Mehmet Tez

Mehmet Tez

mehmet.tez@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Roger Waters’ın “The Wall” turnesi kapsamında 4 Ağustos’ta İstanbul’da vereceği konser, sadece bir konser değil. Waters’ın deyişiyle Picasso için Guernica neyse, kendisi için de bu prodüksiyon o

“The Wall”u neden izlemek lazım

Roger Waters: “The Wall orta yaşlı, aksi bir adamın bunalımlarından doğdu. Yıllar sonra onu daha politik ve evrensel mesajlar içeren bir hale getirmeye çalıştım.”

Efendim Roger Waters, hatırlarsanız bir büyük yazarımızla görüşmüş, bu “muhteşem” zirvede biz yazarımızın kitaplarını tekrardan tanıma şansına erişmiş, öte yandan Waters’ın gençliğinde Türkiye’yi gezerken Konya’da bir geneleve gittiğine dair önemli bulgulara ulaşmıştık. “The Wall” turnesi hakkında faydalı bilgilerle dolu bu röportaj kadar olmaz elbet ama ben de size bir iki bilgi vermek isterim.
Bir kere bu bir Roger Waters konseri değil. Yani sadece bir konser değil bir sahne gösterisi. Roger Waters’ın üzerinde yıllarca çalıştığı ve ilk başladığı 2010’dan bu yana da ufak
tefek değişikliklerle mükemmelleştirdiği bir prodüksiyon. Waters, bir anlamda “The Wall” filmini kendince güncelleyerek sahneye koyuyor.

“Direnişiniz hepimiz için bir dönüm noktası olabilir”
“The Wall”da anlatılanlar hem çok şahsi hem de çok geneldir. Çocukluktan, aileden, aile kurumundan, savaştan, kapitalist sistemden, siyasetin yozlaşmasından eğitim sistemine kadar her şeyi didikler, eleştirir “The Wall”. O bakımdan da hiç güncelliğini yitirmez. Savaş desen her dakika savaş var. İnsanlar her dakika ölüyor, siyaset çoğu zaman yoz, eğitim hep sorunlu, birileri birilerini kendi bildiği, istediği gibi yaşamaya zorluyor her zaman ve dünyanın her yerinde. Yani tarih bizi yanıltmıyor. Bu bakımdan “The Wall”da kah Irak, kah Gazze, kah Güney Amerika,
kah Uzakdoğu işin içine giriyor. Nerede bir sıkıntı ve hak mücadelesi varsa Waters illa ona değiniyor ve bir şarkıda ona gönderme yapıyor.
Şimdi diyeceksiniz ki Gezi olayları da bu tabloda olacak mı? Bunun yanıtını bulmak için Waters’ın 4 Haziran tarihli Gezi açıklamasına bakalım:
“Ne zaman bir adam ya da kadın ya da bir çocuk sokağa çıksa ve kendi geleceğine yön vermek için, demokrasi için, özgürlük için insan haklarını savunsa, dünyanın geri kalanı ona borçlanır. Su ateşinin karşısında, gaz bulutunun içinde sizinle fiziksel olarak bir arada değiliz ama kalbimiz sizinle. Direnişinizi alkışlıyoruz çünkü biliyoruz ki kolay değil. Büyük ülkeniz Batı’yla Doğu arasında bir geçit. İstanbul uygarlık tarihinde efsane. Direnişiniz hepimiz için bir dönüm
noktası olabilir, bizi karanlık çağlardan döndürebilir.”
Bence Waters bir noktada değinecek Gezi ruhuna. Ve Waters etik açıdan o kadar sağlam bir yerde duruyor ki,
“dış mihrak bunlar”cıları da işlevsizleştiriyor. Sanatçıların Gazze’ye abluka uygulayan İsrail’i boykot etmesi için çağrı yapan, Gazze’de konser vererek duvarın yıkılmasına dikkat çekmek için yıllardır uğraşan biri Waters. Bu anlamda konserin bir ayin ya da dev bir protesto gösterisi gibi geçeceğini söyleyebiliriz.

Duvarlar yıkılır mı?
Şu ana kadar pek çok dev prodüksiyon/konser izledik.
“The Wall”, içinde taş vücutlu dansçıların olduğu ve genellikle cinsellik pompalanan standart Amerikan şovlarından farklı. Burada teknoloji ve bütçe, iyi müzik, şahane filmler ve animasyonlar, dev gibi bir duvar için bir araya geliyor. Bütün bunlar ustaca “The Wall” çatısı altında bir bütünlük oluşturacak şekilde tasarlanmış.
Waters şöyle diyor: “The Wall orta yaşlı aksi bir adamın bunalımlarından doğdu. Yıllar sonra onu daha politik ve evrensel mesajlar içeren bir hale getirmeye çalıştım.
‘The Wall’ artık beni dünyadan ayıran duvara dair değil, insanları birbirinden ayıran duvarlara dair bir gösteri.”
Bizi ayıran duvarlar yıkılır mı, yıkılırsa altında kimler kalır, duvarsız hayat mümkün mü? Bunlar iddialı sorular. Yanıtlarını “The Wall” konserinde bulamayabiliriz ama kafamızda bir ışık yanabilir belki. O zamana kadar duvarsız bir dünya özlemekten ve bunun için uğraşmaktan başka çaremiz var mı? Dedim ya “The Wall” turnesi bir Roger Waters konseri değil. Hep birlikte izleyip göreceğiz zaten.

Haberin Devamı

“The Wall”u neden izlemek lazım

Haberin Devamı

“The Wall” sadece bir konser değil farklı görsel unsurların kullanıldığı bir şov.

Haberin Devamı

ROCK WERCHTER’DEN SON NOTLAR

* Django Django: İskoç ekip sıcak mıcak demeden, havanın aydınlık olduğu saatlerde bile 7-8 bin kişiyi coşturmayı becerdi. “Synthesizer destekli vurucu ritimler” şeklinde tarif edebileceğim müzikleri tam konserlik. Özellikle “Default” ve “Silver Rays” gibi şarkılarda büyük coşku oluyor.
* Tame Impala: Son dönemde beni en fazla heyecanlandıran grup. Albümlerinde 60’ların ve 70’lerin rock ve saykodelik rock sound’unu yeniden üretebiliyorlar bu şahane. Ama konserde de mükemmeller. Led Zeppelin’in ilk yıllarını izler gibi hipnotize olup izliyorsunuz. Aklımızı başımızdan aldılar...
* Kendrick Lamar: Interpol solisti Paul Banks’le İstanbul’da görüştüğümde ne dinlediğini sormuştum. Kendrick Lamar demişti. Hatta şu Lamar’ın şu anda Jay-Z’den sonra en iyi söz yazarı olduğunu söylemişti. Banks eskiden hip hop DJ’yiydi ve sözüne güvenmeye karar verip konseri izledim. Lamar bas, davul, gitar da dahil canlı çalan bir ekiple (Dizzee Rascal sadece MC’yle çıkmıştı) sahnenin hakkını veriyor. Amaç rap ise al sana rap. Sözleri çok fazla anladığımı söyleyemem ve bu konuda yalnız da değilim.
* Kings of Leon: Popüler rock müziğinde en kendine has rock sound’unu bu adamlar üretti. Sahnede izlemek de bir zevkti. Takır takır çalan, her notanın hakkını veren, şahane bir vokale sahip, istisnai bir grup. “The Bucket”, “Use Somebody” ve bisteki “Sex on Fire”da coşku büyüktü.
* Sigur Ros: Sigur Ros konseri kural bir: Ne yaparsanız yapın oturarak izleyin. Kural iki: Ortam karanlık olsun. Kural üç:
Açık hava olsun. Ben ayakta ve kalabalıkta izledim. Şahaneler ama dediğim şartlarda efsane bir konser izlemiş olursunuz. Sigur Ros konser vermiyor, bir dünya yaratıyor. Bu dünyaya dahil olmak lazım hayatınızın bir noktasında.