Mehmet Tez

Mehmet Tez

mehmet.tez@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Dünyanın en popüler üçüncü sporu. Birinci futbol, ikinci basketbol. Üçüncü tenis.
Mesela, voleybol 13’üncü popüler spor. Bisiklet 14, yüzme 15, at yarışı 23, hentbol 25, güreş 27, halter 36’ncı sırada.
Sanıldığının aksine “elit sporu” falan değil tenis. Beyzbol ya da kriket gibi gezegenin sadece belli bölgelerinde popüler değil, her köşesine yayılmış durumda. Dünyada 3 milyar futbol takipçisi olduğu hesaplanıyor. 1 milyar kadar da tenis takipçisi var.
Tenis, ekonomisi bakımından da iddialı bir spor. Forbes’un 2015’in en çok kazanan sporcuları listesinde ilk onda Ronaldo (79.6 milyon dolar) ve Messi’nin (73.8 milyon dolar) hemen altında Roger Federer var (67 milyon dolar).
Bir ölçü olsun diye söylüyorum. Aynı listeye göre Neymar’ın iki katı, Lampard’ın üç katı, ilk 100’deki tek Türk (ki Alman aslında) Mesut Özil’in dört katı ediyor bu rakam.
Tenis sporunun bir dünya kupası var: Davis Cup. Futbolda Dünya Kupası neyse tenis için Davis Cup o. 1900 yılından bu yana düzenleniyor ve bugün 130 ülke yer alıyor bu kupada. Türkiye an itibarıyla 58’inci sırada.
Futbol ya da basketboldan farklı olarak tenis her yaşta oynanabiliyor. 10 yaşında da oynayabilirsin, 80 yaşında da.
Bireysel bir spor. Karşına birini alıyorsun, iki raket, bir top yeterli. Olmadı, bir duvar bul, karşısında kendi kendi kendine oyna. Yani “top oynamak” kadar kolay bir şey tenis oynamak. Yeter ki sen oynamak iste.
Bütün bunları yazıyorum çünkü bizim ülkemizde spor dendiğinde futboldan başka her şey fuzuli gibi görünüyor. Bütün diğer sporlara ve değerli sporculara çok büyük haksızlık ediliyor. Bütün paralar futbola, bütün kaynaklar futbola. Dünyadaki pek çok ülkenin bütçesinden fazla parayı Türkiye her yıl futbola yatırıyor. Bu kadar paraya yatırıma, harcamaya bir Türk futbolu ekolümüz yok. Dünyaya futbolcu ihraç eden bir ülke değiliz. Onu bırakın, takımda daha fazla nasıl yabancı oynatılır ona bakıyoruz. Çünkü kendimiz için bile doğru dürüst futbolcu yetiştiremiyoruz. Bu kadar çabaya, emeğe, zamana, yatırıma futbolda Brezilya olmamız lazımken hâlâ nüfusu İstanbul’un onda biri olan ülkeyi yenmeyi tarihi zafer olarak kendimize satıyoruz.
Her sıradan maç bir ölüm kalım maçı, her Avrupa ön eleme turu bir Viyana kuşatması... Türk’ün ayak sesleri vesaire vesaire...
Elde avuçta ne varsa futbola. Sonuç sıfır. Hatta bazen sıfırın da altı.
Sportmenliğin, spor sevgisinin yerini vandallık, “gebertin, öldürün, saldırın” mantığı almış. Türkiye her gün bu ilkellikle oturup bu ilkellikle kalkıyor. Her dakika başlıklarda bir rezalet.
Evet, futbol sadece futbol değildir. Anladık. Ama futbol birazcık da futbol olsa fena mı olur? Bizde durum, “futbol artık hiçbir şekilde futbol falan değildir”e bağladı ne zamandır.
Bütün bunları niye mi anlatıyorum?
Dün siz spor adına Trabzon’daki ilkelliği izlerken (ve bugün de muhtemelen bunu tartışırken) sporda gerçekten anlamlı bir şey oldu.
26 yaşındaki tenisçimiz Çağla Büyükakçay, Bayanlar Tenis Birliği (WTA) Ted BNP Paribas İstanbul Cup’ı kazandı. Tarihte ilk kez bir Türk sporcu bir WTA turnuvasını kazanmış oldu. İlk yüz sporcu arasına 82 numaradan girdi ve umalım ki kariyeri ve çalışmaları ona ilk onu da göstersin.
Ama tabii spor gerçekten kimin umurunda?
Haydi kaldığımız yerden kavgaya devam. “Büyük oyun oynanıyor Trabzon’a. Paralelin işi... ”