernon’un vokali zaten o kadar karakteristik ki, müzikte fazla numaraya gerek kalmıyor. Yerinde ve dozunda kullanılmış piyano ve gitarla biraz klavye yetiyor da artıyor bile. Bu adam yeni nesil folk şarkıcısı olarak ünlenip Kanye West’le çalışınca endişe etmiştim tarzını değiştirip müziğini bozacak diye. Aksine çok başarılı Vernon. Sayıklama-mırıldanma dolu, hissiyatı derin, şu “emotional” denen türde süper bir müzik. Terapi niyetine...


İTİRAF EDİYORUM

* O kadar sesini dinledik, bir kere de kendisini görelim şu cırcır böceğinin dedim. Tatil boyunca başaramadım, saatlerce ağaçlara bak bak bir tanesini bile göremedim. O ne ses ama.
* “Çene Suyu” duyduğum en kötü su markası. Çeneden akan salyayı çağrıştıyor.
* Amy Winehouse’a “esrarkeş şarkıcı” diyen kafayla zamanında Kürt meselesini “üç beş çapulcunun işi” diye tanımlayan kafa aynı kafa gibi geliyor bana. En iyi yanıtı tarih vermiştir bu kafaya.
* “True Blood” dizisinin yeni sezon bölümleri yeni şarkılar keşfetmek açısından birçok dergiden, internet sitesinden daha faydalı.