Mehmet Tez

Mehmet Tez

mehmet.tez@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Red Hot Chili Peppers’ın yeni albümü geçen hafta piyasaya çıktı, hemen Türkiye’ye geldi. Adı “I’m With You”. Son albümleri çift CD’lik “Stadium Arcadium”dan bu yana beş yıl geçti. Gitarist John Frusciante ikinci kez ve söylediğine göre bu sefer dönmemek üzere gruptan ayrıldı. Onun yerine Josh Klinghoffer var.
Red Hot Chili Peppers’ın yeni albümü önemli. Neden derseniz, onlar 1980’lerden bu yana müzik yapan ender büyük gruplardan. Badireler atlattılar ama dağılmadılar. Sıra dışı bir enerjileri, kökleri punk’a dayanan kendilerine has bir müzikleri, milyonlarca hayranları ve sebep oldukları dev bir ekonomi var.
Hâlâ en sevdiğim şarkılardan bazıları onlara ait. Ve elbette milyonlarca albüm satan grupların neslinin tükendiği bir müzik ortamında çok değerliler.
Belki tam da bu yüzden bazılarınca U2’laştıklarına inanılıyor.
U2’laşmak demek, eskiye göre yavan şarkılar yapmak, ana akıma teslim olmak, sistemi eleştirmekten uzaklaşıp sistemin göbeğine oturmak, dev bir ekonomiyi yönetirken mesajlarının gücünün azalması demek. U2’laşıyorlar mı emin değilim ama bu eleştiriyi yapanların (dünya müzik basınında, özellikle Pitchfork gibi alternatif mecralarda dile getirildi bu fikir) ne demek istediğini anlıyorum. Biz zamanında Red Hot’ı, duyduğumuz hiçbir şeye benzemediği ve enerjisiyle bizi etkilediği için dinliyorduk. Çok gerçek ve çılgın geliyorlardı. Punk, rock ve funk’ı birleştirerek bütün bildiklerimizi yanlış çıkarmışlardı.
Bu albümleriyse 50’sine gelmiş, yetişkin, çok şey
görüp geçirmiş insanların zevki, vizyonu, estetik anlayışı. Bence
bu açıdan çok başarılılar. U2’laşmıyorlar yani...



Yoksa U2’laşıyorlar mı

Haberin Devamı

Red Hot Chili Peppers Türkiye’de en fazla beklenen gruplardan.
Onları büyük ihtimalle 2012’de buralarda göreceğiz.

“I’m With You”dan izlenimler...

* Gitarist farkı müziğe yansımış. Frusciante zırıltılı, arızalı gitar tonu ve sallapati çalınmış ama güçlü melodileriyle gruba bir tür insani dokunuş getiriyordu. Klinghoffer daha düz ve temiz çalan bir adam. Frusciante’nin gidişiyle grup karakterinin bu yönünü kaybetmiş.
* Grubun funk altyapısı ve Flea’nin basları üzerine Frusciante gitarı koydunuz mu punk oluyor, önceki gitarist Dave Navarro’yu koydunuz mu rock. Klinghoffer çaldı mı daha pop ya da disko gibi bir şeyler. Daha önce Beck ve Gnarles Barkley ile çalışmış olması tarzı hakkında ipucu veriyor aslında. Daha pop, daha funk, daha disko.
* ”Ethiopia”, “Meet Me At the Corner”, “Factory of Faith”, “The Advantures of Rain Dance Maggie”, “Dance Dance Dance...” Bu şarkılar geçmişte pek yapmadıkları türde pop, disko hatta Latin gibi farklı yönlere sahip. “Goodbye Hooray”de gitarlar çok iyi.
* Bu albümde bizi Red Hot Chili Peppers’a bağlayan şey Flea’nin bas gitarı Chad Smith’in funk vuruşları ve Anthony Kiedis’in karakteristik vokali. Şarkılar değil.
* Bir albümden ya büyülenirsin ya da büyülenmezsin. Ben büyülenmedim. 1991’de liseden yeni mezun olmuş bir rock ve metal dinleyicisi ve basçıyken “Blood Sugar Sex Magik”i dinledim. Hakkımı orada kullandım. “Californication” (1999) ve “By The Way” (2002) ile mest oldum. Bir gruptan alabileceğim hazzı aldım, hakkımı helal ettim. Bu saatten sonra techno türkü de yapsalar bana fark etmez. Severim.
“I’m With You” 1983’ten bu yana
faal bir grubun 2011 tarihli albümü olarak muhteşem. Yıldız versem beş üzerinden dört verirdim.

RHCP magazinleri...

* Flea’nin en yakın dostlarından
Patti Smith onun çok derin sipiritüel yönleri olduğundan bahsediyor.
Yediği her şeyden önce dua ediyormuş. İtiraf edeyim, bana biraz sıkıcı
geldi. Sahneye çıkmadan önce
köşesine çekilir, basla Bach çalarmış. Bunu sevdim işte.
* Chad Smith, Frusciante’yi bir Soundgarden konserinde görmüş. “İyi görünüyordu” diyor. Cep telefonuna “Seni gördüğüme sevindim” diye mesaj gelmiş. Eski sevgili gibiler.
* Kiedis, Flea’siz bir RHCP olmayacağını söylemiş. “Flea kabul etmese grup dağılırdı” diyor Kiedis.
Ve onun şartı, şarkıları kaydettikten sonra her birinin mükemmel olduğunda hemfikir olmakmış.
* Albüm için 50 beste yapmışlar
ve kaydetmişler. 14’ü seçildi.
Turnenin ardından ikinci albümü yayımlayacaklar. Yani “Stadium Arcadium” gibi çifte albüm yerine, biri turneden önce diğeri turneden sonra iki albüm modeli söz konusu.

Dişçi şarkıları!

Bu aralar hep dişçideyim. Sıramı beklerken kulaklığı takıp müzik dinliyorum. Bazı şarkılar gaza getirip cesaretlendiriyor, bazıları rahatlatıyor, bazıları da “güleriz ağlanacak halimize” misali duruma tezat düşerek eğlendiriyor beni. Bir okurum dişçisinin Loreena McKennitt çaldığını söylemiş. Ben matkapı tercih ederim. İronik, sarkastik ve de bombastik liste denemem şöyle: İlk beş oyulurken, ikinci beş oyulduktan sonra...
“Insane in the Membrane” / Cypress Hill
“Day Dreams” / Raphael Saadiq
“Seek and Destroy” / Metallica
“Killing in the Name” / RATM
“Stress” / Justice
“Alone Again (Naturally)” / G. O’Sullivan
“With or Without You” / U2
“Positive Vibration” / Bob Marley
“Comfortably Numb” / Pink Floyd
“Congratulations” / MGMT

İTİRAF EDİYORUM

* Sezen Cumhur Önal’la müziğin sorunlarını konuşan Egemen Bağış’ın hangi sonuçlara vardığını merak ediyorum. Bugünün siyasi meselelerini Yıldırım Akbulut’a sormak gibi bir şey.
* Bodrum’da sokak festivali düzenlendiğini öğrenince çok memnun oldum. Aslında adı Bodrum Karnavalı. Perşembe başladı ama hafta sonu da devam ediyor. İskele Meydanı’nda MFÖ var. Konserler ücretsiz. Oralardaysanız kaçırmayın: bodrumkarnavali.com
* Yakında çapraz bulmacada şöyle bir soru görürsem şaşırmam: “Akvaryumda vatozun kafasına vurduğumuz, kızınca sağa sola fırlattığımız plastik nesne. Yedi harfli.”
* Su geçirmez iPad koruyucusu yapılsa hemen alırım. Suyun altında e-maillerime bakacağım da... (Bir iPad manyağının günlüğünden...)
* Pompalı damacanadan bardağa su doldururken yaşadığım gerilimi başka hiçbir yerde yaşamıyorum (bkz. Gene taştı).