Mehmet Tez

Mehmet Tez

mehmet.tez@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

eksenlerde yükselen gençlik trendlerini anlamak için bakmanız gereken yıl 1984’tür. Bu yıl içinde inceleyeceğiniz bir-iki albümden biri de Prince’in “Purple Rain”i.
Hayata veda ettiğini öğrendiğimde fark ettim ki aslında Prince’i anlamak için de bakmanız gereken yıl 1984. Bu albüm onun belki en popüler işi. Ama bu, onun aynı zamanda en samimi ve en güçlü albümlerinden biri olduğu gerçeğini de değiştirmiyor (bir diğeri 1993’teki “Diamonds and Pearls” olabilir).
Dünya pop tarihinin en tanınmış şarkılarından bazıları; “Kiss”, “Purple Rain”, “When Doves Cry”, “Let’s Go Crazy” bu albümde yer alıyor. Prince bu albüm sayesinde zirveye çıktı, şöhret oldu ve kariyerinin devamını bu albüm sayesinde getirebildi.

Haberin Devamı

Prince’in ardından...


Popüler işlerden hep uzak durdu
Prince Roger Nelson, 7 Haziran 1958’de Minneapolis, Minnesota’da dünyaya geldi. Babası caz müzisyeni, annesi caz şarkıcısıydı. Adı babasının caz âlemindeki lakabından ve grubundan geliyor (Prince Roger Trio).
Prince müziğe karşı doğal bir yetenek sahibiydi. İlk bestesini piyanoda yaptı: “Funk Machine”. Sonraları şahane gitar, bas, piyano, davul çalmayı öğrendi. Öyle ki gitaristliği Jimi Hendrix ile karşılaştırıldı. Lisede ilk grubunu kurdu: Grand Central.
Her zaman dinlediği müziklere çok özen gösterdi ve kendisinden önceki üstatlara büyük ilgi ve saygı duydu. Çağdaşı müzikleri, popüler işleri hep kendisinden uzak tuttu.
Kahramanları arasında George Clinton, James Brown, Miles Davis, Stevie Wonder önemli yer tuttu. 1985’te Rolling Stone’a röportaj verirken muhabire onların şarkılarını dinletmişti. Purple Rain sonrası bu ilk röportajında funk ve rock’ı özümseyen müziğini çok detaylı anlatır.
O dönem şarkılarındaki cinsel çağrışımlar, kendi cinsel tercihleri ve aşk hayatıyla gerçek bir magazin kişisi olmuştu Prince ama bu konuda hiçbir zaman gazetecileri ve yazarları suçlamamıştır.
Prince 1985’ten 1992’ye kadar sekiz albüm yayınladı. Tim Burton’ın “Batman”ine müzik yaptı, “Sign ‘o’ Times” adlı konser filmi sinemalarda vizyona girdi. 1990’larda ise yeni bir dönem başladı. Ekibini değiştirdi, The New Power Generation ile çalışmaya başladı ve “Diamonds and Pearls” albümünü yayınladı. Büyük başarılar elde etmeye devam etti.
1993’te bağlı olduğu Warner ile yaşadığı anlaşmazlık sonucunda adını değiştirdi. Prince gitti, yerine telaffuz edilemeyen bir sembol geldi (Love Symbol). Prince çok fazla albüm yayınlama niyetindeydi, firma ise “Daha az albüm ve kayıt çıkar, bu şekilde değeri düşüyor, ayrıca promosyon yapmakta zorlanıyoruz” düşüncesindeydi. Prince’in firmayı sinir etmek için adını değiştirdiği biliniyor.
Bu durum kariyerini çok etkiledi. Satış rakamları düştü, popülerliği azaldı. Kontratının bittiği 2000 yılından sonra Prince tekrar Prince oldu ama artık eski Prince değildi. Bu tarihten sonra müziği eskisi gibi trend belirleyen bir özelliğe tekrar sahip olmadı.
Çok sayıda ve farklı eğilimlerde funk ve soul albümleri yayınladı Prince. Hatta bazı albümlerini gazetelerle ücretsiz dağıttırdı (“Planet Earth” albümü 2007’de İngiltere’de Mail On Sunday ile ücretsiz dağıtıldı).

Yardımsever bir müzisyendi
Tarzı ve yöntemleri tartışılsa da yardımseverliği hiç tartışılmamıştır. Prince en ünlü olduğu 80’lerde evsizleri doyurmak için onlara yemek verilmesi karşılığı konserler vermiştir. Kendisi de yoksul, orta direk bir ailede büyümüştü. Şöyle anlatmış 1985’te Rolling Stone’a:
“Yoksulluk insanları sinirli yapar. En kötü yüzlerini ortaya çıkarır. Gençken çok hırçındım. Kendimi güvende hissetmediğimden herkese saldırganca yaklaşırdım.”
Daha sonra çok zengin olduğu halde paranın şehvetine kapılmamıştır. Şöhretin zirvesinde sisteme rest çeken çok az sanatçı bulabiliriz.
Ona “Cennete inanır mısın?” diye de sormuşlar. “Öte taraf diye bir şey olduğuna inanıyorum. Aynı burası gibi görünen ama farklı bir yer. Gerisini anlatmak istemiyorum, çok kişisel olur” diye cevaplamış.
Prince pop tarihinin en yetenekli, en yaratıcı ve en avagart karakterlerinden biriydi. Gittiği yerde mutlu olması dileğiyle...

Haberin Devamı

Çok hassas bir konu!

Haberin Devamı

Biliyorum çok tepki alacağımı ama bir anımı paylaşacağım ve yorumu size bırakacağım. Bisiklete binmekten büyük keyif alıyorum. Kullandığım güzergahta kalabalık köpek grupları var. Ben geçerken muhakkak bir yerde peşimden havlayarak koşuyor, saldırıyorlar. Bir, iki, üç derken önlem almak için danıştım. Ne yapmak lazım, neden bana saldırıyorlar, acaba yanlış bir şey mi yapıyorum diye merak ettim.

Prince’in ardından...

Bisikletlilere sordum tabii sorumu. Genel olarak aldığım yanıt “Bir şey olmaz” oldu. “Aldırış etme, onlar oyun oynuyor aslında” falan, bunun gibi şeyler. Sonunda yaklaşık 8-10 köpeğin saldırısına uğradım. Nereden geldiklerini anlamadım bile, bir anda etrafımdaydılar. Ayak bileğimden ısırıldım. Önemli bir ısırık değil ama kanadığı için elbette aşıya gittim. Beşinci aşıma bir hafta kaldı. Sorun değil. Olur.
Hâlâ bisiklete biniyorum ve aynı yerlerden geçiyorum. Aynı köpekler gene peşimden, zaman zaman vahşice havlayarak koşuyor. Çünkü insanlar tarafından topluca, önlerine etler, kemikler ya da besin artıkları verilerek besleniyorlar. Aynı anda 10-15 köpeğe et ya da kemik atarsanız elbette saldırganlaşırlar ve davranışları değişir.
Çoğu bu durumda birbiriyle de kavga ediyor, vahşileşiyor. Bunu sosyal medyada paylaştığımda işittiğim sadece hayvansever azarı oldu. “Isırıldıysan muhakkak sen yanlış bir şey yapmışsındır, oradan geçmeseydin, köpekler onları sevmeyenleri anlar” falan bunun gibi şeyler. Birisi de şöyle ağzımın payını vermiş: “Ne yapalım zehirleyelim mi?”

Derdim hayvanlar değil
Kayıtlara geçsin diye söylemek isterim; yıllarca hem kedim hem köpeğim oldu. Hayvanları tanırım, severim, ayırt etmem, onlarla konuşurum ve oynarım. Onların yabancısı değilim. Düşmanı da değilim.
Derdim hayvanlarla değil. Sahipleriyle. Bu yazıyı yazmamın nedeni hayvanlar değil insanlar. Çünkü hayvanların en büyük sorunu her zaman olduğu gibi insanlar.
“Zehirleyelim mi” saldırganlığına yanıt vermek isterim: Hayır efendim. Kesinlikle hayır. Ne alakası var? Her eleştiriyi bu noktada karşılayıp susturmak düşünceyi körleştirir. Tartışmayı ve doğruyu bulmayı sonsuza dek engeller.
Ama belki hayvanseverler güzel görünüyor diye golden retriever satın almaktan biraz olsun vazgeçip gariban sokak köpeklerini daha fazla evlat edinirlerse, herkes için, öncelikle köpekler için daha hayırlı olabilir.