İngiliz yönetmen Lucy Walker’ın iki belgeseli festivalde gösteriliyor. ‘Çöplük’te Brezilya’nın çöp toplayıcılarını anlatan Walker, Oscar’a aday oldu. Asıl başarısı, uzak dünyanın insanlarını bize çok yakın hissetirmek

Rio de Janeiro’nun eteklerindeki 400 dönümlük çöplük, sadece Brezilya’nın değil, dünyanın en büyük atık yerlerinden. Şehrin tüm çöpü buraya taşınıyor. Daha kamyondan boşaltılırken çöplerin içinde dans eder gibi dolaşmaya başlayan insanlar göze çarpıyor...
Çöpten ‘işe yarayacak’ maddeleri ayıklayan, kadınlı erkekli binlerce insana ‘catador’ deniliyor. Toplumun en fakir, en alt kesimindeki ‘catador’lar, çöpleri pet, cam, kağıt ve kartonlara ayırıp şirketlere satıyor.
Bu yıl Oscar’da, belgesel dalında aday gösterilen ‘Wasteland / Çöplük’, çöpçülerin hikayesinden fazlasını anlatıyor. Brezilyalı ünlü sanatçı Vik Muniz, ‘catador’ları fotoğraflamaya, onları kendi sanatına dahil edip ‘çöp’ malzemesini kullanarak, bir çeşit sosyal proje yapmaya karar veriyor.

Haberin Devamı

Ödüle boğulan belgesel

Bu noktada Lucy Walker devreye giriyor. Belgesel yönetmeni, Muniz’le tanışıp projesini dinleyince büyük heyecan duyuyor. Birlikte üç yıl boyunca Rio çöplüğüne girip çıkıyorlar. ‘Çöp ve sanat’ üzerine çekilen bu harikulade belgesel, Sundance’de ödüle boğuluyor.
İKSV Film Festivali’nin ‘NTV Belgesel Kuşağı’nda gösterilen ‘Çöplük’ün yönetmeni Lucy Walker, iki günlüğüne İstanbul’daydı. Ancak The Marmara-Taksim’in en üst katında buluştuğumuzda, kelimenin tam anlamıyla dağılmıştı. Yeni belgeselini Japonya’da çeken Walker, hem jetlag hem de Japonya’dan gelen yeni bir artçı haberi nedeniyle yorgunluktan tir tir titriyordu.
Walker’la gecenin ilerleyen saatlerinde, NTV’nin yemeğinde yine bir araya geldik. Doğal bir sükunete sahip, havalı bir kadın. Parlak bir eğitim almış. Fakat ailesinin “Avukat veya doktor olur” temennisini bir yana bırakarak, dünyanın en acayip yerlerinde dolaşıp film tadında belgeseller çekmeye gönül vermiş.

Çöpünden anlarım seni


Yönetmen, çöplükten beslenen insanların dünyasını tasvir ederken ne duygu sömürüsü yapıyor ne de iğrenme duygusu uyandırıyor. Aksine film, insanın kalbine ve zihnine dokunuyor.
‘Çöplük’ü izlerken, bir zamanlar fakir olduğunu unutmayan sanatçı Muniz’in ‘insanlara bir şeyler verme’ çabası bana çok sahici geldi. “Eskiden hiçbir şeyim yoktu, hep maddi şeyleri isterdim. Şimdi her şeyim var, ama maddi şeyleri istemiyorum” diyen Muniz, fakir insanları sanatın içine katarken onları ötekileştirmeden, projesinin bir parçası yapmayı becermiş.
Lucy Walker ise süreci belgelerken, orta-üst sınıfın nasıl barbarca tükettiğini ve onların çöplerinden bile geçinen gururlu insanları bize hatırlatıyor. Sizi bilmem ama bu filmden sonra çöplerime ve tüketme biçimime farklı bir gözle bakacağım.

GÖZÜNÜN GÖRMEDiĞi YERE GiT

* Walker, izleyiciyi gidemeyecekleri yerlere götürmeyi seviyor. Bu arada kendisi de tehlikeyle dans ediyor. İlk filmi ‘Devil’s Playground’ için Amish Toplumu’nun arasına girmiş. ‘Blindsight’ için Everest’in tepesine tırmanıp Tibetli kör gençlerle biraraya gelmiş.
* Yine festivalde gösterilen ve bu yıl çok konuşulan bir başka filmi ‘Countdown to Zero / Geri Sayım’ içinse Macaristan-Slovenya sınırında saatlerce nükleer silah taşıyan bir trenin geçişini beklemiş.
* Nükleer silah konusunu işleyen bu belgeselde Tony Blair’den Valerie Plame’e, Gorbaçov’dan nükleer silah kaçakçısı Khinsakov’a, tam 84 kişiyle röportaj yapmış.
* Peki bu isimleri nasıl ikna etti? “En iyi tarafım, ısrarcılığım” diyor Walker. Khinsakov’la hapiste konuşabilmek için Tiflis’te Gürcü dedektiflerle epey mesai harcadığını söylüyor.

SOFiSTiKE VE ONURLU

* Çöplük’te Vik Muniz, ‘catador’ları önemli sanat eserlerinin objeleri olarak poz verdirip fotoğraflıyor. Sonra bu görüntüleri devasa boyutlarla stüdyosuna yansıtıyor. Catador’lar, çöplükten topladıklarıyla portreleri süslüyor. Son halinin fotoğrafı çekilince eser sergilenmeye hazır hale geliyor.
* ‘Catador’lar, bazen öyle sofistike sözler ediyor ki şaşırıyorsunuz. Çöpçülerin kooperatif başkanı, 32 yaşındaki Tiao, çöpten topladığı kitaplara müteşekkir. Makyavel’in ‘Prensler’ini, Nietzsche’yi okumuş.
* Suelem, henüz 18 yaşında ama yedisinden beri çöplük çalışanı. Bedenini satacağına çöpte çalışmayı tercih ediyor.
* Portreler tamamlandıktan sonra müzayede zamanı geliyor. Muniz, Tiao’yu Londra’ya götürüyor. Bu nedenle karısıyla tartışıyor: Bu insanlara asla ulaşamayacakları bir hayatı göstermek ne kadar doğru? Ancak Muniz, kararlı: “Tam tersi. Bu insanlara hiç şans vermemek yanlış.”

Haberin Devamı