Mehmet Tez

Mehmet Tez

mehmet.tez@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Sahibinden.com açıkladı. Plak satışları bir önceki yıla göre yüzde 138, pikap satışları yüzde 38 oranında arttı. Üstelik satın alan kitle sanıldığının aksine 18-35 yaş arası genç kesim. CD’ye para vermeyen kuşak plağa para vermeye başlıyor.

Plak kuşağı geliyor

Sahibinden.com internetteki en büyük alışveriş adreslerinden. Her ay 22 milyon kişi burayı ziyaret ediyor ve 2.5 milyar sayfa görüntülüyor. 2.8 milyon aktif ilan var bu sitede. Yani tabiri caizse alışverişin nabzının tutulduğu yerlerden biri sahibinden.com. Geçenlerde buradan gelen bir haber ilgimi çekti. Plak satışları bir önceki yıla göre yüzde 138 oranında artmış. Pikap satışlarında da artış var. Bir önceki yıla göre yüzde 38. En fazla ilgi gören plaklar 60’ların ve 70’lerin Türk plakları olmuş. Bakın ilginç bilgiler şöyle devam ediyor. Ortalama plak fiyatı 25 liraymış. Pikap fiyatı ise 178 lira. Ama bu durum sizi yanıltmasın çok pahalı plaklar da satılıyor. Mesela Sezen Aksu’nun Sezen Seley adıyla piyasaya çıkardığı dönemden kalan bir 45’lik 2 bin liraya alıcı bulmuş. 2011 yılında Türkçe sözlü müzikte en çok plağı satılan sanatçılar Erkin Koray, Neşet Ertaş, Zeki Müren, Bülent Ersoy ve Ajda Pekkan olmuş. 2012’de Zeki Müren, Barış Manço, Gönül Yazar ve Sezen Aksu var listede. Yabancıda ise şaşırtıcı biçimde klasik müzik öne geçmiş bu yıl. Daha önce Led Zeppelin, Beastie Boys, Elvis Presley gibi isimler listedeyken bu yıl tamamı klasikçilerden isimlerin. Beethoven, Bach, Mozart, Çaykovski, Brahms...

En fazla ilgi görenler yerli plaklar dedik ama aslında satışlarda yabancı müzik ağırlıkta. Geçen yıl yüzde 45’i yabancı müzikmiş satılan pakların, bu yıl yüzde 57’si.

En çok plak alan il İstanbul. Ardından Ankara, İzmir, Bursa ve Eskişehir geliyor. Şimdi bunları anlattım diye şöyle bir sonuç çıkacağını düşünüyorsunuz: “Yaşlılar nostalji yapıyor, eskiden dinledikleri plakları alıyorlar. Gençlerin olayla ilgisi yok.” Öyle değil. Plak alan en geniş kitlenin yaş aralığı 26-35 (Yüzde 38). Yani 1977-1986 arasında doğanlar. Ardından 36-45 yaş kitlesi geliyor (Yüzde 33). 18-25 yaş arası plak satın alan kitlenin oranı yüzde 21. Yani hiç de azımsanacak bir oran değil.

Ben bütün bu tabloya baktığımda açıkçası sevindim.

Bir. Artık kimse müziğe para harcamıyor klişesi boşa çıktı. Çünkü değerli olduğunu düşündüğü müziklere para veriyor insanlar. Gerektiğinde bir plağa 2 bin lira.

İki. Plak satışlarının artması CD öncesi plak dönemini hatırlayan yaşça büyük kitleyle ilgili değil. Plakla büyümeyen genç kuşaklar plak almaya başladı, plağı ve pikabı sevdi. Müziğe para vereceksek CD değil plak alalım bari dediler. Çok da haklılar. Çünkü müzik dinlemeyi bir seremoniye bir ritüele dönüştürüyor plak.

Üç. Dünyada da hızla artan plak trendinin yansımasının memlekette de rakamlarla ıspatlanır durumda olması müziğe değer ve para veren bir kitle olduğunu kanıtladı.

Ben arkadan gelenlerin de plak-dijital tercihini yapacağını düşünüyorum. CD azalarak bitecek. Uzun lafın kısası, plak kuşağı geliyor haberiniz olsun...

Haberin Devamı

Bu albümlerin CD’si yok

Haberin Devamı

Flört grubu yakın zamanda “Anadolu Beat” isimli bir albüm yayımladı ve plak olarak bastı. Adını yakında muhtemelen daha fazla duyacağınız Umut Adan da sadece plak olarak bastırdığı ilk 45’liğini geçen aylarda piyasaya sürmüştü. Bu tip örneklerin yakında artacağını düşünebiliriz. Bundan sonra çoğu sanatçı müziğini sadece dijital ve plak formatında paylaşmayı seçerse kimse şaşırmasın. Böylesi hem orijinal hem de daha değerli geliyor bana da...

Haberin Devamı

Bu yaz bu albümlerle geçer...

Plak kuşağı geliyor


Yazı kim nasıl hangi şarkıyla ‘sallayacak ’ bilmem, ama ben bütün yazı bu albümlerle geçir ebilirim. (NOT: Yazın the kazık beach club’ da 50 liraya lahmacun yemeyi planlayanlar burada ayrılsın. Onların listesini ayrı yapacağım.)

“That’s Why God Made The Radio” - The Beach Boys

Sabah ne kadar sıcak, ne kadar uyuz, ne kadar tekdüze ve sıkıcı falan olursa olsun fark etmez. Bu albümle başlanan bir sabahın dört dakika içinde şahane bir yaz gününe dönüşeceğini garanti ediyorum. Sabah her zaman iyi uyanan “erkenci” tayfadansanız zaten bu albümü alın başköşeye koyun. The Beach Boys sonuncu stüdyo albümünü 20 yıl önce yapmıştı. 60’lardaki tarzlarına selam çakmış babalar ama standart sörf şarkıları beklemeyin. Şaşırtabilir bu albüm sizi.

“In Our Heads” - Hot Chip

Canınız dans etmek istediğinde ya da “hareketli bir şeyler olsa da dinlesek” tadında bir klişeyle karşılaştığınızda başuvaracağınız albüm budur. Ben ıssız bir Ege sahilinde de deneye tabi tutacağım. Küçük bir deneme yaptım işe yarıyor. Pek sevdiğimiz indie-dans ekibi Hot Chip yüzümüzü kara çıkarmamış, bu albümde de göğsümüzü gere gere önereceğimiz bir iş yapmış. Albümün açılışındaki “Motion Sickness”ı dinleyen biri zaten aşağı yukarı albümün müzik anlayışı ve psikolojisini çözer. Devamı çok kolay geliyor. Birbiri ardına yağ gibi kayıp gidiyor şarkılar. Zeytinyağı gibi ama tereyağı değil.

“The Bravest Man in the Universe” - Bobby Womack

Sabaha karşı hala ayaktaysam, yatmadan bu albümden biri iki şarkı dinlerim ben bu albümden, belli oldu. Üstad Bobby Womack yeni yayımlanan bu albümü Damon Albarn prodüktörlüğünde yaptı. Soul, Blur solisti açık fikirli müzik adamı Albarn’ın elinde farklı bir boyut kazanmış. Lana Del Rey’li “Dayglo Reflection”ı, merhum Gill Scott-Heron’ın sesiyle açılan “Stupid”i beğendik, ailecek dinliyoruz.

1991 (EP) - Azaelia Banks

Hip hop sever misiniz bilmem. Ben hastası değilim, sevdiğim şeyler old school tayfasıdır genellikle. Ama bazen dinlediğim şeyler hoşuma gidiyor. Yeni nesil çılgın Harlem kadını Azaelia Banks onlardan biri. Hani oldu da beach club ortamları yaratmak gerekti bir yerlerde, geçenlerde yayımlanan bu dört şarkılık EP ortamı şenlendirir. 1991 doğumlu Banks’in ilk albümü. Atın tatil çantasına...

“The Master of My Make-Believe” - Santigold

Bu yılın en iyi “M.I.A” albümünü maalesef M.I.A.’nin kendi değil Santigold yaptı. “The Master of My Make-Believe” Dub, hiphop, indie-pop, electronica ne ararsanız var bu albümde. “Disparate Youth” bu albümden yayımlanan ilk single’dı ve albümün süper olduğunu haber veriyordu. Dinledikçe açılan, farklı tarzlara belli bir estetik bütünlük içinde uzanabilen usta işi bir albüm bu. Elbette bu durumda Diplo, TV On The Radio’dan David Sitek, Switch ve Yeah Yeah Yeahs’den Nick Zinner’ın katkısı büyük. Santigold ikinci albümünde ilkinin fersah fersah üzerine çıkmış. Bu yaz fonda muhtelif ortamlarda çok çalar gibime geliyor.

İtiraf ediyorum

* Özellikle bu yaz sıcaklarında klimalı bir salonda ‘Türk taksi şöförünün klimayla imtihanı’ başlıklı bir seminer düzenlemek istiyorum. Kafamdaki konu başlıkları şöyle: Klimayı açma kararını almak. Klima açınca araç ne kadar fazla yakabilir, gün boyu terlemeye değer mi? Müşterinin ‘parası neyse verelim aç kardeşim’ deme hakkı. Klima açmak ile kutup soğuğu yaratmak arasındaki ince çizgi. Şimdilik bunlar.

* Bazen hiç müzik dinlemeden ıssız bir sahilde günlerce hiç sıkılmadan kitap okuma konusunda dayanılmaz bir arzuya kapılıyorum. Yaşlanıyorum herhalde.

* 14-15 Temmuz’daki Efes One Love’a hazırlık olarak bu yıl müzik dinlemek falan yerine bıyık bırakmaya, bir çift bordo espadril ve bir de şort ayarlamaya karar verdim. Dikkat çekmeyelim kalabalıkta kot tişörtle.

* Gazetelerde en sevdiğim haber türü “çıktı’ haberleri. İşte bu haftaki ‘çıktı’ haberiniz: “Özbekistan’ın otokrat cumhurbaşkanı İslam Kerimov’un en büyük kızı Gülnara’nın (39), geçenlerde albüm çıkaran “Googooshka” takma isimli pop yıldızı olduğu ortaya çıktı.” Haberin sonundaki o şaşkınlık hissi şahane değil mi?

“Müzikleri anlamıyoruz ama okuyoruz harbi yazıyosun!”

Her hafta muhtelif mesajlar geliyor sizden. E posta olarak, Twitter üzerinden ve Facebook’tan. Ama en çok şu tip mesajları seviyorum: “Yazdığın müziklerin çoğunu dinlemiyoruz arkadaşım. Ama harbi yazıyosun o yüzden okuyoruz. Saygılar.” Sağolun varolun, hastasıyım bu harbi muhabbetinizin. Cidden.