Mehmet Tez

Mehmet Tez

mehmet.tez@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Zombilerin “cool” olması da yakındır



Vampir modası tam gaz devam ediyor. Cool vampirler herkesi kendine hayran bırakıyor. Ama benden söylemesi, sırada zombiler var



Vampirler çok cool ve soylular, kabul. Devir vampir devri, o da doğru. “Twilight” kitapları, filmi ve yolda olan devam filmi inanılmaz popüler. Son dönemin en başarılı dizilerinden “True Blood”ın ince ince işlenmiş karaterleri, olay örgüsü, hikayenin temellerindeki sembolik anlamlar falan derken vampir edebiyatı farklı bir boyut kazandı.
Hiç itirazım yok. Ama bir haberim var.
Zirve yapan vampirlerden sonra sıra zombilerde.
Time’da okuduğum Lev Grossman imzalı yazıda ikna edici bilgiler yer alıyor.
Mesela Diablo Cody’nin senaryosunu yazdığı zombi filminin çekimleri geçenlerde tamamlandı.
Diablo Cody, “Juno” filminin yazarı. Film en iyi orijinal senaryo Oscar’ını almıştı.
Filmin adı “Jennifer’s Body”. S.G. Browne’ın geçen baharda yayımlanan “Breathers: A Zombie’s Lament” isimli romanından esinlenilerek yazılmış.
Zombi olan genç kadın yeni hayatına, ya da “yaşayan ölü” hayatına alışmaya çalışıyor. Tabii bu alışma sürecinde güzelliğini bolca sergileyecek, kendine âşık “cool” adamları yiyecek. Olay Amerika’da bir lisede geçiyor. Her türlü altyapı var yani.
Başroldeki isim Megan Fox. Eylülde vizyona girdiğinde hep birlikte izleyeceğiz.
Zombiler sadece beyin yiyen duygusuz yaratıklar değil. Makus talihleri değişiyor. Kanıtı mı? Los Angeles’lı televizyon yazarı Seth Grahame-Smith “Aşk ve Gurur”nın zombi versiyonu olan “Pride and Prejudice and Zombies”i yazmış. Hayli duygusal pasajlar olan kitap Jane Austen’ın karakterlerinin duygusal yönlerini zombi dünyasıyla birleştiriyor. Değişik kafalar bunlar. Ve hepsi de bir-iki yıl içinde nelerin trend olacağına dair ipuçları veriyor.
Örümcek Adam, Hulk ve Iron Man’in Marvel Zombies serisinden çıkan zombi versiyonları olduğunu doğrusu yeni öğrendim.
Ama “Resident Evil”ı biliyorum elbette. Filme de çekilen zombi oyunu Resident Evil’ın yeni sürümü “Resident Evil 5”in piyasaya çıktığı ilk iki haftada yakaladığı satış rakamı 4 milyon.
Zombiler komik de olabilir.
Bunu ekimde Amerika’da, kasımda ise Avrupa ve Türkiye’de vizyona girmesi beklenen “Zombieland” bir kez daha kanıtlayacak. Başrolde Woody Harrelson var ve film boyu elinde beyzbol sopası paso zombi öldürüyor. Bir nevi “From Dusk Till Dawn”da George Clooney ile Tarantino’nun yaptığı gibi.
Zombie aksiyonu derseniz o da var. Max Brooks’un bestseller romanı “World War Z” de filme çekiliyor. Yönetmen, James Bond’un son filmi “Quantum of Solace”ın yönetmeni Marc Forster.
Ve Michael Jackson. Jackson 83’te zombi olmayı seçmişti (kimilerine göre gerçekten de oldu), “Thriller”ın klibinde zombilerle dans etmişti. Yönetmenin o zaman “Kurt Adam Londra’da” filminin de yönetmeni olarak tanınan John Landis olduğunu hatırlatayım. Şimdi “Thriller” Broadway müzikali oluyor. Ve bu projeye Michael Jackson’ın ölümünden çok önce başlandı.
Evet, belki zombi dizilerine daha zaman var ama kesin olan şu ki birileri zombilerin hikayesiyle ilgileniyor.
Zombi geleneğinin köklerinde bu konuda yeni açılımlar olacağına kesin gözüyle bakıyorum ben. İnsanlaşmaları ve kişilik kazanmaları için George Romero’nun “Night of the Living Dead”inden bu yana hayli aşama kaydettiler. Ama daha trendi olmalarına ve cool görünmelerine zaman var.
Şahsen 80’lerin basit zombilerini, onların karmaşık olmayan günlük yaşamını seviyorum. Yemek ye, uyu. Fazla tıraş yok. Vampir çok kasıntı ve bazen yoruyor. Zombi daha eğlenceli ve üstelik çevreci. Kanını emip kenara atmıyor, tamamını bitiriyor. Aynı amaç ölümsüzlükse o da ölümsüz. Ve zombi de insan neticede... Âşık olabilir, üzülebilir, yas tutabilir ve kendini feda edebilir. Önce eğlence dünyası keşfedecek bunu, sonra da biz...


Açık havada en iyi konser nerede izlenir?
Son zamanlarda hayli konser izledim.
Yazı İstanbul’da geçirince akşamları açık havada bir yerlere gitmek istiyor insan.
Ama koca şehirde açık havada konser izlenebilecek sadece iki adet mekan var.
Biri Kuruçeşme Arena, diğeri herkesin Açıkhava Tiyatrosu diye bildiği Harbiye Cemil Topuzlu Açıkhava Sahnesi.
Ve tabii konserler de bu iki mekanda yoğunlaşıyor.
Kaçınılmaz olarak iki mekanı karşılaştırdım. Ve sonuçta Açıkhava galip geldi.
Kuruçeşme Arena’nın Boğaz’da olması falan filan bunların hepsi hoş ama temel bir eksiklik olduğu sürece hepsi fasa fiso. Ses yok, ses...
Kuruçeşme Arena’da bir ses sınırlaması var. Bundan dolayı konserler erken başlayıp erken bitiyor.
Ve ses o kadar kısık ki, sahnenin en önünde değilseniz kokteyle gittiğinizi düşünebilirsiniz. Deep Purple kokteyli, Santana dinletisi, 50 Cent’le beş çayı.
Coşku eksik...
Misal Fatboy Slim. Saat 9’da başlayıp 11 buçukta biten Fatboy Slim konseri olmaz. Fatboy Slim gece 1’de çıkar sahneye, sabaha kadar kalır... Ya da gündüz beach’te çalar.
Açıkhava ise bir sürü imkansızlığa ve dezavantaja rağmen konser izleyebileceğiniz bir yer. En azından ses düzeyi konserin hakkını veriyor.
Ama tabii orada da ses düzeninde sorunlar çıkabiliyor, oturarak izlemek zorundasınız, çıkıp girmek, hareket etmek zor, alkol yok, çekirdek var... Arada bir de gacır gucur inşaat sesleri gelecek ama artık ona da katlanacaksınız.
Buradan çıkan sonuç: Rock’n Coke sıcaktı mıcaktı ama konser gibi konser izletti bize.