Hele yabancı için imkânsız diyebilirim.. Kaygan Arap siyasetini anlamak için Arap olmak lazım derler ya.. Arap gibi düşünmek..
Türk siyasetinin de pek farkı yok.. Bir anda roller de, pozisyonlar da değişebiliyor..
Bu sebeple ‘Batı’ siyasetine alışkın yorumcunun Ankara’yı anlaması için bir fırın ekmek yemesi lazım..
Bu topraklara çok mesai harcaması lazım..
*
Şu, 27 Nisan bildirisine bakalım..
Dönemin Genelkurmay Başkanı Büyükanıt bir gece Genelkurmay’ın resmi sitesine muhtıra gibi bildiri koydurdu..
Amacı, Cumhurbaşkanlığı seçimine yön vermekti..
Aylar önce ‘sözde değil özde laik’ diyerek mesaj vermeye çalışmıştı..
Siyasal iktidar oralı olmadı, askerlere siz ne düşünüyorsunuz demedi..
Paşa buna kızdı..
Bastı muhtıra gibi bildiriyi..
Daha doğrusu Gül’ün Cumhurbaşkanı seçilmemesi için hamle yaptı..
Daha sonraki gelişmeleri biliyorsunuz..
*
Muhtıra gibi bildirinin hedefi AKP iktidarıydı.. CHP’nin işine gelmişti, üstüne yattı..
‘Bu ne biçim iş’ diyerek çıkış yapmadı.. ‘Kabul edilemez’ bulmadı.. Büyükanıt’ı karşısına almadı..
O günkü genel hava şöyleydi..
AKP ile Büyükanıt karşı karşıya..
CHP ile Büyükanıt yan yana..
*
Aradan neredeyse beş yıl geçti..
CHP, Büyükanıt muhtıra için hesap versin, yargıç önüne çıksın, yargılansın diye bastırıyor..
AKP ise bildiriyi muhtıra olarak görmüyor..
Dolayısıyla suç olarak kabul etmiyor..
Başbakan bir süre önce; ‘Bir muhtıra olarak kabul etmiyorum. O zamanki Genelkurmay’ın bir yaklaşımı olarak değerlendiriyorum’ dememiş miydi?.
Kısaca, CHP muhtıra diyor..
AKP muhtıra değil diyor..
*
Bugünkü havaya bakalım..
AKP ile Büyükanıt yan yana..
CHP ile Büyükanıt karşı karşıya duruyor..
Görüntü bu..
Biz anlıyoruz da, gel de bu durumu yabancı bir gazeteciye izah et!
Türkler yüzünü denize çevirdi
Hakikaten çevirdi.. Her tarafı deniz olan ülkede amatör denizcilik sıfırdı..
Çetin Altan’ın şu satırlarını hatırlıyorum..
*
“Nasreddin Hoca, dostlarını karşısında toplamış, onlara soruyordu:
- 3 bir yanı Karadeniz, Marmara Denizi, Ege Denizi, Akdeniz’le çevrili Anadolu yarımadasında yaşayan 16 milyon ailenin 10’da 1’i bile; bir geminin “kaptan köşkü”ne göre “sol” tarafına “iskele” dendiğini ve “kırmızı” ile belirlendiğini; “sağ” tarafına da “sancak” dendiğini ve “yeşil” ile belirlendiğini bilmiyorsa; öyle bir yarımadada sizce çağdaş bir yönetim nasıl olur?
Bekri Mustafa, koynundan çıkardığı şarap şişesinden bir fırt çekti:
- Yarısı tava, yarısı ızgara olur, dedi.” (6 ocak 2008)
*
Durumumuz aynen böyleydi.. Bakan Yıldırım sayesinde değişti.. Konuştuğum bütün denizciler ‘Bakan’a bir teşekkür borcumuz var’ diyorlar..
Denizcilik Bakanı Binali Yıldırım ‘yat almayı otomobil almaktan daha kolay hale getirdik’ demiş..
Doğru..
Cesaretle girdi, teşvik etti.. Her tarafı deniz olan ülkeye yakışan buydu..
Ama hâlâ yolun başındayız..
Bakan’ın dediği gibi, bu ülkede 100 bin değil bir milyon amatör denizcinin olması lazım..
Ama..
En azından yüzümüzü denize çevirdik..
En azından sol tarafın iskele olduğunu ve kırmızı ile belirlendiğini öğrendik..
Dava süresini kısaltmanın ‘yasa’ dışı yolları
Uzun tutukluluk, kolay tutukluluk; yılarca süren davalar sonunda Türkiye’nin bir numaralı meselesi oldu..
Vicdanlar acayip rahatsız olmaya başlayınca, siyaset kurumu el attı..
Adalet Bakanı dava sürelerini kısaltmak için bir dizi yasal düzenleme hazırlıyor..
Güzel şeyler olacak galiba...
*
Dava süresini kısaltmanın ‘yasalarla’ ilgili olmayan kısmı da var..
Şöyle ki..
Genellikle savcılar, delilleri tam toplamadan ‘şüpheli’yi hâkim karşısına yolluyor.. Şüpheli, soruşturma sürdüğü için anında tutuklanıyor.. Bazen suçunu tam olarak bilmeden tutuklanıyor..
Aylar sonra iddianame çıkıyor.. İddianamenin çıkması da yetmiyor.. Savcılar yeni belgeler, yeni deliller aradığı için sanık ‘delilleri karartma ihtimali’ nedeniyle bir türlü hapisten çıkamıyor..
Aslında lehte, aleyhte bütün deliller toplandıktan sonra düğmeye basılsa, uzun tutukluluk da bitecek.. Davalar hızlanacak..
Bir de şu var tabii.. Mahkemelerin bilgi ve belgeleri istediği kurumların belgeleri anında göndermesi gerekiyor..
Bunlar ‘yasa’ istemeyen adımlar.. Olması gerekenler..
