Mehmet Tez

Mehmet Tez

mehmet.tez@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Geçen hafta Berlin’de düzenlenen Spirit of İstanbul Festivali’nde müziğin yanı sıra İstanbul ve Türk kültürünün muhtelif yönleri ön plandaydı. Birini telaffuz edemiyoruz!

Çok güzel zeytinyağlı mezeler vardı. Dolma, yoğurtlular, fava, zeytinyağlılar... İspanyolların lezzet peşinde koşan dünya turistlerini cezbeden tapas’larına ve Baskların “pinchos”larına Ortadoğu ve Balkanlar’ın şahane yanıtı olan mezelerimiz elbette büyük ilgi gördü. Spirit of İstanbul Festivali’ni düzenleyenlerin, 2010’dan bu yana artık kendi çapında gelenekselleşen bu festivalde altını çizdikleri hususlardan biri “slow food” kültürü. Amerikalılar fast food’la dünyayı fethetmiş olabilir ama slow food’daki söz hakkımızı başkalarına
yar etmeyiz demekteler.

Haberin Devamı

Haklılar. Mevzu yavaş yemekse eğer, Türkiye gece boyu devam eden, uzun uzun sohbet edilen sofraların memleketidir.

Baba Zula bal gibi evrensel bir ekip

“Station” adındaki mekan üstü kapalı kocaman, sokak konseptinde bir yer. Buraya ilk kez 2009 yılında MTV Avrupa Müzik Ödülleri after party’sine gelmiştim.

Fatboy Slim’in çaldığı yerde şu anda vestiyer var. Dave Grohl, Beyonce ve Jay-Z’nin oturduğu VIP köşesinde ana sahne kurulmuş gruplar çalıyor. Backstreet Boys’un sürpriz performansını yaptığı sahnenin yeri mezelere ayrılmış. Yanında yemek masalarından oluşan bir
alan var.

Burada sokakta dolaşır gibi dolaşıyor, muhtelif köşelerde yemek yiyor, muhtelif içeceklerden içiyor, grupları dinliyorsunuz. Bu yıl Baba Zula ve Jupiter Jones isimli Alman alternatif rock ekibi başı çekiyordu. Defalarca izlememe rağmen Baba Zula’nın özellikle yurt dışındaki performanslarından hep etkileniyorum. Baba Zula, Türkiye’ye özgü müzikal dünyayı ve beynimize işlemiş geleneksel sesleri Batılılara şahane müzikal hikayeler oluştururarak anlatmayı beceriyor. Evrensel mi, evet bal gibi evrensel. Dünya çapında hayran kitlesi olan bir ekip.

İstanbullu olmaktan çok memnundum

Bu festival Berlinlilere İstanbul ruhunu anlatmak için, birazcık olsun onlara bu Türkiye’nin bu en büyük kültürel kavşağının resmini çizebilmek için yapılıyor.
9 binden fazla insan katıldı bu sene. Ve bu festivalde elbette İstanbul ve Türk kültüründe önemli yere sahip bir içecek, beyaz örtülü masalar üzerinde küçük tabaklardaki mezeler eşliğinde içiliyordu.

Haberin Devamı

Almanların bu içeceğin satıldığı yerde uzun kuyruklar oluşturduğu gözlemlendi. Her ne kadar yok edilmeye, buzlanmaya, perdelenmeye, silinmeye, unutturulmaya çalışılsa da öyle “yok ol” deyince yok olacak bir şey değil. Bunu anlamış olduk.
Bir de bunun bizim kültürümüzün ayrılmaz bir parçası olduğunu bir kez daha gördük. Açıkçası İstanbul festivalinde İstanbullu olmaktan çok memnun oldum ben. Özel hissettim kendimi. Uzun zamandır böyle hissetmiyoruz bu ülkemizde.

Bir de not: Mezelerimiz ve meze kültürümüz yakında Almanya’dan başka İngiltere’de de dünya çapında restoranların menülerinde yer almaya başlarsa şaşırmayın. Zamanı geldi artık bence de...

CD

MASA ÜSTÜNDEN NOTLAR

ECLIPSE -TWIN SHADOW

Twin Shadow beyi yani George Lewis Jr.’ı tanıdığımızda kendisi indie hipster âleminin “80’lerin synth’lerini ve drum machine’lerini sevdim geldim” ekolünden bir sanatçımızdı. Biz bu albümlerden tat aldık, dinledik, beğendik. Lakin kendisi yeni albümünde bağımsız şirket sanatçısı olmayı bırakmış, Warner’a geçmiş, geçince de ağız ve müzik değiştirmiş. “Ben artık o şeyleri sevmiyorum” demekteymiş.

Haberin Devamı

PRIMROSE GREEN-RYLEY WALKER

Yıllar önce birisi bana “Gün gelecek, James Taylor’ın ve Tim Buckley’nin yaptığı müzik yeniden yapılacak, hatta adeta yeniden üretilecek ve yine şahane olacak” dese inanır mıydım bilmiyorum. Gelecek geldi ve işte Şikagolu, ekose gömlekli, kadife pantolonlu,
26 yaşındaki gitarist ve solist Ryley Walker’ın ikinci albümü “Primrose Green” yayımlandı. Şahane. Plaktan dinleyin mümkünse.