Mehmet Tez

Mehmet Tez

mehmet.tez@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

“Yaza damgasını vuracak” şarkılar


Nazan Öncel’in yeni albümü “Hayvan!”ı dinliyorum. “Beğenmedim” gibi basit bir yorumda bulunacak değilim. Elbette ki Nazan Öncel yazdığı şarkılarla kendini kanıtlamış bir sanatçı. Elbette ilgi çekici sözleri, hoş melodileri olan pop şarkıların bulunduğu bir albüm yapmış. Ve elbette onu sevenler yine dinleyip beğenecekler şarkılarını.
Sezen Aksu’nun albümü gibi Öncel’in albümü de iyi bir ekiple hazırlanmış. Buna kötü denmez, olmamış denmez.
Önceden kestirilebilir bir hali var. Heyecansız, sürprizsiz, formül endişesine yenik düşmüş, “Yaza damgamı vurayım” endişesiyle bazı noktaları ıskalamış...
İşte bunlar söylenebilir.
Çünkü büyük isimler söz konusu olunca benim beklentim ister istemez yüksek oluyor. Bu isimler tarzlarıyla pop iklimini etkiliyorsa, büyük kitleler tarafından dinleniyorsa, yapacakları iş de çok çok iyi olmalı. İnanılmaz olmalı, öncü olmalı, insanları peşinden sürüklemeli. Kraliçe olmak kolay değil.
“Bebek Sevgilim”, “Bebişim”, “Çirkin Olsun Benim Olsun”... Bunlar hep isimlerinden de anlayacağınız gibi “Yaza damgamı vurayım” diye bağıran şarkılar.
Bu albümün tanıtımı “Nazan Öncel, Axl Rose’un gitarını çaldı” şeklinde yapıldı. Nazan Öncel’in içinde bir gıdım gitar olmayan albümünün tanıtımını “Axl Rose’un gitarı bende” diye yapmaya ihtiyacı yok ki. “İçinde gitar sesi duyulmayan bir şarkıda Axl Rose’un gitarını çalsan ne olur, çalmasan ne olur?” diye sorma ihtiyacı doğar o zaman bize...
Bu tanıtım fikri kendisine değil ekibinden birine ait herhalde. Neyse olur böyle şeyler diyelim, geçelim.
Sözüm Nazan Öncel’e değil. İsyanım genel olarak “formüle dayalı” anlayışa.
Herkes yaza damgasını vurmak istiyor. Halbuki biz dinleyici olarak damga falan beklemiyoruz ki. Yaza damgasını vursun vurmasın, bize ne?
Biz güzel, derdimize derman olan, bizi kafalamaya çalışmayan, müzik zevkimizi ve zekamızı küçümsemeyen şarkılar dinlemek istiyoruz. Arada bir de değişik bir şey bekliyoruz. Damga gerekiyorsa biz şarkıları severek dinleyerek kendi kendimize mırıldanarak o damgayı vururuz zaten.
Ama ben etrafa bakınca bir sürü “Al sana tam damgalık şarkı” görüyorum.
“Millet bunu sever” kısmını da anlamıyor değilim. Herkes dinlensin sevilsin diye şarkı yapacak elbette ama bütün şarkılar aynı, bütün sözler aynı, bütün ritimler aynı, bütün düzenlemeler aynı, bütün vokaller aynı, bütün albüm
kapakları aynı, bütün fotoşoplu çekimler aynı. Sormadan edemiyorum.
Müziğin bittiği yere mi geldik?
Bu mudur? Toplanıp gidelim mi yani cümleten?



“Yaza damgasını vuracak” şarkılar


Tablet olacak da, içinde ne olacak?

Başbakan “Artık kara tahta yok” diye müjdeledi. Artık tablet var. Neredeyse her mitinge elinde tabletle çıkıyor. Tableti havaya kaldırıyor, seyirciye gösteriyor. “İşte her şey bunun içinde olacak” diyor. “Bütün müfredat burada ve biz bunu yavrularımıza ücretsiz dağıtacağız.”
Acaba o tabletin içinde ne olacak? “Her şey” diyor başbakan, “Size lazım her şeyi biz buraya koyduk. Başka bir şeye gerek yok. Tablette hepsi var...”
İyi de gençler o tablette istedikleri kitapları okuyabilecekler mi? İstedikleri müzikleri dinleyebilecekler mi? Diledikleri web sitesine girip gezebilecekler mi? O tablet sahiden onların mı olacak?
Endişeleniyorum. Ne zaman yaşlılar meydanlardan gençlere “Biz sizin için gerekli olan her şeyi düşündük” dese ben endişelenirim. Elimde değil.


CUMARTESİ ALBÜMÜ
“I Am Very Far” Okkervil River
Mekan Austin, Texas. Hani şu meşhur South By South West festivalinin yapıldığı, bir hafta boyunca dünyanın bütün yeni, avangart müziklerinin, indie gruplarının toplandığı yer. Okkervil River oranın yerlisi. 13 yıllık kariyerlerine altı albüm sığdırdılar. Bu sonuncusu için düşüncem şu: Bu grup 13 yıl sonra şimdi Arcade Fire ya da U2 gibi bir grup olma yoluna girmiş. “Your Past Life As A Blast” bunun iyi bir örneği. Binlerce insanın hep bir ağızdan söyleyebileceği şarkılar yapıyor ve tarzınızı hâlâ koruyabiliyorsanız biz buna başarılı diyebiliyoruz.
Benim kişisel favorimse başka. “Show Yourself” diye bir şarkı var. Ama merak edip ondan başlamayın, tatlıyı sona bırakın.

Haberin Devamı

Maçka Küçükçiftlik Parkı’na sığar mıyız diye korkmayın...
Bu yıl İstanbul’un en gözde açıkhava konser mekanı Maçka Küçükçiftlik Parkı. Roxette, Deep Purple, Freshtival, Interpol hep orada yapıldı. Daha Sonisphere’den Amy Winehouse’a bir dolu konser var. Herkes bu yeni mekanın insanları memnun edip etmeyeceğini merak ediyordu.
Maçka hayat kurtaran bir mekan olmuş. Bir kere şehrin göbeğinde, her yerden yürüyerek buraya ulaşabiliyorsunuz. Karşıdan gelenler Kabataş ve Beşiktaş vapurundan sonra iki adımda orada. Taksim ve Nişantaşı eşit mesafede, daha ne olsun.
İçerideki Lunapark döneminden kalma dönmedolap, korku tüneli, çarpışan otolar, mini roller coaster, kamikaze falan da artık yok. Mekan genişlemiş, ferahlamış.
Oraya sığmayız diye isyan eden, ortalığı birbirine katan Iron Maiden hayranlarına duyurulur. Önce biletinizi alın bir dolsun da orası, sığışmak mesele olsun, arkaları dörtler hallederiz...

İTİRAF EDİYORUM...
* Serdar Ortaç’ın Pink Floyd ya da Michael Jackson şarkılarını söylemesinden rahatsız değilim. Kendi şarkılarını söylemesinden iyidir. Bir sonraki konser için önerim, Bon Jovi ’den “You Give Love a Bad Name” .
* “Glee” dizisini hiç seyretmedim. Rahatsız değilim desem yalan.
* Bebek Şenliği’nde ortam hiç fena değildi, çimlere yayıldık, tanıdıklara selam verdik, eğlendik. Ancak mecbur olmadıkça bir daha Bebek’e gitmem. Dizi oyuncusu, sınıf atlamaya çalışan yeni zengin, mirasyedi ya da albüm promosyonu yapan popçu değilsem ne işim var Bebek’te...
* Duvarında “Müessesemizde remiks çalınmaz” yazan bir bar açmak istiyorum. Orijinal kafası...

Avusturya’ya bir bilet kaç lira?
Boğaziçi Üniversitesi caz korosunun üyeleri İstanbul metrosunda yolcuların arasına karışıyor, bir anda şarkı söylemeye başlıyorlar. Aniden gelişen mini konserin videosuna Youtube’da rastladım. Herkes önce şaşırıyor, sonra alkışlamaya başlıyor. Güzel performans. Caz söyleyen Iron Maiden tişörtlü koro elemanını türbanlı bir hanımefendinin de bulunduğu her telden, her kesimden yolcunun alkışlıyor olmasını müziğin evrenselliğine yordum. Demek iyi müzik oldu mu türü ne olursa olsun insan hoşlanıyor. Halkımız anlamaz diye bir şey yok.
Videonun sonunda bir de not var. Avusturya’da 10-17 Temmuz arasında düzenlenen dünya koro şampiyonasına Türkiye adına davetli koro. Ancak masraflarını kimse karşılamadığından gidemiyorlar, sponsor gerekiyor. Birileri destek olsa keşke...