Mehmet Tez

Mehmet Tez

mehmet.tez@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Oy isterken iyi; ayakkabı, pantolon, tişört satarken iyi; kredi kartı sokuştururken iyi; cep telefonu, kontör satarken iyi; yiyecek içecek satarken harika...
Askere yollarken “aslansın kaplansın”, eline silah verip adam vurdururken “kahramansın...”
 Sigortasız köle gibi üç kuruşa çalıştırıp sömürürken “Daha çocuksun, anlamazsın...” Küçük yaşta evlendirirken “Koca kadın oldun, beş çocuk yaparsın...”
Eve erken gel, oraya gitme, bunu yapma, internete girme, dersine çalış, sınıfını geç, dershaneye git, üniversiteye gir, işe gir, eve para getir, evlen, evlenme, çocuk yap, yetmez üç tane yap, hiç yapma...
Ama iş senede bir gün eğlenmeye gelince:
“Ne olacak bu gençlerin hali?”
* * *
Gençlerin hayatı bu...
Hayata bir kez geliyor insan.
Gençlikleri böyle armağan oluyor büyüklerine, çarçur oluyor.
Hayatında bir konsere, eğlenceye gitmeden, doyasıya bir coşup kurtlarını dökemeden, bir sevgili eli tutamadan evlendirilip, çalıştırılıp anne-babalarının emrinde hızla yaşlandırılıyor bizim gençlerimiz.
Ölünce bile rahat yok.
Namuslu muydu, değil miydi...
Ahkama devam...
Yarısından fazlası 25’ten küçük memleketimizin “yaşlı” gençleri...
* * *
Artık klasik oldu.
Her sene yaz gelip festivaller konserler başladı mı birtakım insanlar -köşe yazarı politikacı, manav, bakkal fark etmez- başlıyor tıraşa...
Farklı, değişik, bilmedikleri bir şey gördüler mi ödleri patlıyor korkudan.
Her şeyi en iyi onlar biliyor. Dünyayı onlar yönetiyor.
Yönettikleri dünya ortada...
Gençler de yaşlıların durumundan endişe duyuyor, biliyor musunuz?
Şöyle diyorlar içlerinden:
“Ne olacak bu yaşlıların hali?”

Haberin Devamı

Ne olacak bu yaşlıların hali

Cengizciğim...
Hürriyet’in ekinde yazan Cengiz en sevdiğim yazar. Güne onsuz başlayamıyorum. Son zamanlarda Vodafone reklamlarından bile daha fazla güldüren tek şey Cengiz çünkü beni.
Cengizciğim geçenlerde “Ne güzel konser yorumları yazılıyor Hürriyet’te, öyle ki başka gazeteler de taklit etmeye başladı” diye yazmışsın. “Sinem ve Servet de ne güzel yazıyorlar” demişsin. İkisini de çok severim.
Hakikaten onlar yazmasalar bazı şeylerin yazılacağı yok sizin gazetede. Ama Cengiz kuzum, “Milliyet’te ikinci sayfada senin konser yazılarını okumaya başlayınca kafamıza dank etti. Ağzımızın suyu aktı, neden bizde de yok dedik, çağırdık Sinem’le Servet’i, siz de böyle yorumlar yazın dedik” diye itiraf etmek bu kadar mı zor?
E zor tabii ya...
İkimiz de bunun böyle olduğunu biliyoruz halbuki değil mi?
Herkes de farkında. Kimi kandırıyorsun? Patronu mu?
Cengizciğim 23 Haziran’da Milliyet’in ikinci sayfasında benim One Love Festival izlenimi yazım var.
Sizde 2’de “Film afişine külot giydirdiler” haberi. 26 Haziran’da bizde 2’de Placebo konseri izlenimim var. Sizde 2’de Sibel Can boşanıyor haberi...
Kim kimi taklit ediyor anladın mı şimdi? Daha çok çalışın Cengiz, yeni fikirlerle gelin...
Cengizciğim yerim dar, tünele giriyorum, kesiliyor.
Bir-iki haftaya yeniliklerim olacak, takibe devam.
Kızlara ve Selim’e selam. Haydi selametle...

Haberin Devamı

Türk usulü “Smirting”
 Evet, smirting diye bir şey var şimdi. Dünyadaki yeni icatlardan. Sigara içilmeyen mekanların kapısında tiryakiler birikecek ya.
Siz de o arada kızlarla adamlarla falan tanışıp sosyalleşeceksiniz. Bakın benim bir arkadaşım New York’ta yaşıyor ve bu kapı önü sosyalleşmelerinden çok faydalandı. Yemektesin. Sigara içmek için fırsat kolluyorsun. Ama dışarı yalnız çıkmak istemiyorsun. Derken konuşmalardan şifreleri hafif çözüp sağ başta oturan kumral hatunun da sigara içtiğini
ve dışarı çıkmak üzere çakmak aradığını fark ediyorsun. “Sigara mı içsek acaba?” diye ortaya atıyorsun lafı. Normalde bilmem kaç gece kulübü dolaş dolaş duracağına bak yakaladın başbaşa bir “moment.”
Yalnız fazla sevinmeyin. Önceki gün Milliyet’te yukarıda gördüğünüz kapı önü fotosu vardı.
Türk usulü smirting böyle... Seç, beğen, tanış...