Mehmet Tezkan

Mehmet Tezkan

mtezkan@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Şöyle bir hava var.. Batı, Batı demeyelim alan küçültelim, ABD Suriye’yi sırtımıza yükledi, rolü biçti..
Bi şekilde Suriye meselesini çözeceğiz..
Çözmemiz isteniyor..
Bazı yorumculara göre; Batı, Türkiye’ye gazı veriyor.. Askeri müdahale için zorluyor..
Batı medyası Türkiye vurabilir, vurmalı diye yazdı..
Bizimkilerden cevabı aldı..
Anan güzel mi..
Yemezler, başka kapıya..
İktidara yakın duran yorumcuların ortak kanısı şu; Batı, Türkiye’nin başını belaya sokmak istiyor..
Olabilir!..
*
Ama durun bi dakika bu durum kendi kendine oluşmadı.. Batı basını durup dururken bu işi halletse etse Türkiye eder, aslan Türkiye, kaplan Türkiye, bölgesel dev Türkiye diye yazmadı..
Bölgenin en güçlü ülkesi olduğumuz.. Bölgesel dev olduğumuz doğru da bu faturanın bize çıkarılması, masayı bizim toplamamız anlamına gelmiyor..
*
Suriye’deki katliama son verilecekse.. Batı’ya dönüp; hadi hep beraber diyebilirdik..
Veya Batı bize dönüp; hadi kol kola halledelim diyebilirdi..
Bunlar denmedi..
Niye mi?
Bizden kaynaklanıyor..
Yıllardır Şam’a hamilik yaptık, ağabeylik yaptık.. ABD’ye karşı koruduk kolladık.. Aman ellemeyin dedik, biz hallederiz dedik, terörist ülke damgasıyla dolaşmalarına gönlümüz razı olmadı..
Şam’a kefil olduk..
Ortak Bakanlar Kurulu toplantısı bile yaptık..
*
Daha da ötesi..
Başbakan; ‘orası bizim eski bakiyemiz’ dedi..
Yani geride kalan topraklarımız!..
Suriye’deki olayları ‘iç meselemiz’ ilan etti..
(Burada hemen bi not düşeyim.. Madem iç işimiz, Şam’a neden Dışişleri Bakanı’nı gönderdik, yanına Jandarma Komutanı’nı alarak İçişleri Bakanı gitseydi..)
Demem odur ki..
Batı, Ankara’ya rol biçmedi.. Ankara bu rolü üstlendi..
Yıllar öncesinden talip oldu..
Şimdi ne yapıp edip hal çaresi bulmak zorunda.. ‘Hama’ya tanklar girmişti, söyledik çıktı’ edebiyatıyla geçiştirecek bi durum yok ortada..
Ankara masayı toplamak zorunda!..

Haberin Devamı

28 yıl önce de ‘Dazlaklar’ı kovalamıştık
Gazetelerde benzer başlıklar.. İngiltere’de korkusuz Türkler, yağmacıları sopalarla kovaladı..
Abartan da var..
Londra’yı Türkler koruyor..
Türkler kendini korur, polis gerekmez..
Mesele şu; siyahi gencin öldürülmesiyle başlayan olaylar isyan ve yağma şeklinde ülke geneline yayılınca, o bölgelerde dükkânı veya evi olan Türkler ellerinde sopalarla sabaha kadar nöbet tutup dükkânlarını yağmadan korumuşlar..
Doğal olarak da İngiliz komşularını da..
Övgü dolu yayınların sebebi bu..
*
Bu haberleri okuyunca 28 yıl önce yaşadıklarımı hatırladım.. 1983 yılında Berlin’de..
Gazeteci Tayyar Yıldız ve Ümit Aktan’la birlikte Almanya-Türkiye milli maçını izlemek için
Berlin’e gittik..
O zaman, yabancı düşmanı, daha doğrusu Türk düşmanı Dazlaklar meşhur..
Gazeteler, Dazlaklar’ın Türklere yaptıkları saldırı haberleriyle dolu.. Dazlaklar dedikleri; deri ceket, deri pantolon giyen, kafalarını kazıtan, ellerinde zincirlerle dolaşan marjinal bir grup..
*
Kenti turladık, Kreuzberg yakınlarındaki bir büfenin çevresinde 20-25 Dazlak’ın oturduğunu gördük.. Bira içiyorlardı.. Yanlarına yaklaştık, amacımız resim çekip röportaj yapmaktı..
İyi niyet işareti olarak hepsine birer bira da biz ısmarladık.. Tabii anında en makbul adamlar olduk..
Ellerinde zincirlerle istediğimiz pozları verdiler, Türkleri asacağız keseceğiz diye üç beş de laf ettiler.. Haberi kotarmıştık..
*
Bu arada iş çıkış saati gelmiş, büfenin önünden gelen geçen artmıştı.. Dazlaklar biralarını yudumlarken karşılarına elinde sopasıyla büfeci dikildi..
Karadenizliymiş..
Dağılın ulan diye bağırdı; millet korkuyor, gelmiyor sizin yüzünüzden satış yapamıyorum, başka kapıya..
(Almanca değil, Türkçe bağırdı)
El kol hareketleri yaptı..
Dazlaklar sessiz sedasız dağıldı, ortadan kayboldu!
Bizim haber de çöpe gitti..

Haberin Devamı

Bir akşam vakti Beyoğlu turu
Sokak masalarının toplatılmaya başlanmasıyla birlikte üst üste iki yazı yazdım..
Ne Beyoğlu elden gidiyor diye goygoyculuk yaptım..
Ne de belediye haklı, bazı sokaklar keşhane olmuştu diye yazdım..
Hakkı hakkına teslim etmeye çalıştım..
Bu süreçte Beyoğlu Belediye Başkanı’yla da uzun uzun konuştum.. İki tarafın da haklı olduğu haksız olduğu noktalar vardı..
Neyse, yazdım çizdim ama son durumunu gidip görmemiştim.. Önceki akşam gittim..
Beyoğlu turu attım..
*
İlk izlenimim.. Vur denilince öldürülmüş.. Sokaklarda masa kalmamış..
Yanlış..
Eski hali çok kötüydü, sokaklar resmen işgal altındaydı ama bu hali de kötü..
Belediye yeni bir çalışma yapıyormuş.. Masalar yine konulacakmış, sokakta yaşama yeni bir düzen getirilecekmiş..
*
Esnafla da konuştum, oraların müdavimleriyle de..
Biri; açgözlülük yaptık, müşteri geldikçe sokağa yeni masalar attık nefes alınmaz hale getirdik..
Diğeri; valla müşterileri neredeyse kucak kucağa oturtuyorduk..
Öteki; her gece kavgadan biz de yorulmuştuk..
Beriki; elbirliğiyle kaliteyi düşürdük.. Bu sonu kendimiz hazırladık..
Dedi..
*
Meselenin aslını astarını anlatan çarpıcı bir örnek var..
10-15 metrekarelik dükkân sezon başında 500 bin lira hava parası, ayda yedi bin lira kirayla tutulmuş..
İçine koysan koysan iki masa koyarsın.. Adam biracı yapmış, sokağa yirmi, yirmi beş masa atmış..
Aslında, 500 bin liralık hava parasını sokak için ödemiş.. Ödediği için de o sokağı kendi hakkıymış gibi görmüş.. İşgal etmiş..
*
Rant büyüyünce iş çığırından çıkmış.. Çeki düzen şart olmuş..
Peki yeni düzen ne zaman kurulur?
Galiba ramazandan sonra, bayrama..