Mehmet Tezkan

Mehmet Tezkan

mtezkan@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

İstanbul’un eğlence üsleri Reina ile Sortie arasında bir cami vardır..
Bilir misiniz?
Gördünüz mü?
Yolun aşağısında kalır, merdivenle inilir, deniz kıyısındadır..
Adı; Defterdar İbrahim Paşa Camii’dir..
Yıllardır önünden geçerim, cami demeye bin şahit lazımdı.. Dökülüyordu, denizin kıyısında metruk bir yapı haline gelmişti..
Kayıtlara göre 1661 yılında yapılmış, en son 1941 yılında tamirat görmüş..
O gün bugündür çivi çakılmamış..
İçimden, yangın mangın dümeniyle bu metruk yapı da ortadan kalkacak, ortada cami kalmayınca Boğaz’ın kıyısına birileri el koyacak derdim!..
Böyle düşünmem kötü niyetimden değildi, hep öyle olduğu içindi..
Gel zaman, git zaman..
Boğaza küs küs bakan camide bir hareket başladı, çekiç sesleri duyulur oldu..
Cuma günü gittim.. Bitmiş halısı döşeniyordu.. Bir iki haftaya kalmaz ibadete açılır..
Şahane olmuş..
Çatısı ahşap, kutu gibi minicik bir cami.. Tavan süslemelerinden altın kaplama varaklarına kadar ilk günkü gibi..
İnanın, İstanbul’un en güzel camilerinden biri haline gelmiş..
Cami gibi cami olmuş..
Bahçesi de bahçe gibi bahçe.. Yapanlara helal olsun..
(Sordum Acıbadem grubu onardı dediler..)
*
Düşündüm de çevresinde ev falan olmayan bu yerde İbrahim Paşa neden cami yaptırmış olabilir!..
Hem de 1660’larda..
Ortaköy’e de uzak, Kuruçeşme’ye de!..
Cemaatsiz camiymiş anlaşılan!..
O tarihlerde Ortaköy’de sadece bir mescit var.. (Mahmut Ağa Mescidi, şimdiki Ortaköy büyük Mecidiye Camii) Yetiyormuş demek..
İbrahim Paşa’nın o yeri niye seçtiğini çözemedim..
Kuruçeşme’de oturan küçük Müslüman azınlık için olabilir mi?
Azınlık diyorum.. Evliya Çelebi 1630’da, Eramya Çelebi Kömürcüyan 1681’de Kuruçeşme ve Arnavutköy’de Yahudi ve Rumların yaşadığını yazar.. ( Burçak Evren, Seyyahların Gözüyle Semt Semt İstanbul..)
*
Aslında sadece bu cami değil..
Kuruçeşme’deki Tezkirci Osman Efendi Cami ile Arnavutköy’deki Tevfikiye Cami’nin öyküsü de birbirine benzer, yapıları da..
Üç cami de ahşap çatılı, tek minareli, kutu gibi estetik yapılardır..
Bu camiler yapılırken oralarda zengin Rumlar, zengin Yahudiler ikamet edermiş.. Müslüman mahallesi değilmiş anlayacağınız..
Bu sebeple sinagogu da kilisesi de boldur..
*
Mesela Tevkife Cami’nin 1838 yılında yapıldığı zaman Arnavutköy’de, Müslüman nüfus pek yokmuş..
Pek değil hiç yokmuş!..
İbrahim Paşa Camii’nden ayrılıp cuma namazına oraya gittim.. İkisi hünkâr girişi olan dört kaplı dikdörtken yapıdır..
Çok değişik mimarisi vardır..
Tam namaza duracağız aklıma gazeteci, televizyoncu Murat Birsel geldi..
Niye mi?
Anlatayım..
O zaman ben atv haberin yayın yönetmeniyim, Murat anchormanı.. Bir cuma Murat’la beraber Dolmabahçe Camii’ne gittik..
Namazdan sonra Gümüşsuyu’na çıktık, öğle yemeği yerken Murat dedi ki;
Bilir misin akan suya karşı namaz kılmak iyi değildir derler..
Duymamıştım..
O zaman niye Boğaz’ın kıyısına yapmışlar ki dedim..
Yemekten sonra televizyona döndük, aradan bir saat geçmedi Murat işinden oldu..
Patron, Ali Kırca ile anlaşmıştı.. Murat’la el sıkışılıp ayrıldılar..
Murat o günden sonra, ne zaman görüşsek; akan suya karşı namaza durma demiştir..
Murat’ın bu sözlerini hatırlamamın tam yeriydi.. Çünkü; Akıntı Burnu’nun tam karşısındaydım..
Boğaz’da akıntının en fazla olduğu yerde..
*
Kuruçeşme’deki, Arnavutköy’deki camilerin de elden geçirilmeye ihtiyacı var.. O harika yapılar eskilik kokuyor..
Yolunuz düşerse, Defterdar İbrahim Paşa Camii’ni gezerseniz ne dediğimi anlarsınız..
Şu notu düşmeden edemeyeceğim.. Atalarımızın yaptığı o estetik yapıları gördükten sonra insan sormadan edemiyor; gecekondu mantığıyla, gösterişli olsun diye görgüsüzce yapılan çirkin mimarili camileri kim yaptı, kim izin verdi?
Sevap olsun derken günah işlemişler!..
*
Keşke, Diyanet çirkin mimarili camilerin listesini çıkarsa, o camiler tek tek yıkılsa, hayır sahipleri tarafından yeniden yapılsa..
İbadet yerleri yapıldıkları dönemin mimari anlayışını da yansıtmalı..

Haberin Devamı

BOĞAZ’A BAKAN KUTU GİBİ CAMİ

Haberin Devamı

İbrahim Paşa Camii’nin eski hali.