Mehmet Tez

Mehmet Tez

mehmet.tez@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Sıla’nın albümü tuttu çünkü...
* İlk albümünde çok sert, neredeyse kodu mu oturtacak bir hali vardı Sıla’nın. Ben de korktuğumdan tek yazı yazamamıştım. “Konuşmadığımız Şeyler Var” isimli yeni albümünde bu tavırlardan uzaklaşıp şarkılarına odaklanınca kendi tarzını bulmuş. Şimdi daha az korkutucu olmuş.
* Sözleri herkese hitap ediyor. Ayrıca biz “Koyarız iki kadeh, kafa nereye biz oraya” diye konuşan kadınları sever onlara “harbi kadın” deriz. Sıla’nın imajı da öyle.
* Şarkılar güçlü. Düzenleme odaklı bir albüm değil. Yani allayıp pullayıp dünyada son çıkan düzenlemeleri sokuşturmak yerine besteleri öne çıkarmışlar. Yeterli olmuş.
* Dikkat çekmek ve benzerlerinden ayırt edilmek için illa Amerika’yı yeniden keşfetmeye gerek yok. Bazen herkesin bildiği müziği en iyi şekilde icra etmek yeterli. Sıla’nın albümü hepimizin çok iyi bildiği bir müzik olan Türk popu alanında iyi bir albüm yapmanın başarı için yeterli olduğunu gösterdi.
Demek ki buna ihtiyaç varmış.
Bir de eleştiri: “Gol” isimli şarkı bu albüme ve yarattığı hissiyata hiç uymamış. Ne alaka anlamadım. Aman Sıla’yı kızdırmayalım da..

Haberin Devamı

Bu mu yılın röportajı?

Sıla’nın albümü tuttu çünkü...

Güldürmeyin bizi Allah aşkına, siz inandınız mı bu hakla ilişkiler etkinliğini “yılın röportajı” diye verirken? Angelina Jolie Acun Ilıcalı’ya “Brad’le Türkiye’ye gelmek istiyoruz” demiş. Hakikaten çok şaşırtıcı ve bomba bir açıklama. Düşünün, röportaj o kadar zayıf ki başlık ancak bu. Yıllardır gazeteci olmayan bir sürü insanın gazetelerde yer almasına alıştık. İtirazımız da yok, yeter ki iyi iş çıkarsınlar. Ama ortada iyi bir iş de yok ki. Bari bir fotoğraf çektirseydiniz beraber. Anlaşılan Angelina Jolie izin vermemiş. Bir yerde Acun’un kulağıyla Angelina Jolie birlikte görülüyor. Yani o kadar tantanaya, emeğe, elde var sıfır.
Aynı filmin promosyonu için bir diğer röportaj da başka bir gazetede Johnny Depp ile yapılmış. Onu yapan da gazeteci olmadığından bir adet “Bir dahaki filme çağırırsanız gelirim” gibisinden laf var. Buradan şu anlaşılıyor: Gazetecilik sanıldığı gibi kolay bir iş değildir. Sonuçlar ortada.

Haberin Devamı

Melis Danişmend’e dair...
Duydum ki birileri ilk solo albümünü yayımlayan Melis Danişmend için “torpilli” diye atıp tutuyormuş... Duydum ki “Mehmet Tez’in arkadaşı, o yüzden bir gecede şipşak şarkıcı yapıldı” lafları dolaşıyormuş.
Ey kötü kalpliler, bu işi biraz takip ediyor olsaydınız Melis’in sekiz yıldır müzik yaptığını, üçnoktabir grubunun solisti olduğunu bilirdiniz. O zaman da arkadaşımdı, ne oldu, her gün manşetlere mi çıktı? Melis hiç popüler olmayan bir müzik türünü icra etmek için kariyerini boş verdi. İnandığı müziği yaptı. Beğenip beğenmemek ayrı. Ama medyaya her gün onlarca, yüzlerce yeni isim derdini anlatırken Melis’in de iki dakika konuşmaya hakkı yok mu? Bunun için torpil mi lazım? Bu ne düşmanlıktır. Ayıp. Utanın!

Sıla’nın albümü tuttu çünkü...
İTİRAF EDİYORUM
* John Lennon’ın ölüm yıldönümünde bir kez daha anladım ki ben Yoko Ono’yu sevemedim, sevemem arkadaş (Courtney Love’ı da).
* Her yerde övgülere boğulan, dünyada neredeyse bütün ileri gelen müzik basınının tam not verdiği bir albümü dinliyorum dinliyorum bir türlü kerametini anlamıyorum.
* Habertürk yazarı Serdar Turgut’un yeni başladığı medya eleştirisi blogu kofti çıktı. Sen her gün herkes hakkında ahkam kes, Milliyet’e çak ama burada Habertürk eleştirilmeyecektir de. Neden o? O bloga olsa olsa “topal blog” derler.
* Boy George’un söylediği Mark Ronson şarkısı “Somebody To Love Me”yi defalarca dinlesem de sıkılmıyorum. Sevdiğim ama dinlemekten bıktığım şarkılardan olacak diye korkuyorum.

Haberin Devamı

Sıla’nın albümü tuttu çünkü...
Ayşe Arman’ın obezite dizisine itiraz var
Ayşe Arman iyi bir gazetecidir. Kendisini ta Aktüel’deki işlerinden beri bilen, takip eden biri olarak beğenirim, bazen de eleştiririm herkes gibi. Şişmanlığa dair yazı dizisini de ilgiyle okudum ama çevremdeki ve ailemdeki şişmanlardan bir-iki itiraz var, söylemeden edemeyeceğim. Eleştiriler şöyle:
* Ayşe şişmanlamış, bizi anlamaya çalışmış, ne güzel. Ama şişmanlamak demek çirkinleşmek demek değil ki. Kendini şişmanlatırken aynı zamanda da çirkin biri haline sokmuş ve şişmanlığı çirkinlik üzerinden değerlendirmiş.
* Ayşe şişman birinin yerine geçmiş empati kurmak için ama yazdıkları şişmanları ötekileştiren şeyler. Bizim gibi hissetmek yerine şişman olma durumuyla ilgili mizah (makara) yapmış daha çok. Resimlerden de anlaşılıyor bu.
* Şişmanları anlamak için daha fazla şişmanla konuşsa, iş dünyasında ve hayatta mini etekli fit kadınlarla rekabet etmek durumunda kalan kadınlara da söz verse iyi olmaz mıydı? En azından Berin’i (Yavuzlar) daha fazla konuşturabilirdi (bu sonuncu benim notum).
Bir not daha... Ya şişman erkekler?
Elçiye zeval olmaz.

Sıla’nın albümü tuttu çünkü...
“Şafağın attığı yerde, güneşin battığı yerde”

CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu yeni seçim şarkısının kayıtları ve kurultay şovu için stüdyoya girdi. Aralarında Onur Akın ve Edip Akbayram’ın da bulunduğu ekip kendine Cumhuriyet Halk Korosu adını vermiş. Aşık Mahzuni Şerif’in “Sarı Saçlım Mavi Gözlüm” türküsü seslendirilmişler. Ve muhtemelen kurultay için şöyle şeyler de kaydetmişler... Sıkı durun...
Kılıçdaroğlu “CHP nerede?” sorusuna sırasıyla “Sokakta, fakültede, fabrikada, tarlada, alın terinin yanında, Ege’nin güneşi, Karadeniz’in yağmurunda, İç Anadolu’nun bozkırı, doğunun kara kışında, Çukurova’nın pamuğu, Trakya’nın günebakanında, şafağın attığı yerde, güneşin battığı yerde, kurtuluşta, kuruluşta, devrimde” dizeleriyle yanıt veriyor.
Düzenlemenin son bölümünde ise Kılıçdaroğlu “Şimdi ben soruyorum. CHP nerede?” diye sesleniyor. Cumhuriyet Halk Korosu da “Burada” karşılığı nı veriyor.
Şunu söylemekten kendimi alamıyorum.
Sayın Kılıçdaroğlu, iyi niyetlisiniz ama yaptığınız iş çok demode ve çok 70’ler. Benden naçizane tavsiye: Öyle bir geçer zaman ki ne olduğunu anlayamazsınız. Bir bakmışsınız halk çoktan yeni dünyaya adapte olmuş, siz hâlâ 70’ler muhabbetindesiniz.
Millet parkaları çıkaralı çok oldu. Karaoğlan ve beyaz güvercin de çok eskilerde kaldı. Ayrıca 70’leri “Ne güzel günlerdi” diye hatırlayan kaç kişi var memlekette? Bu ruhu kaşıyıp hoş olmayan anıları tazelemek kime ne fayda sağlamış, o yıllar kime ne mutluluk getirmiş ki seçimde 70’lere oynuyorsunuz?
Akıl hocalarınızı hemen değiştiriniz.